Jump to content
2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız ×

Liderlik Tablosu

Popüler İçerikler

22-03-2012 tarihinde, tüm alanlarda en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor

  1. Len avokado güzeli, biz altımızdaki araç kadar adam olmadığımız için ister kaykay olsun ister bentley farketmez..
    5 puan
  2. Otosan bülteniyle geldi, Ford'un Pinerest'de köşesi varmış, oradan alıntılar, hoşuma gitti, duyurayım dedim. Mustafa Kemal Atatürk resmi geçitte Ford arabada, 17 Haziran 1934, Ankara. Vehbi Koç Ford araba ile, Büyükdere/İstanbul, 1935. İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde Ford arabaları, 1933. Ankara Lezzet Lokantası önünde Ford otomobili, 1920 sonları. Ankara Kalesi önünde Ford arabası, 1920 sonları. Süslenmiş bir Ford araba kutlama töreninde, İzmit, 1927. İzmit İtfaiye Teşkilatı'nın kılavuz aracı olan Ford araba, 1935.
    3 puan
  3. Mina Urgan demiş ki; "Ben sahip olduklarımın tadını çıkarmayı öğrendim hayatta. Sahip olamadıklarımın ve olamayacaklarımın acısına ise ayıracak zamanım yok. Hayat çok kısa." ... daha çok şeye ihtiyaç duymak değil, varolanla yetinebilmeyi başarmak onemli olan... Charlotte kuralı Charlotte, Paris'te yaşayan çok güzel bir kızdır. O kadar güzeldir ki, saçları şelaleler gibi omuzlarından kollarına dökülür. Boyu upuzun, bacakları upuzundur. Bir reklam ajansında, müşteri temsilcisi olarak çalışır. İyi para kazanır. Ailesi de çok varlıklıdır hatta. Ben Charlotte'u geçen hafta Paris'te tanıdım. Bu bilgileri almanız, kuralı sorgulamamanız açısından önemli. Paris'te, bir arkadaşım beni Charlotte'un evine davet etti. Bilirsiniz, insanlar birbirlerinin hayatını merak eder, fark etmeden ve ettirmeden incelerler. Hatta benim en sevdiğim şeylerden biri, sokakta, perdeleri sonuna kadar açık evlere ve orada yaşananlara şahit olmaktır. İnsanın içi, insanlığa ısınır. Dersin ki, "Oh.... üç aşağı beş yukarı aynı şeyler işte!" Ben de, böyle gözlerle incelemeye başladım biraz önce tanıdığım bu güzel Fransız kızın hayatını. Herkesin evinden yola çıkıp, kendisine varmak mümkün. Fakat bu evde bir tuhaflık vardı. Her şeyden çok az vardı bu evde... Gerektiği kadar. Mesela, bir şampuan bir sabun. Minnacık bir dolap. İçinde birkaç elbise kazak. Altı yedi ayakkabı.. İki dvd. Beş cd. Ipod. Dört bardak, birkaç tabak. Birkaç mum. En fazla on tane kitap. Hiç ruj yok! çantasındaymış. Zaten lipstick o da... Hayatta bazen, şaşakalırsın ya. Başa dönersin ya. Bir yerde bir hesaba, olmazsa olmaz diye eklediğin bir kalem birdenbire, tek bir örnekle, kendini siler ya. öyle oldu bana. Gözlerindeki silik eyeliner dışında, süsü de yok bu kızın. Peki bu kız nasıl böyle kız oldu? Nasıl böyle sade kaldı? Kadın oldu? Dışarıda bu kadar az şeyle, içi çok oldu? Anlayamadım. çözemedim. Sadelik.. Beni şaşırtan şey, modellik yapacak kadar güzel ve havalı, aynı zamanda varlıklı bir kızın bu hayat seçimi. Olağanüstü... Kendi hayatım, arı kovanı gibi başımda vızıldamaya başladı. Paris sokaklarında beni takip edip durdu bu arılar. Tek çöp bir şey alamadım. Hep sordum: buna gerçekten ihtiyacım var mı? Buna benzer, aynı işi gören bir şeyim var mı?... Koca koca alışveriş merkezleri, bizi kandırmak için birbirleriyle iddiaya girmiş ahtapotlar gibi gelmeye başladı. Kaçtım, kaçtım, saklandım. Sahip olduklarımın, yarısından fazlasına ihtiyacım yoktu. Hayatı ağırlaştıran şey, seçim çokluğu. Az şey kadar güzeli yok. Gereği yok. Sonumuz belli. Banyoda bütün ürünler, dopdolu şişelerle birbirlerini köpürtürken, hiç giymediğimiz kazaklar lüzumsuzca dizilmiş t-shirt'lere dolapta el şakası yaparken, hiç açılmamış kitaplar kendi kendilerine konuşurken... Biz orada olmayacağız. üstelik onlar da, boşu boşuna bizden başka kimsenin olmamış olacak. Anladınız değil mi Charlotte kuralını? Ben de sözü geçenlerde yakın bir arkadaşımdan duyduğum ve çok sevdiğim bir sözle bitireyim. Zenginlik çok şeye sahip olmak değil az şeye ihtiyaç duymaktır. Not: Günlük kotam doldu...
    3 puan
  4. NEYZEN'den... Bu dünyada ne kazandıysanız yiyiniz..! Yoksa; Öleceğiz bir gün, gÖmecekler, Bir kaç gün Övecekler, Sonra kalan malını bÖlecekler, Hatta memnun kalmayıp sÖvecekler...!
