2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız
×
Liderlik Tablosu
Popüler İçerikler
15-04-2012 tarihinde, tüm alanlarda en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor
-
ANKARA Numune Eğitimve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği’nden Doç. Dr. Tuncer Okay’ın, TBMM Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu’na sunduğu “İnternet Bağımlılığı" başlıklı raporda, bağımlı tanısı konulan kişilerin,madde bağımlılığına olan yatkınlığının psikiyatri kliniklerinde başlıca araştırma konusu olduğu kaydedildi. Ruhbilimci Kimberly Young’un, bilimsel literatürde kabul gören “internet bağımlılığı kriterleri"ne de yer verilen raporda, internet bağımlılığının en yaygın türleri arasında, pornografi tutkusunun ilk sıralarda yer aldığı görülürken, onu mantık dışı oyun tutkusu, sosyal medya aktiviteleri ve internet üzerinden alışveriş yapma ve kumar tutkusu izliyor. Haftada 8 ila 40 saat internete giren kişileri bağımlı olarak nitelendiren uzmanlar, bağımlılarının yüzde 50’sinde psikiyatrik rahatsızlık bulunduğunu öne sürüyor. Raporda, bağımlılığın erkeklerde görülme sıklığının kadınlardan 2 ila 3 kat fazla olduğunun tespit edildiği vurgulandı. İnternet bağımlılığının, fiziksel rahatsızlıklara da yol açtığı bildirilirken, sıklıkla görülen fiziksel rahatsızlıklar arasında obezite, sırt ağrısı ve postür bozuklukları ilk sırayı alıyor. YOUNG’UN ‘PATOLOJİK İNTERNET KULLANIMI’ KRİTERLERİ: - İNTERNET ile ilgili aşırı zihinsel uğraş. (Sürekli olarak interneti düşünme) - İSTENİLEN keyfi almak için, giderek daha fazla oranda internet kullanma ihtiyacı duyma. - İNTERNET kullanımının azaltılması ya da kesilmesi durumunda huzursuzluk ve kızgınlık. - PLANLANANDAN uzun süre internette kalma. - AŞIRI internet kullanımı nedeniyle aile, okul, iş ve arkadaş çevresiyle sorunlar yaşama, eğitim ve kariyeri tehlikeye atma, kaybetme. - BAŞKALARINA (aile, arkadaşlar, terapist vb.) internette kalma süresi ile ilgili yalan söyleme. - İNTERNETİ problemlerden kaçmak veya olumsuz duygulardan uzaklaşmak için kullanma. Alıntı: Habertürk4 puan
-
Günaydın...doktorum ...teşekkürler...mevsim kokulu yazı için her paragrafında 4 mrvsimden biri gizliydi ve..biri üşütürken,digeri ısıttı,biri ıslatırken biri kuruttu...iyi pazarlar... Erken Bir Yaz Sabahı.... Öylesine bütünlüklü ve öylesine sade güzelliği var ki bu erken yaz sabahının, başka hiçbir güzelliğe içinde yer bulunmuyor; belki de ilk kez, bir başka güzelliğin, bir mısranın, bir şarkının, hatta uzun bir şampanya kadehinin içinde duran şu çiçeklerin, derin bir duygunun, eğlenceli bir düşüncenin bozabileceği böyle bir vakte rastlıyorum. Sabah, sanki bir beyaz manolya yaprağı... Parlak, mavi bir yaz sabahı. Sakin, sessiz. Sanki hiçbir sese, hiçbir harekete tahammülü yok. Müziği kapattım. Dümdüz lacivert bir deniz, koruluklarının yeşili bile gözüken adalar, bir beyaz yelkenli, uzaklarda bir şilep. Balkondaki sardunyaların kızgın kızıllığından bile rahatsız olan bu masum ve aydınlık sabah, kendi mavi masumiyetiyle hayatın bütün karmaşasını, düşünceleri, duyguları reddediyor sanki. Bu ışıklı sessiz örtünün altında yatan heyecan verici karanlıklara uzanan yollar erken yaz sabahının sükunetiyle kesilmiş. İnsan, bu durgun güzelliğe boyun eğmekten başka bir çare bulamıyor. Sessiz mavi bir yaz sabahının bir parçası oluyor. Bir sevinç bile istemiyor. Hiçbir duygu olmamalı, bir