    3 puan
  5. Tanrı yeryüzünü “Lahana, Karnabahar, Ispanak” gibi çeşit çeşit yeşil ve sarı sebzeyle donattı. “İnsan” sağlıklı ve uzun hayatlar yaşasın diye. Bunu gören Şeytan McDonald’s'ı yarattı. McDonald’s ise 99 centlik iki katlı Cheeseburger’ i icat etti. Şeytan İnsan'a dedi ki; “Yanında patates, cips ister misin?” Ve İnsan dedi ki; “Süper boy olsun!” Böylece İnsan kiloları almaya başladı. Ve Tanrı sağlıklı yoğurdu yarattı. Kadın onu yesin ve bedenini Adam’ın beğendiği boyutlarda tutsun diye. Bu sefer Şeytan, yoğurdu dondurdu. çikolata getirdi, fındık getirdi. Yoğurdun üzerine konacak parlak renkli şekerler getirip serpti. Ve Kadın da kiloları almaya başladı. Ve Tanrı dedi ki ; “Şu taze salatamı bir deneyin” Bunun üzerine Şeytan kremalı hazır salata soslarını icat etti, üzerine salam ve dilimlenmiş peynir parçalarını da ekledi. Sonra tatlı için dondurmayı çıkardı. Ve insan daha da kilo almaya başladı. Ve Tanrı bu sefer dedi ki ; “Sana sağlıklı sebzeler verdim. Onları pişiresin diye zeytinyağı da veriyorum” Ve Şeytan, Cracker Barrel’dan tavukla kızarmış biftek getirdi. öyle büyüktü ki, kendi ayrı tabağı bile vardı. Ve insan kiloları yüklendi, kötü kolesterol tavanı delip çıktı. Ve Tanrı, koşu ayakkabılarını yarattı ve insan bu fazla kilolardan kurtulmaya karar verdi. Ama bu sefer Şeytan, kablolu TV’yi yarattı, uzaktan kumandayı yarattı. öyle ki, insan TV1 den TV2 ye giderken bile yerinden kalkmadı. Ve Tanrı patatesi yarattı. Besinle dolu, doğal olarak, yağ düzeyi düşük, sağlıklı bir sebze olsun istedi. Sonra Şeytan geldi ve patatesin sağlıklı kabuğunu soydu attı. Nişastalı gövdesini çabuk çabuk kesip, derin tavada katı yağ ile kızarttı. İçine banıp yensin diye de kremayı icat etti. Ve insan uzaktan kumandasına sarıldı, kızartılmış patatesini kremaya banıp yedi. Yedikçe kolesterole battı. Ve şeytan baktı, iyi olduğunu gördü. “İyi oldu” dedi… Ve Tanrı içini çekerek baktı, düşündü ve “by-pass” cerrahiyi yarattı… Bunu gören Şeytan da “Sağlık Sigortası Şirketlerini” getirdi!
    3 puan
  6. Eyvallah da sen gaz verdikçe bunun arkası kesilmez... BASARI : 4 yasinda basari ...pantolonuna isememektir. 12 yasinda basari ........arkadas bulabilmektir. 16 yasinda basari ............ ..araba kullanabilmektir. 20 yasinda basari ............ ...***** yapabilmektir. 35 yasinda basari ............ ......para kazanabilmektir. 50 yasinda basari ............ ......para kazanabilmektir. 60 yasinda basari ............ ...***** yapabilmektir. 70 yasinda basari ............ ..araba kullanabilmektir. 75 yasinda basari .........arkadas bulabilmektir. 80 yasinda basari ....pantolonuna isememektir. Buna çAN EGRISI deniyor. Prof.Dr.Albert Follanberg
    3 puan
  7. Öykümüz ünlü Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geÇer.. Lao Tzu bu Öyküyü Çok sever, sık sık anlatırmış hatta.. Efendim kÖyde bir yaşlı adam varmış.. Çok fakir.. Ama kral bile onu kıskanırmış.. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. Kral at iÇin ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. "Bu at, bir at değil benim iÇin.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı" dermiş hep.. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. KÖylü ihtiyarın başına toplanmış.. "Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, Çalacakları belliydi. Krala satsaydın, Ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler.. İhtiyar "Karar vermek iÇin acele etmeyin" demiş.. Sadece 'At kayıp' deyin. Çünkü gerÇek bu.. Ondan Ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıÇ. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.." KÖylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geÇmeden, at bir gece ansızın dÖnmüş.. Meğer Çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. DÖnerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. KÖylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp Özür dilemişler.. "Babalık" demişler.. "Sen haklı Çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin iÇin.. Şimdi bir at sürün var.." "Karar vermek iÇin gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar.. Sadece atın geri dÖndüğünü sÖyleyin. Bilinen gerÇek sadece bu. Ondan Ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıÇ.. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?.." KÖylüler bu defa ihtiyarla dalga geÇmemişler aÇıktan ama, iÇlerinden "Bu herif sahiden gerzek" diye geÇirmişler.. Bir hafta geÇmeden, vahşi atları terbiye etmeye Çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geÇimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. KÖylüler gene gelmişler ihtiyara.. "Bir kez daha haklı Çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.. İhtiyar "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. GerÇek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat bÖyle küÇük parÇalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.." BirkaÇ hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün genÇleri askere Çağırmış. KÖye gelen gÖrevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün genÇleri askere almışlar. KÖyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden genÇlerin ya Öleceğini ya esir düşüp kÖle diye satılacağını herkes biliyormuş. KÖylüler, gene ihtiyara gelmişler.. "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık, ama hiÇ değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla kÖye dÖnemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.." "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerÇek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor." Lao Tzu, Öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış, etrafına anlattığında: "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küÇük bir parÇasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaÇının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası aÇılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu gÖrürsünüz."
    3 puan
  8. Küçük İstavrit küçük istavrit yiyecek bir şey sanıp hızla atıldı çapariye.. Önce müthiş bir acı duydu dudağında Gümbür gümbür oldu yüreği Sonra hızla çekildi yukarıya aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü neye benzerdi acep gÖkyüzü bir yanda büyük bir merak bir yanda Ölüm korkusu.. ne çare balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu küçük istavrit anladı, yolun sonu.. Koca denizlere sığmazdı yüreği Oysa şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende cansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci.. İnsanlar gelip geçtiler Önünden, bir kedi, yalanarak baktı gÖzünün içine, yavaşça karardı dünya başı da dÖnüyordu. son bir kez düşündü derin maviyi beyaz mercanı bir de , yeşil yosunu.. işte tam o anda eğilip aldım onu..! yürüdüm deniz kenarına bir Öpücük kondurdum başına iki damla gÖzyaşından ibaret sade bir tÖrenle saldım denizin sularına.. bir an Öylece bakakaldı.! sonra sevinçle dibe daldı gitti, tüm kederimi sÖküp atarak teşekkürü de ihmal etmemişti birkaç değerli pulunu, elime avuçlarıma bırakarak... balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme sorar gibiydiler, neden yaptın bunu niye..., "bir gün" dedim "bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz, son ana kadar hep bir umudum olsun diye."
    3 puan
  9. e-posta dolaşımında geldiği için daha önceden okuyanlar vardır mutlaka, eğer öyle ise okumadığınıza rastlayana kadar aşağıya doğru devam edin... DÜRÜSTLÜK (A.Şerif İzgören anlatıyor) "İzgören&Akın'a toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önÜne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici ÜstÜnÜ arıyormuş gibi yapar,siz de para ÜstÜnÜ alabılmek için bir ayak dışarda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför,para ÜstÜ varmı diye aranmaya başladı. "ÜstÜ kalsın kardeşim" dedim. DöndÜ bana doğru "Vaktin varmı ağabey ?" dedi. "Evet" dedim (tek ayağım hala dışarda) DörtlÜlere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. önde bir bÜfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 Krş uzattı. Belli ki para bozdurmuş. "Birader" dedim,"9.75 değil,10.50 yazsa istermiydin 50 krş.benden?" -Ne alacağım ağabey 50 krş.u -Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın.ÜstÜ kalsın demiştim. DöndÜ bana,attı kolunu arkaya : -Vaktin var mı ağabey -Var -çek kapıyı o zaman Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız. 5 dk.konuştuk. İngiltere'de profösörÜnden,bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini, ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler. Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz. Babam rençberdi benim, gÜnlÜk yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gÜn iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yÜzÜnden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize"Durun kalkmayın" derdi. önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı. "Aha" dedim,"Bizim meslek", seminerci. - Ne anlatırdı baban - Hayattta nasıl başarılı olunur ? O gÜn inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor. -Babam işe gidince bÜyÜk ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp "DÜrÜst olun,evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken , biz de gÜlerdik. Annem kızardı, "Babanızla alay etmeyin. O, hem dÜrÜst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çÜnkÜ bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. çÜnkÜ hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldÜ. yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartıman, işleyen birahane,dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktıbiliyor musunuz ? -Ne bıraktı ? -Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dÜrÜst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın..."falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti,diğer 2 kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı. Biz 5 kardeş,beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu,hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde bÜyÜk ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki : "Asıl mirası bizim baba bırakmış." Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah'a şÜkÜr. çok duygulandım,veda ettim,tam ineceğim : -Dur ağabey,asıl bomba şimdi. -Nedir bomban ? -Nerede oturuyoruz biliyormusun ? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz. Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.