düşünce bulunmamalı. Bir maviliğin içinde süzülmelisin. Bu sabah vaktinin bir parçası olmalısın. Ve bunun için, bütün varlığından, geçmişinden, hayallerinden bir anlığına da olsa vazgeçmeli, bu sükuneti bozacak hiçbir kıpırtıyı içinde taşımamalısın. O sessizliğin içine kendimi istekle bıraktım. Hiçbir şey olmamanın muhteşem sükunetiyle uçuk bir maviliğe büründüm, kendimi terkettim. Minik bir yaprak bile değilim, kavak ağaçlarının uçuşan pamukçukları da değilim, bir ağaç ya da bir çiçek de değilim. Mavi bir sabahım şimdi ben. Bütün derinliklerim sessiz. Beni çağıran hiçbir şey yok. Hiçbir yere gitmeyeceğim. Hiçbir şey düşünmeyeceğim. Hiçbir şey hissetmeyeceğim. Kendi sesim de dahil bütün seslerden uzaklaştım. Öylesine bütünlüklü ve öylesine sade güzelliği var ki bu erken yaz sabahının, başka hiçbir güzelliğe içinde yer bulunmuyor; belki de ilk kez, bir başka güzelliğin, bir mısranın, bir şarkının, hatta uzun bir şampanya kadehinin içinde duran şu çiçeklerin, derin bir duygunun, eğlenceli bir düşüncenin bozabileceği böyle bir vakte rastlıyorum. Sabah, sanki bir beyaz manolya yaprağı. Ona hiçbir şey değmemeli, dokunmamalı, değerse küser ve kararır. Hatta güzelliğini bile seyretmemelisin. Bir parçası olmalı, o maviliğe karışmalısın. Uyandığımda bende olan ne varsa artık yok. Ben yokum. Bir sabah vaktiyim. Sessizim, sakinim, maviyim. Beni terkeden herşey, bütün sesler, bütün düşünceler, bütün duygular, bütün kaygılar, bütün özlemler aniden ve büyük bir gürültüyle geri dönecekler, bunu biliyorum. Ben, yine ben olacağım. Hayat, yine hayat olacak. Bu mavi örtünün altında dolaşan o olağanüstü karmaşa, bütün karanlığı ve çekiciliğiyle yeniden ortaya çıkacak. Onları yeniden gördüğümde belki de çok sevineceğim. Ama, şu kısa an, sabahın içinde dağılıp bir mavi sabah olduğum şu vakit, neredeyse inanılmaz olan bu tanrısal armağan, herkes gibi benim de en çok kurtulmak istediğimden, kendimden kurtarıyor beni. İçimde dolaşıp duran, birbiriyle çatışan, beni bazen eğlendirip bazen yoran bütün o 'ben'ler sustular, gittiler, yokoldular. Issız içim. Kendi ıssızlığını da özlüyor bazen insan. Bunun asla ele geçemeyeceğini, o kalabalığın asla beni terketmeyeceğini sanırken, erken bir yaz sabahı, beni kalabalıklarımdan kurtarıp içine aldı. Görkemli bir cömertlikle kendini bütünüyle bana verirken, beni de inanılmaz bir hoşgörüyle kendi içine kabul etti. Bir şarkı duymak istemiyorum. Hiçbir şeyi, bir çiçeği, bir insanı, bir ağacı, bir kuşu, bir duyguyu tek başına görmek istemiyorum. Bu bütünlük, kalabildiği kadar bir bütün olarak kalmalı. Onun parçası olmalıyım. Tek olan her şey bu bütünlüğü bozacak. Ben bir bütünün parçası olamayacağım o zaman. Bütüne bazen hayranlıkla, bazen merakla, bazen dehşetle bakan, ayrı bir parça haline geleceğim yeniden. Buna da sevineceğim belki. Ama şimdi... Şimdi değil... Parlak, mavi bir yaz sabahı. Sessiz ve sakin. Ben yokum. Siz yoksunuz. Kimse yok. Mavi bir sabah var yalnızca. Ve, mavi bir sabah vaktiyim şimdi ben. Ahmet Altan okurken dinlemeniz için...3 puan
-
2 puan
-
Tabiki zevk meselesi ama ben önceliği Ford EcoSport Compact SUV a verirdim.sonra kamyonet alırdım..2 puan
-
Geçen gün bilgisayarla konuşuyordum, bu internet hızlandıkça masumiyetimizi kaybediyoruz dedim... Eşim kendi kendine konuşma dedi.2 puan
-