    3 puan
  10. VW Bayisine gitmişken bir de ne göreyim Buyrun Yeni CC Ben eskisini daha güzel buldum..Yorum Sizin
    2 puan
  11. Son günlerdeki bir kaç yoruma neden olan boyut ve oturma pozisyonlarına bakalım Eğer boyum uzamadıysa; 182 mm boya sahibim Eğer zayıflamadıysam; 0.1 ton ağırlığındayım Eğer direksiyonu ve koltuğu iyi konumlandırmazsanız sol diz , far anahtarına değebilir veya sağ diz direksiyona... Eğer benim gibi ayarlar ve doğru oturursanız durum resimlerde gördüğünüz gibi olur
    2 puan
  12. Abicim resim çok ufak, olay bu
    2 puan
  13. Planlarınız bazen istediğiniz gibi sonuçlanmıyor, mesela bir örnek: Üç zengin yahudi kardeş annelerine doğum gÜnÜnde birer hediye almaya karar vermişler. Hediyelerini yolladıktan sonra aralarında sohbet etmeye başlamışlar. Birincisi demiş ki; - Ben anneme kocaman bir ev aldım. İkincisi; -Ben bir limuzin aldım ve bir de şöför tutum. ÜçÜncÜsÜ; - Benim hediyem hepinizinkinden gÜzel. Annemin Tevratı okumayı ne kadar sevdiğini ve gözleri iyi görmediği için artık eskisi gibi okuyamadığını biliyorsunuz. Ona bÜtÜn Tevratı ezbere bilen bÜyÜk kahverengi bir papağan gönderdim. Onu eğitmek için 12 Haham 12 yıl boyunca uğraşmış. Tevratı ezberletmişler. Bu papağan için havraya 20 yıl boyunca 1 milyon dolar bağışlayacağım ama buna değer. Annem sadece bölÜmÜn adını söyleyecek ve papağan ona ezbere okuyacak. öbÜr kardeşler biz niye bunu dÜşÜnemedik diye hayıflanmışlar ve kıskanmışlarsa da bir şey dememişler. Kısa bir sÜre sonra anneleri ÜçÜne de birer teşekkÜr mektubu yazmış. Birinciye; 'Abraham, bu ev bana çok bÜyÜk gelıyor. Tek bir odası yetiyor ama hepsini temizlemek zorunda kalıyorum.' İkinciye; 'Mişon, yolculuk etmek için çok yaşlıyım, arabayı hiç kullanmiyorum ve şöför çok kaba.' ÜçÜncÜye; 'Solomoncuğum, annesini mutlu etmeyi bilen tek evladım sensin. Herşeyin bÜyÜk maddi hediyeler olmadığını gösterdin. Gönderdiğin *tavuk* çok lezzetliydi. TeşekkÜr ederim!...'
    2 puan
  14. Valla ben bugün Kızılayı dağıttım...Kızılayda ışıklarda adamın teki benim arabaya bakıcam derken çaat diye geşirdi öndekine...Gülsemmi ağlasammı derken polis beni kenara çekti,senin yüzünden oldu kaza dedi,önce dalga geçiyo sandım,baktım bana yıkıyo kazanın suçunu,bir fırça kaydım,özür mözür diliyor sonrada lavuk....Ulen kırmızı arabamız var diye milletin yaptığı kazadan bile sorumlu olucaz yaaa....Salak herif önüne baksın önce...Bu arabada arabada yaldır yaldır yanıyor yeni yıkatmışım nasıl dikkat çekiyor hakkaten yahu....Kendi kendime nazar değdircem valla...Ben arabamdan memnunum abi,hiçbir sorunum felanda yok,ne döşemesinde n motorunda ne şurasında ne burasında öyle kaale alınacak hiçbişi yok,ufak tefek şeylerde olur sonuçta kul yapısı....
    2 puan
  15. Derim ki kusursuz kadın yoktur, kusurları ile yaşanacak kadın vardır... Pardon konumuz araba idi değil mi, tamam onun için de geçerli olsun.
    2 puan
  16. tasarımına ait eleştirileri dinledik şimdi motor ve sürüşteki eleştirileri alabilirmiyiz...
    2 puan
  17. Focus III, Türkçe Kullanım Klavuzu Tüm Focus 3’ler için https://www.ford.com.tr/ford-sahipleri/aracim/tanitma-ve-kullanim-kilavuzlari
    1 puan
  18. Sayın forumdaşlar, İlk şehirlerarası yolculuğumda aşağıda ayrıntısı yer alan tüketim değerlerine ulaştım. Sonucunda aracımdan bile tebrik aldım (açıklama fotoğraflı belgeli olarak aşağıda). Araç: Focus III HB 1.6Ti-VCT Titanium PowerShift Otm. (KM:1700km-->2400km) Toplam Mesafe: 635km Güzergah: Ankara --> Giresun Ortalama Sürat: 93km/h Genel Kullanım Karakteri: Hız sabitleyici kullanılarak 100km/h hızda sakin sürüş. Ortalama Tüketim: 5.7lt/100km Hava Sıcaklığı: -6C ile 15C arasında değişken Satıh Şartları: Kuru Lastikler: Lassa Snoways Era 205/55/16 Şimdiye kadar en çok hoşuma giden müzik sisteminin ses tanıma modunda anlamayıp "Efendim?" demesiydi... Ancak bu sefer aldığım yorum bambaşka idi...
    1 puan
  19. Hepimiz değişik yaş gruplarında,değişik kültür ve eğitimlere sahip,değişik kentlerde doğan yaşayan insanlarız ve tüm bu yaşantımızı bir şekilde bu forumda acı,tatlı,öfkeli yada neşeli paylaşmaya yani hayatı olduğu gibi sessiz bir filmi izlerken buluyoruz...o halde canımızı acıtan...içimizdeki duygusallığı ve insansı yönleri çıkartan...hikayelerimizde vardır canlı,başımıza gelen yada okuyup duyduğumuz...paylaşırsak diye düşündüm..... Hala bizim insan olduğumuzun kanıtı olan acıyan...kanayan...yanlarımız için... Güzel sanatlara hayran bir adam varmis.O kadar çok seviyormus ki ,hayatini ona adamis.Güzel sanat eserleri alabilmek için çok çalisiyor ve güzel bir sanat eseri için tüm parasini veriyormus.öyle ki Rembrandt,Picasso ve diger pek çok ünlü sanatçinin eserini satin alabilmek için var gücüyle çalisiyormus. Esini yillar önce kaybetmis,ama bir oglu varmis.çocugunu yetistirirken bu sanat sevgisini ona da asilamis.Büyüyünce ,oglu da bir sanat koleksiyoncusu olmus.Ve bu sanat sevgisi her ikisinin de çok sevdigi ve onlari birbirine baglayan güçlü bir bag olmus. Bir süre sonra ülkeleri bir savasa girmek zorunda kalmis. ülkenin diger gençleri gibi oglu da göreve yazilip ülkesi için savasa katilmis. Aradan biraz zaman geçmis ve baba bir mektup almis.Oglunun bir harekatta kayboldugunu bildiriyormus mektup. Baba çok üzülmüs. Oglunu çok seviyormus ve yoklugunda, oglunun,onun için ne kadar önemli oldugunu anlamis. Ona ne oldugunu bilmemek acisini çok daha fazla arttiriyormus. Birkaç hafta sonra kalbini parçalayan ikinci mektubu almis baba. Bu mektupta ,oglunun bir harekat sirasinda öldügü yaziyormus.Ogul, muharebe sirasinda yaralanan askerleri kurtariyormus.Ve en son yaraliyi güvenli bölgeye tasirken ,arkadan gelen bir kursun onun hayatini kaybetmesine sebep olmus. Mektubu alali birkaç ay olmus ve Noel sabahiymis.Ama baba yataktan kalkmayi istemiyormus.Oglu olmaksizin bir Noel geçirmeyi gönlü arzu etmiyormus. Birden kapi çalinmis ve kim olduguna bakmak için asagiya inmis.Kapiyi açinca elinde bir paket olan genç bir adam görmüs. Genç adam: "Bayim,siz beni tanimiyorsunuz;ama ben oglunuzun kurtarirken öldügü yarali askerim."demis. "Ben çok zengin biri degilim.Ama oglunuz sizin sanat sevginizden bana söz etmisti.Ve ben de çok iyi bir ressam olmadigim halde onun bir portresini yapip size hediye etmek istedim."demis. Baba paketi almis ve eve girip açmis.Sonra koleksiyon odasina gidip söminenin üzerinde asili olan Rembrandt eserini çikarip onun yerine kendi oglunu portresini asmis. Sonra gözlerinden akan yaslarla genç adama dönmüs ve "Bu benim en degerli esyam.Ve evimdeki tüm degerli eserlerin hepsinden daha degerli."demis. Baba ve genç adam birlikte Noel yemegi yemisler ve genç adam daha sonra gitmis. Birkaç yil sonra baba hastalanmis ve bir süre sonra da ölmüs. Onun ölümü her yerde duyulmus.Herkes onun sahip oldugu sanat eserleri için yapilacak müzayedeyi merak ediyormus. Nihayet müzayedenin Noel Günü yapilacagi duyurulmus. Müze yetkilileri ve dünyanin en ünlü koleksiyonculari evde toplanmislar. Hepsi heyecanla satilacak sanat eserlerini alabilmeyi bekliyorlarmis. Ev dolmus.Müzayede yöneticisi ayaga kalkmis ve : "Hepinize geldiginiz için tesekkür ederim.Müzayedenin ilk parçasi arkamda gördügünüz portredir." demis Arka siralardan bir "Ama o,yasli adamin oglunun portresi." diye bagirmis. "neden onu geçip ,asil sanat eserlerine gelmiyoruz." Mezatçi : "önce bunu satmamiz gerek.Sonra digerlerine geçebilecegiz." demis. "Evet,artirmayi 100 dolar ile baslatiyorum.Yok mu artiran?" Hiç kimseden ses çikmayinca "O zaman 50 dolar" demis. Hala kimseden ses çikmamisti. "O zaman 40 dolar."ses çikmayinca "Hiç kimse bu portreye talip degil mi?"diye sormus. Yaslica bir adam ayaga kalkmis ve "10 dolara olur mu?"demis . "Tüm param bu.Ben onlarin karsi komsusuyum ve bu çocugu taniyorum.Onun büyümesine tanik oldum ve o çocugu çok sevdim.Onun portresini almak isterim." "Yani 10 dolara almak istiyor musunuz?"diye sormus müzayedeci. "10 dolar!Satiyorum !Satiyorum !Satttt -tttttiiimmmm!" Salonda bir sevinç miriltisi yükselmis ve herkes birbirine : "Nihayet gerçek sanat eserlerine kavusacagiz" demeye baslamis. Müzayedeci o zaman : "Hepinize geldiginiz için tesekkürler ederim.Sizleri bugün burada görmek çok güzeldi.Ama müzayede burada bitti."demis Kalabaliktan kizgin sesler yükselmeye baslamis. "Ne demek müzayede bitti?Diger parçalar için artirma baslamadi bile..." Müzayedeci o zaman: "üzgünüm ama müzayede sona erdi.çünkü yasli adam vasiyetinde söyle demisti. "Oglumun portresini alan tüm eserlerin sahibi olur."