"Bir sabah gri bulutlarla dolu bir pencereyi açarsınız, hayatınızın en mutlu odasına. Her yer, her şey aniden buz keser. İliklerinize kadar ürperirken, umutsuzluk sinsice süzülerek girer içeriye. Oysa bu sabah gülerek uyanmışsınızdır. Daha mutlu olacaktınız, daha iyimser, daha güçlü… Daha da “fazla” olacaktınız, olmadı, olamadınız. İşte bu sabahların birinde sizi umutsuzluğa sürükleyen mevsimler ile olaylar aynı rotaya dümen kırar. Her ikisi de ansızın, beklenmedik zamanda gelmez. Tıpkı gri bulutların taşıdığı yağmurlar gibi pusuya yatar, hiç fark ettirmeden sessizce sırasını bekler, siz uyanana kadar. Aklınızdaki “geldi mi üst üste gelir” hikâyeleri tam da toplanmış, yeni düzelmiş ruh halinizin üzerine siner. İçinizden bir çocuk çığlık çığlığa oyun oynar “hava düzelecek, bu olaylar geçecek, bitecek, en az hasarla kurtulacaksın” Ama bu çocuk sesi ne derse desin siz hep üzüleceksinizdir. Bizi teselliye boğan, başımıza gelen kötü olaylarda mevsimler gibidir gelip geçicidir ve sırasıyla ilerler yanılgısıdır. Öyle ya; en derinden sarsan olaylar kış gibidir. Sessiz ama temizleyici. Bilirsiniz ki en acı hastalıklar kıştadır ama hastalıkları da en iyi kar temizler. Beyazlığıyla, soğukluğuyla düştüğü her yarada temizlik yapar. Sıra kendisini temizlemeye gelince bir sabah başka doğan güneşe teslim olur, yok olur gider. Sizin için ansızın doğduğunu düşündüğünüz güneş, mevsimsel yazgısını yaşar, aslında. Ağır sınav bitince ilkbahar gelir, siz sersem sersem gülümsemeye başlarsınız. Ama eli ağırdır ilkbaharın “dur” der. “unutma hemen soğuk acılarını” der ve indirir en olmadık anda tokadını. Siz kapıdan bakakalırsınız sarsıntılı bir umursamazlıkla mart ayında… Sonra… Sonrası yaz işte. Acının tatlı meyvesini yediğiniz zaman dilimleridir. Huzurun en sıcak denizlerde yüzdüğü, kahkahanın en gürültülü ormanlarda dolaştığı zaman aralığı. Sonbaharda ise sükûnetin sorguya dönüştüğü son noktanın cümlesidir, bu mevsim. Mutlu muyum yoksa pişman mıyım yanılgısının dost sayısının çokluğuna göre değiştiği sarı örtüdür. Hep böyle mevsimlere benzetilen hayat hikâyeleri anlatırlar bize. Oysa böyle mi? Hayır böyle değil elbette hayat. Bahara uyandığınız bir sabah gri bulutlarla dolu pencereyi sonuna kadar açarsınız. Tıpkı öyle havalarda ne giyeceğinizi bilemediğiniz gibi ansızın sırasını karıştıran mevsimler gibi sizi üzen olaylar karşısında da ne yapacağınızı bilemezsiniz. Şemsiyenizi alacak mısınız? İşe taksiyle mi gitseniz? Derken her şey daha kötüye gider. Çaresiz çıkarsınız dışarıya yağmur yağmaktadır, bir de ayaz eklenir. Elleriniz koltuk altına girer gibi sıkı sıkı sarılırken, saçlarınızı hüznün en kuvvetli rüzgârı savurur. Sığınacak bir liman bulan gemiler gibi sıcak bir kahve için en kalabalık ve en yakın yere demir atarsınız. Kısa bir mola, ömürden çaldığını geri vermek için saat tıkırtısının telaşıyla biter. Yaptıklarınızın bedelini bir adisyonla kasaya öder, çıkarsınız. Ortalık dinginleşip, güneş açmaya başlayınca havanın yanağına ılık bir gülümseme armağan ederek yürümeye devam edersiniz. Sanki ona yürür gibi her adımda daha da yakar güneş sizi. Dayanamazsınız ve ceketi çıkarıp elinize alırsınız. Gün yarı olmaktadır, tıpkı ömrünüz gibi. Yürürsünüz, yürürsünüz ömrünüzün ve yolunuzun geri kalanını. Bu tam terside olabilirdi. Güzel bir gün gibi başlayan hayat serüveninin sonu bir iki damla gözyaşıyla süslü aykırı ayazlarla da son bulabilirdi. Yahut bir sabah puslu başlayan ömür, paslı biterken, sıcak başlayan