    1 puan
  20. Ellerine ayaklarına sağlık Yakup
    1 puan
  21. Üşenmemiş adam yaa Ellerine sağlık yakubum
    1 puan
  22. Dur Yakup bunu zorla yükledik yarın büyüyüp yüklerim )
    1 puan
  23. 1 puan
  24. Uzun zamandır , metro ve otobüs olunca böyle oluyor haliyle Bana sor
    1 puan
  25. Eğer 250 liralık bir masrafı varsa, 500 'e felan titanium lardaki sony teyp bulup taktırabilirsiniz. Ankara'da çıkmacılarda felan bulursunuz sanırım. Sahibinden de ilanları vardı; http://www.sahibinden.com/ilan/alisveris-elektronik-oto-arac-ford-orjinal-mp3-calar-78630622/detay http://www.sahibinden.com/ilan/alisveris-elektronik-oto-arac-ford-focus-titanium-sony-mp3-calar-69358088/detay http://www.sahibinden.com/ilan/alisveris-elektronik-oto-arac-ford-focus-titanium-sony-mp3-calar-sifir-73385392/detay
    1 puan
  26. Gaza bastığında o da çok yakıyor alperen abi bizzat test eden biri olarak, dokunursan az yakıyor
    1 puan
  27. Çekiş ve hızlanma konusunda ben de epey bir değerlendirmede bulunmuştum benzer başlıklarda.. Kesinlikle TSI veya TDCI motor gibi gaza bastığınızda koltuğa yapıştıracak cinsten bir hızlanma sunmuyor, dengeli ve istikrarlı bir hızlanma var. Cem Abi'in dediği gibi, tork eksikliği dolayısıyla şehir iÇi ani hızlanmalar Çok iyi değil, yokuşlarda dikey oranı/gaz dengesi olayını iyi kuramazsanız araÇ biraz bayılıyor ama araca alıştıkÇa bu sorun ortadan kalkıyor. kaldı ki tek tuşla vites küÇülttüğünüz anda araÇ şahlanıyor zaten. tork düşüklüğü beygir oranı derken yine Cem Abi'nin dediği gibi asıl zevki yüksek devirlerde veriyor. Önder Bey'in de vurguladığı üzere, eğer ralli, drag gibi yarışlara katılmayacaksanız veya aşırı hız tutkunu değilseniz bu hususların, aile kullanıcısı iÇin pek de bir Önemi kalmıyor. Zira vites geÇişleri kesinlikle hissedilmiyor. Yağ gibi kayıyor araÇ. Özellikle bayanlar iÇin Önemli olan yokuş kalkış sistemi gayet başarılı. bir Önemli husus, yokuş kalkış desteğinin devreye girmesi iÇin frene tam basmak gerekiyor. dik yokuşlarda hafif frenle durduğunuzda ayağınızı Çekerseniz araÇ geri kaÇıyor. ne iÇin bÖyle yapılmış bilemiyorum. mutlaka bir bildikleri vardır. Gelelim yakıt konusuna. GerÇi bilgi edinmişsiniz ama, yine de değineyim. Bu benzin fiyatlarıyla biraz canınız yanabilir. Ben fazla yol yapmamama rağmen bazen iÇimi bir hüzün kapladığı oluyor. Ama pişman değilim, ben bunu bilerek aldım aracımı. Şehir iÇinde 10 litre civarı yakıyor. Belki, pedalı tüy gibi kullanırsanız, trafik de izin verirse 9küsürlere inebilirsiniz. Şehirdışı uzun yolda, aşırı hız yapmazsanız 5 lt civarına iniyor.. Pek ekonomik bir araÇ olduğu sÖylenemez ama benzinli ve otomatik bir araÇ alıyorsanız gÖze almanız gereken bir husus.. Ancak TSI alırsanız vw gold 1.4 TSI tiptronic biraz daha (Çok değil biraz) uygun değerler sunuyor sanırım. en azından fabrika verileri o yÖnde.
    1 puan
  28. üstad ben yaşlandım. Hiç bir şey almaya hevesim yok. Hepsinde bir kusur buluyorum. Makul olanın da fiyatı bana acaip yüksek geliyor. Bekliyoz bakalım 1.0T veya makyajlı fiestadan ümitliyim.
    1 puan
  29. Enver Bey, yazdığım onca şeye rağmen hala karar verememiş olmanız beni üzüyor. Ralliye, drag yarışlarına vs. katılmayacaksanız eğer, aracının sınırlarını bilen ve makul sınırlarda kullanan herkesi tatmin edebilecek bir yapıda tasarımın tümü... Eşinizle birlikte sakin sakin kullanın aracınızı... Ne çok performanslı bir araç, ne de çok ağır bir araç. Dengeyi koruyan mantık dahilinde -özellikle yüksek devirlerde- tatminkar bir performans sağlayan bir araç. Ama yüksek performans beklentiniz varsa eğer kesinlikle karşılamayacaktır. Eski TDCi motorlu F2 otomobilinizle kıyasladığınızda çok büyük bir fark hissetmeyeceksiniz. Elbette dizel motorun yüksek torkundan ötürü belli ve kısıtlı bir devir aralığında yüksek çekiş gücü alıyordunuz ancak atmosferik benzinli bir motorda, devir aralığının tümüne hemen hemen eşit oranda yayılmış bir çekiş gücü alacaksınız ki şahsi fikrim bunun çok daha keyifli olduğu yönündedir... Saygılarımla...
    1 puan
  30. zaman ve emek harcadıgınız için teşekkürler.... benimde hayatımdaki kendi uydurduğum bir söz...100 tane kıytırık dost yerine...omuzuna dokunabileceğin 1 tane olsun yeter...