hayatların sevinçle bitmesi gibi. Ne kadar çok insan kaderi yaşanırsa, mevsimlerinde o kadar çok olasılığı olduğunu unutulmamalı. Hayat, size mevsimlerin olup biten oluş sırasına göre yaşatmaz kendini. Hayat, kendinin tüm yüzünü bir günde gösterir. Hayat, 4 mevsim gibi acılarını, sevinçlerini, unutulmuşluklarını, tesadüflerini, ölümlerini, doğumlarını koca bir günde yaşatır size. Hayat, ne 4 mevsimin sırasına göre giden orta kuşak iklimine benzer ne de tek tip mevsim yaşatan ekvator coğrafyasıdır. Hayat, Ege’nin mevsimleri gibidir, tutar kolunuzdan 4 ayrı mevsimi bir günde kaderinize işler." Nilay Demirhan *** Yaklaşık 3 saat önce yağmurlu bir güne uyandım, şimdi güneş açtı, parlatıyor her tarafı, çıkmak lazım baharı koklamaya, herkese günaydıııın....2 puan
-
sizin iş kolay tabiki.... güzel bir sarışın ve yaşlıca annesi muayeneye girer doktor görünce delirir...sarısın derki muayene olucaktık...doktor ufak dokunuşlara.. hazırlık için gözleri parlar...lütfen suraya uzanın ve soyunun...yokder sarısın bendeğil annem di muayene olucak..doktor bozulur ..hımmmmmm der. aniden aspirin içsin geçer...2 puan
-
Merhaba, Foruma yeni üye oldum. Öncelikle, yıllardır gördüğüm otomobil ile ilgili forumlar içerisinde en seviyeli ve kaliteli forumun bu olduğunu söylemek isterim:) Birinci yıl mesajlarından da pek çok kişinin aynı fikirde olduğu anlaşılıyor:) Hem yorumların ve uslubun seviyesi hem de görüşlerin destekli ve tecrübeye dayandırılarak paylaşılması burayı diğer forumlardan ayırıyor diye düşünüyorum. Umarım gelecek yıllarda bu anlayış aynen devam eder. Bu yağlama yıkamadan sonra gelelim sadete:) Şu aralar bir otomobil alma harekatına giriştim. Açıkçası, mühendis takıntıları ile detay ve teknik mevzulara fazla takılma, otomobilleri ve araba kullanmayı sevdiğim için sürüş keyfi arama, yaş otuzu geçtiği ve keyfime düşkün biri olduğum için konfor arama üçgeni içinde gidip geliyorum. Eski kasa Fiesta'dan yeni arabaya geçiş yapacağım. Yukarıda saydıklarım ile Fiesta örtüşmüyor farkındayım:) İkinci el araba için 40.000 lirayı pek geçmek istemiyorum. Sıfır araba için hem kredi maliyetlerinin daha düşük olması, hem garanti süresi hem de ikinci el otomobil risklerinin olmaması sebebiyle daha yukarı çıkabilirim diye düşünüyorum. C sınıfı bir araba alma niyetindeyim. B sınıfını, Polo dahil çok düşündüm ama elim varmıyor:) Mesela geçenlerde 36000 liraya sıfır dizel Corsa'ya baktım. Alınır mı, alınır... Fiyat/performans başarılı. Ama koltuk, direksiyon, vites, plastik kalitesi... İçime sinmiyor pek. Yılda 20 bin km civarında yolum var. Bu sebeple dizel daha doğru olur gibi geliyor. Öte yandan pek çok araba için hesap yaptığımda dizel benzinli fiyat farkı ortalama 3 yılda kapanıyor. Dolayısıyla benzinli olup da tam istediğim gibi bir araba denk gelirse, sırf dizel değil diye elemem. En yakın zamanda gerçekleşen ve kararsızlığıma dem vuran olay Renault Megane oldu. Açıkçası hiç aklımda yoktu. İş çevresinden bir arkadaş satıyor, bir bakayım demiştim. 2010 Renault Megane Sport Tourer. 60000 KM de 1.5 dizel. Privilege. Düz vites. Arabaya bindim dar bir alanda da olsa kullandım. En fazla 3. vitesi gördüm ama az da olsa sürmüş oldum böylece. Konfor kısmı bayaa hoşuma gitti. Direksiyonun derisi ve koltuklar güzel. Panel güzel, her yer yumuşak plastik. Sayaçlar biraz değişik geldi ama okuması zor değil. Bluetooth, handsfree, elektronik el freni(hilholder yok ama denedim gerektiğinde o işi görüyor), otomatik kararan dikiz aynası, far/yağmur/arka park(önde yok) sensörleri, anahtarsız çalıştırma:) Üçgenin konfor köşesine iyi yerleşti:) Motorun torkunu başarılı buldum. Kasanın ağırlığını başarılı bir şekilde kaldırıyor. Ama hızlanma, devirlenme konularını test edemedim. Alan dardı dediğim gibi.. Direksiyonu çok yumuşak. Park ederken ve dar dönüşler yaparken çok güzel. Ama okuduğum kadarıyla özellikle yüksek hızlarda biraz hissizmiş. Bu ne kadar doğru bilginiz var mı? Diğer forumlarda ne, ne kadar doğru ne kadar abartma anlaşılmıyor. Burada daha doğru cevaplar bulacağımı umuyorum. (Yıkama yağlama devam:) ) Pedallar çok yumuşak. Fiestadan sonra çok farklı geldi. Zorlandım açıkçası kullanırken. Ama eminim ki biraz kullanıp alışmaya bakıyordur. Fren ayarı özellikle farklı. Milimetrik hareketler gerekiyor. Az bastığımı düşünürken bile sanki çapa atmışım gibi heyecanlı anlar yaşadım:) Gaz pedalı sağ tarafa çok yapışık geldi. Bu genel birşey mi yoksa sadece benim baktığım arabada mı böyle diye düşünmeden edemedim. Fiestedan sonra ses yalıtımı daha iyi tabii:) Ama yüksek hızlara çıkmadığım için gıcırtı, rüzgar sesi gibi konulara bakamadım. Ufak bir iki kasis dışında süspansiyonları test etme fırsatım olmadı. Süper bişey beklemiyorum ama özellikle viraj içine çukur ve rögar kapağı koymanın standart bir mühendislik uygulaması olduğu ülkemizde, güvenlik riski yaracak bir durum var mı merak ediyorum. Bu konuda yorumlarınızı paylaşırsanız çok sevinirim. Ön kol dayama kısmının konumlandırılması çok hoşuma gitti. Dirseğinizi dayadığınızda eliniz vitesin tam üzerine geliyor ve rahatça vites değiştirebiliyorsunuz. Astra, Ceed vb... bir kaç modelde denediğimde bu şekilde değildi. Vites değiştirmek için kolunuzu kaldırmanız gerekiyor. Vites değiştirmek için bi zahmet kolunu kaldırıver derseniz anlarım:) ama bence yine de önemli bir özellik. Mesai saati trafiğinde 1,2 1,2 giderken hayal ettim kendimi. Arka camın görüş alanı dar. Arka koltuk mesafesi bilindiği üzere arabanın boyuna yakışır seviyede değil. Fiyat konusunda şu şekilde bir model belirledik. Satış zamanı geldiğinde birlikte servise gidip bir fiyat tespiti yaptıracağız. O fiyat üzerinden anlaşırız. İnternetten biraz fiyat araştırması yaptım. 40-42 bin lira arası bir fiyat çıkar diye tahmin ediyorum. İkinci el aldığım için sıfırdan ikinci ele geçişteki değer kaybını yaşamamış olacağım. Fiyat tespiti ile de değerinde bir alım olacak diye umuyorum. Ama yine de ileride satarken bir sorun yaşar mıyım? Kolay satabilir miyim sorularına tam bir cevap bulamadım. Forumda daha önceki konuları okudum. Sonuçta bir Renault dan bahsediyoruz. Kalite, yıpranma, masraf çıkarma, can sıkma ihtimalleri tadımı kaçırıyor biraz. Anladığım kadarıyla Yusuf Bey bir Megane 3 HB sahibi:) Kendisinin yorumlarını da ayrıca merak ediyorum:) İkinci el değeri, az sorun çıkarma ihtimali ve üretim kalitesi diyince de ister istemez Volkwagen e gidiyor insanın aklı. Sıfır bir tane 1.6 dizel Trendline Golf alsam. 