    1 puan
  31. “Bir erkek gidince Kentin tüm yolları çökmüş, Dağları yan yatmış gibi olur. Bir erkek gidince Raflarda kalır dizi dizi kitaplar, çekmecede dosyalanmış evraklar, ödenmiş senet koçanları, su, elektrik faturaları, banka dekontları, maaş ekstreleri, taksit tarihleri, kalın bir defter içinde doğum günleri, baş başa çekilmiş gülen resimler, telefonlar, görüşme günleri, araba anahtarı, cep telefonu, dizüstü bilgisayar, Boynunu büker kalır. Bir erkek gidince; Susar dış kapının gürültüsü, Kahvaltı için ekmek almaya, gazete getirmeye giden olmaz. Gelince ne gerekli?' diye telefon eden,'Hazırlan, akşam gidiyoruz' diyen,'Boyunbağım nerede?''çoraplarım yıkanmamış mı?', 'Hani beyaz gömleğim?','Anahtarımı unuttum!','Sahi, saatim evde mi kalmış!''Evlenme yıldönümümüz dün müydü?' Sesleri eksilir.. Bir erkek gidince; Ev kapanmaz ama ışıkları söner, karanlığa gömülür. Bir erkek gidince bir evden; Bir dede, bir baba, bir oğul, bir ağabey, bir dayı, bir amca, bir kuzen, bir yeğen, bir torun, bir delikanlı, bir sevgili, bir yiğit, bir savaşçı, bir barışsever, göklerden bir kartal, ormandan bir aslan, bir günün aydınlık kısmı, beynin yarısı, mevsimlerden yaz olanı, kolun iş göreni, ayağın adım atanı kesilir… Kısacası Bir erkek gidince yatağın yarısı buz kesilir..
    1 puan
  32. Kadınlar gittiğinde... KADINLAR gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar. Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde "yetim-öksüz" kalan çok olur: Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler... Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar. Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların. Sık sık boynunu büker "sarıkız". O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının. Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz. * Bir kadın gittiğinde... Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci... Bir anne gider... Bir dost... Bir arkadaş... Bir sevgili... Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde.
    1 puan
  33. abi nxt evdeki lcd ekranlarına çok iyi geliyo ahahaha can sıkıntısı uğraş istersen
    1 puan
  34. 1 puan
  35. bazen ınternetten alış veriş yaparım,ürünü beğenmezsem bir daha ınternetten alış veriş yapmayacağım bir daha olursa 2 olsun vs vs diyorum..yani ürünü canlı canlı görmeden aldığım için bundan dolayı bazen sıkıntı oluyor.F3 III konusun da da hemen hemen herkes sıfır alırken bayi ye parayı vermeden, arabanın içine oturur ve arabayı kendi araba dizayn, konfor, motor bilgisine göre test eder,bilmeyen de bir bilenle gider.insanlar beklentileri ile araba arasında bir bağ kurabilmelidir.ben style plus aldım boyum 1.73 genel de arabaya tek binerim.hemen hemen her şeyi benim beklentiler dahilinde kafama yatmayan tek tarafı ise kolçağının olmayışı idi bunu da zaman sonra serviste taktırırım düşüncesi oluşunca tüm kredi cazibesi ve beklentilerim doğrultusunda olan bir arabaya sırf bir kolçağı yok diye hayır diyemezdim.
    1 puan
  36. Kafa atmadım ama geçmişte aramızda benzer bir dialog geçen bir milletvekiline ben asilim sen vekil bekle bakiiim sıranı demişliğim vardır. Merak etmeyin o lafı eden lavuklardan bir cacık olmuyor.
    1 puan
  37. bunları biz yüzlerce kez tartıştık arkadaşım zaten sadece sen çok dolmuşun o yüzden dinlemeye aldık kendimizi...boşver almışsın tadını çıkar...hayatta sinir olunacak çok şey var...eski konularda bunlar defalarca eleştiri ve övgü olarak yerini aldı...otosana mailler atıldı..müşteri memnuniyeti açısından arkadaşlarımız arandı notlar alındı o yüzden...oturması zamanla makyaja kadar devam edecektir... sadece ilkçıkış videolarında iç donanım biraz yüksek tutuldu...tr a ise gelmedi o sıkıntıda aşılır...senin araban güzel bir araba biz biraz iriyiz...sanırım oyüzden oluyor bazı şeyler...birde sportif bir kabin ve model oldu...astrada dar..citroende...golf biraz rahat gibi o dakoltuk yapısından sanırım gerisi tırt..
    1 puan
  38. bi bidon benzin kaç para oldu senin haberin varmı???
    1 puan
  39. Burada Burak'ın karşılaştırması FII ile FIII arasında; bu yüzden kriterlerinin de beklentilerinin de yüksek olması çok doğal bana göre.Aslında bu Focusun sınıfında kaliteli bir araç olduğunu ve beklentilerin yüksek olduğunu gösteriyor; tabii bu arada aracın C segmentinde bir araç olduğu ve beklentileri buna göre belirlemek gerektiği fikrinden de uzaklaşmamak gerek.