48 bin lira civarı. Donanım olmayacak ama verilen paranın tam karşılığı oluyor. İkinci elde de değer kaybı açıklayamadığım kadar düşük? Seesizlik, yol tutuş, kalite problemleri konusunda da kafam daha rahat olabilir sanki. Alıp da pişman olma riskinin çok düşük olduğu bir araba gibi geliyor. Golf ile test sürüşü yapmadım hiç. Bu konudaki bilgilerim tamamen okuduklarımdan ibaret. Dolayısıyla karar verme aşamasında tıkanıyorum yine:) Bir de Jetta 1.2 TSI Comfortline var. 46 bin lira civarı. Dizel Golf yerine benzinli Jetta. Ama benzin masrafı, özellikle de yoğun trafikte çok vakit geçirdiğim için korkutuyor. Diğer sıfır fiyatları ile karşılaştırınca vw çok yüksek değil gibi geliyor. İkinci el performanslarının daha iyi olması eğer sıfır alacaksam öne koymam gereken bir kritermiş gibi geliyor. Ama bütçenin üst sınırlarını zorluyor fiyatlar. Bunun yanında sırf kağıt kalem hesabıyla da araba almak doğru gelmiyor. Bir de alabileceğim donanim seviyeleri çok düşük kalıyor. Ha bir de kaç ay sonraya sıra verirler artık bilmiyorum orasını. Golf'ün de 2013 de kasa değiştirecek olması var bunun yanında. Şekil olarak yeni kasa çok farklı gelmedi gözüme. Tabii ki farklar olacaktır ama Golf kalıbı diye tabir edebileceğim şeyden çok farklı değil gibi. Ancak kasanın önemli miktarda hafifleyeceği ve maliyetinin düşeceği söyleniyor. Belki fiyatlara yansır. Artı yeni standart donanımlar ne olacak orası da belirsiz. Yeni i30 yorumlarınızı okudum. İçimdeki fiyat performans diyen mühendis işte budur diyor:) Henüz ikinci eller için çok erken tabii.. Diğer Hyundai lerin ikinci el fiyatlarına bakınca, satmaya kalktığımda zarar ederim gibi geliyor. Renault için nasıl "sonuçta Renault" diyorsak, Hyundai de sonuçta Hyundai. Kaliteyi arttırmış olsalar da ikinci el değer kaybı kötü... Honda'nın LPG dönüşümüne tam garanti vermesi var bunun yanında. Civic in iç mekan kalitesi de güzel.Genel kalite ve sürüş keyfi de Renault ve Hyundai den daha iyidir diye düşünüyorum. Ama fiyatları fazla yüksek bence. Ayrıca kapalı otaparkı çok sık kullanıyorum. Park görevlisiyle "ama avrupa da yok böyle bir uygulama" tartışmasına girmenin olumlu bir sonuç doğuracağını pek sanmıyorum:) Benzinli olarak kullanma konusunda da; Honda Civic için hem alırken hem de kullanırken o kadar masrafa girmek pek mantıklı gelmiyor. Bir de tabi ki Focus:) En sona sakladım:) Açıkçası en önemli alternatiflerden biri focus. Alt donanım seviyesinden yeni kasa sıfır focus mu? daha üst donanım seviyesinden eski kasa focus mu? Focus un ayrı bir sürüş keyfi olduğunu biliyorum. Hani bir sürü ayakkabınız vardır da bir tanesi çok rahattır, çok seversiniz ya. Öyle birşey sanırım. Eski kasa Focus'u daha önce bir defa kullandım ama açıkçası alıcı gözle bakmamıştım. Bu fiyat aralığında C sınıfı sürüş keyfi en yüksek araba Focus'tur sanırım. Ayrıca belli bir kalitenin üzerinde. Hoş, dizellerinin kronik turbo patlatma problemi vardı. 2010 modellerde sanırım... Şu an durum nedir bilemiyorum. Ben de öncelikli olarak dizel düşündüğüm için aklımı kurcalıyor. Kafamda dönenlerin onda birini yazdım:) Fikirlerinizi benimle paylaşırsanız çok sevinirim. Şimdiden teşekkürler:)1 puan
-
1 puan
-
1 puan
-
mutlaka okula gidenler bilhassa mühendislik okuyanların cok hoşuna gidicek..benim oglantavsiye etti..seyrettim günümüzdeki ezberi dayalı egitim sistemini hicveden..yeryer komik ve düşündürücü bir film günümüzde dostluklara hala önem veren insanlar için.....seyredin lan işte...alla alla..adamı ayar etmeyin...1 puan
-
Haaa Cem Bey söylemişti doğru,dur deniyeyim ben onu....Akşamları ışıkta stop ediyorum şak bütün iç ışıklar yanıyor.ne sinir yaa,millet arabanın içini görüyor kabak gibi trafikte....Start-Stoplarda bu olmuyor,hatta farlar ve müzik sistemi çalışmaya devam ediyor.....1 puan
-
Abi sizden öğrendim zaten ya sen ya cem abiydi elini basılı tut ışık açma düğmesine tavanda daha yanmıyor1 puan
-
Tamamen kapatarak Tavandan Yani kapı açılınca da açılmayacak şekilde1 puan
-
Man on a Ledge (2012) Görevden ihraç edilmiş eski bir polis olan Nick Cassidy (Sam Worthington), Manhattan'da bir otelin çatı katına çıkarak masumiyetini kanıtlamak için intihar girişiminde bulunur. Bir kadının çığlığı üzerine New York Polis Departmanı'ndan görevlendirilen bir ekip olay yerine gelir ve psikolog polis memuru Lydia Anderson (Elizabeth Banks), Nick'i ikna edip indirmesi için görevlendirilir. Bu arada Nick ana caddeye basınla birlikte büyük bir kalabalık toplayıp, ilgi çekmeyi de başarmıştır. Fakat bu intihar girişimi aslında büyük bir elmas soygununu rahatça gerçekleştirmek için planlanmış bir oyundan ibarettir. Nick, haksızlığa uğrayarak görevden alındığını iddia eder; intikam planı da oldukça kurnaz ve 'sınırdadır'... not:mutlaka seyredin keyif verici bir film oyun içinde oyun şeklinde..1 puan
-
Hasan babanın yaşı ve ehliyet süresi etken, yaşadığın şehir etken çok şey var..Bilmeden çokmuş deyip insanları yanıltmayın lütfen Sabri kafana takma herşey normal, zamanla inecek seninkide..1 puan
-
İkinci el alacağınız için temiz araç bulmak bir mesele. Sport Tourer alınacak araç, km si bana göre biraz yüksek ama geçmişini bildiğiniz araç olması iyi birşey. Burası Focus sitesi elbette Focus öneririz. Hoş benim önceki kasa ile tecrübem yok. Bence en önemlisi temiz sizi üzmeyecek bir araç bulmanız. Benim için ikinci el değerini koruması önemli. Dolayısıyla Seat, Skoda, Mazda vb araçlar Türkiye koşullarında bence sıkıntılı. Bunların servis imkanlarıda diğer markalara göre zayıf.1 puan
-
1 puan
-
Yeni jeton dustu. Benim kafa gelip gelip gidiyo galiba. Sent from my GT-I9000 using Tapatalk 2 Beta-61 puan
-
1 puan
-
1 puan
-
Çok köşeli ya Fordseverler kızmasın ama büyük bir pickup alıcaksam Dodge Ram tercih ederim 3500 olursa da güzel olur1 puan
-
1 puan
-
Hepsini eleyin gidin Seat Leon 1.4 TSI FR alın. Comfort 1.6 TDCI parasına dünyanın donanımı. Octi de değerlendirirseniz çok güzel bence. Edit: Buyrun sizin için bunu buldum. RCD-510 ve Xenon farları var. 44'e verirler. http://www.sahibinden.com/ilan/vasita-otomobil-seat-2012-seat-leon-fr-10-000-km-kusursuz-seker-gibi-80384070/detay#1 puan
-
1 puan
-
Tedavisi basit. Sokmayacaksın interneti evine Hem madden hem ruhen hem de sağlıken oldukça zararlıdır kendileri.1 puan
-
Hiç elbise örter mi ruhundaki günahları , İki elbise giydin de oldun mu madam. Senin saltanatın güneş açana kadar , Hiç güneş gördün mü sen kardan adam... Yazar : Aydın Aygün1 puan
-
Bence benimle bilgisayarımın arasındaki köprü var....çünkü bana benzeyen en iyi arkadaş o....ne istersem tamam hadi yapalım diyor...1 puan
-
Aklı kullanmak yerine böyle göklere çıkartırsak, olacağı budur: Akıl tutulması! *** Akıl, kafa karıştırıcıdır! O yüzden, aklına başvurmadan önce kalbini sıkı tut, mutlaka ihtiyacın olur. *** Ne yazık ki, insanın "güzellik yaşları"yla, "güzel yaşları" çakışmıyor. *** 12 Eylül'den önce ideallerimiz vardı, 12 Eylül'den sonra hayallerimiz oldu. 12 Eylül'den önce gençtik, "kahraman" olmak peşindeydik. 12 Eylül'den sonra yaşlandık, "başarılı" olmayı seçtik. 