    1 puan
  40. Engin'in yazdığına aynen katılıyorum, keşke arabayı almadan enine boyuna inceleseydiniz. Eleştirilere gelince, benzer bir aracı kullanıyorum ve bugüne kadar bir sıkıntısını yaşamadım. Boyum 1,83 kilom 105, bana göre ayarlı koltukta hem önde hem arkada oturabiliyorum, arkada diz mesafesi çok rahat olmasa da sorunum olmadı, ama kafam kesinlikle çarpmıyor. LCD ekranların monokrom seçilmiş olması biraz Türk kullanıcıları adam yerine koymama anlamına gelse de işlevsel olarak bir sorun yok. Bagajın küçük olduğu doğru, tamir seti alıp lastiği evde bırakarak bunu halletmek mümkün, çok yer kazandırır (bu konu forumda epeyi tartışıldı önceden). Paspaslarımda bir sorun yok, bana hiç kısık da gelmediler, güzel işlevsel halı paspaslar var. Telefon defterinde soyadı önceliği sanırım Ayfon'a has bir özellik, bende herşey düzgün çıkıyor. İç mekanda kullanılan düğmelerin kalitesizliğine nasıl karar verdiğinizi de çözemedim, bana gayet iyi görünüyorlar. Eşim otururken torpido gözünü açıp USB belleği rahatlıkla değişitebiliyorum, bence bunu da çok abartmamak lazım. Kısacası evet mühendislik açısından bazı çözümleri çok başarılı olmayabilir ama genel kullanımı olumsuz yönde etkileyen ve beni rahatsız eden şeyler değil. Farklı bir görüş yer alsın diye ben de düşüncelerimi ekledim. Arabada sigara içmenin zaten yasaklanması lazım, ciddi bir güvenlik tehdidi, bu konuda Ford'u dolaylı katkıları nedeniyle alkışlıyorum.
    1 puan
  41. Mühendislerde bir sorun yok. Sonuçta C segmentinde bir otomobilden bahsediyoruz. Daha geniş iç mekan-diz mesafesi isteyenler için D segment araçlar, bir şeyler taşımak isteyenler için SWler , daha ferah araba isteyenler için MPVler var. Burada mucize yaratabilen olmadı. Her arabanın belli bir sadık müşterisi, belli bir de potansiyel müşterisi var. Patronlar mühendisler bütçe bu bana bir araba yap diyor. Araba hem süper sürüş dinamikleri , hem süper bir kabin, hem süper ekonomi, hem süper pratiklik, hem süper uygun maliyet, hem de süper kalite , hem de süper donanım veremez ki... Birilerinden kısmak zorunda ... Ford genel olarak sürüş dinamikleri ile anıldığından fiyatı da makul olması gerektiğinden ama son yıllarda çok eleştiri de aldığı için iç tasarım olarak biraz cancanlı bir araba yapmaya çalışıyorlar. Başlıyorlar diğerlerinden kısmaya..Tamam cancanlı ama ergonomisi, kalitesi, zayıf kalabiliyor. Kemik Ford müşterisi zaten onlara pek bakmaz ki. Dimdirek direksiyon, tail happy sürüş karakteri biraz da makul fiyat bekler.. Fakat Türkiyede kimse bunlara bakmıyor ki.. Herkesin derdi niye sony yok, niye arka araç izleme yok niye kamera yok keyless entry yok vs vs... Sorun Türkiyede hakettiğinden çok daha fazla fiyata satılması.. Bu vesileyle son yıllarda ben C segment araçlara acaip gıcık oluyorum iki arada bir deredeler. Ne B segment kadar ucuz ve ekonomikler ne D segment kadar geniş ve lüksler... Fiesta alacağım diyorum malzemesi dandik focus al diyorlar iyi de mondeo da focustan iyi.
    1 puan
  42. Eleştirilerin bazılarına katılınabilinir, ama arabayı alıken hiç bakmadınız mı?
    1 puan
  43. öküz her yerde öküz, tabii önceside vardır sanıyorum bu işin.
    1 puan
  44. Bu "Fordculuk" nereden geliyor acaba, eskiden Ford marka toplu taşıma araçları yaygınmış sanırım? Bende Mercedes ciyim. (O 302 vardı ergenlik çağlarda da)
    1 puan
  45. Fabrikasınadamı el attın sonunda
    1 puan
  46. Bu başlığı açmamdaki sebep aslında objektif olarak bu aracın özelliklerini değerlendirip geliştirilmesine katkıda bulunacak önerilerin oluşması ve bunların bir şekilde otosana iletilmesiydi...Nitekim gerçekten de bu başlıkta yazılan,tartışılan birçok eksiklik otosana iletildi,cevap alındı vesaire....Fakat bu başlığın en önemli faydalarından biri Tüketici bilincinin geliştirilmesi,bilinçsiz satıcının bilinçli olmayan tüketiciyi kazıklamadan araç alımının yapılmasıdır.Bu sayede araba alma düşüncesindeki birçok arkadaşımızın hayal kırıklığı yaşamaması,ihtiyacına en uygun arabayı alması sağlanabilecektir ve bende bu konuda bir parça faydam olduğu için mutlu olabileceğimdir (Son kelime absürd oldu ama neyse artık.ehehehee....) Kısacası Focus 3 takıntısı olan bir adam olarak şunu söylüyeyim,hala iddia ediyorum,Focus 3,şu anda Türkiye şartlarına en uygun C segmenti otomobildir....Eksiklikleri var hatta bayağıda önemli eksiklikler ama C segmenti Kompakt bir "aile" arabası arayan birisi için F3 fazlasıyla yeterli bir araba....İkinci elde de rakibi yok....Birinci eldeki rakipler ikinci ele geldiğinde ortada kalmıyor,öte yandan Focus 3 ün tek rakibi şu anda Jettadır ve bana göre Jettanın Focus 3 den tek ama tek fazlası Geniş iç hacim ve bagajdır...
    1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.