12 Eylül'den önce her şeyi "ülke çapında" ele alır, konuşur, tartışırdık; 12 Eylül'den sonra herkes "kendi çapında" bir dünya kurdu! Uzun süren yenilginin bir başka boyutu da budur! *** Boğanın boynuzlarıyla bir matador yaralanmayagörsün, gazeteler hemen "Boğanın intikamı" başlığını atarlar. Büyük haksızlıktır bu! Boğa insan değildir ki, bilmez intikamı! Bir boğa güreşinde, güreşen bir tek boğadır ve kırk yılda bir de olsa, kazandığı olur. Ancak güreşi kazansa bile sonu ölümdür. *** Karar vermiş, bundan sonra "An'ı yaşayacak"mış! Huzur bundaymış... Öyle diyor. Oysa yıllardan beri yaşamaktan anladığı tek şey tüketmek oldu. Eş, dost, arkadaşlar; hazlar, hayaller, eşyalar, anılar; hepsi tüketilip harcandı, yerine yenileri geçti. Şimdi de sanırım tüketilecek ne varsa, hepsi tek bir "an"ın içine sığsın istiyor. Olmayacak şey! Sanırım son günlerde çevremde gördüğüm en mutsuz, en huzursuz kişinin o olması da bundan! *** Âşık erkek, aynı zamanda müşfiktir. Fakat sadece müşfik erkek çok açıktır ki, ya artık âşık değildir ya da henüz âşık olmamıştır. *** Can sıkıntısı günümüz ilişkilerinin kâbusu olup çıktı! En ateşli ve güzel rüyalar bile can sıkıntısı korkusuyla buz kesiyor. Çiftler arasında "birbirini hâlâ sevenler" ve "birbirini artık sevmeyenler" ayrımı yapmak gerçekliğe uymaz oldu. Şimdiki ayrım şöyle: Birlikte eğlenenler ve birlikte sıkılanlar! Sevgi nerede peki? Şeytan aldı götürdü, bakalım satamadan getirecek mi?.. *** "Trafik sıkışıklığı" deyimi İstanbul'da gerçeği anlatmıyor. Şehir sıkışıyor burada. Şehrin nefesi, kalbi, ruhu sıkışıyor!1 puan
-
Valla hava soğuktu sigara içemedim:) Arexons diye bir marka.hepsiburada dan aldım.14 TL ye.Hiç silmedim.Kir kendiliğinden akıyor.1 puan
-
1 puan
-
1 puan
-
1 puan
-
Tabii Ogün kardeşim çok haklısınız,benim ''ford,çuluğum'' biraz eskiye dayanıyor,1988 ford escort,2000 ford focus,2004 ford fusion,2006 ford focus tdcı cvt,2012 focus3 125 ps powershift1 puan
-
Ellerinize ve emeğinize sağlık. Gerçekten çok güzel olmuş. Ben bu şekilde bir uygulama yapsam var ya (sigara içmiyorum ama) arabanın karşısına bir sandalye atar, sigaramı yakarım ve şöyle güzel bir çay demleyip keyfimce izlerim. Yani o kadar beğendim. Artık istediği kadar kirlensin. Bu arexons benimde hoşuma gitti. Nereden temin ettiniz. Kullanmakta fayda görüyorum. Ve çok merak ettiğim bir şey var. O kadar ince detayları nasıl sildiniz. Yoksa silmek gerekmedi mi?1 puan
-
1 puan
-
bagaj iptal olmuş ama aynı sistemle çalışan renault 5 de görmüştüm zaten bagajı küçük 1 lastik zor sığmıştı1 puan
-
Aynen yapıldı Yani düğme ile park mevcut..Bir şirket ile bir firmanın arabasına bu eklentiyi kurmuştu.1 puan
-
Benimde 365 günlük bir bodrum tatili planım var. Len kamyoncumusun sen. Taşıyabildiğin kadarını arabana koy, kalanını ver kargoya. Geldiğinde benden alırsın.1 puan
-
1 puan
-
kim istemez ki...ama akdeniz de bir otelin ve birde benzin istasyonun olacak....1 puan
-
1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
Focus Club Türkiye
Bu sitenin işleticisi, bu sitede yer alan bilgi, yazı ve makalelerin doğrudan veya dolaylı olarak kullanılmasından dolayı oluşacak zararlardan sorumlu tutulamaz. Kaynak gösterme kuralına uymak şartıyla, bu sitede yer alan yazı ve makalelerin belirli bir kısmına atıf yapılmasına, link verilmesine izin verilmektedir. Kaynak (canlı link) gösterilmeden yapılan alıntılara ise izin verilmemektedir. Sitemiz, hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.