2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız
×
Liderlik Tablosu
Popüler İçerikler
01-06-2012 tarihinde, tüm alanlarda en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor
-
Bir dünya rekoru ile karşımıza çıkıyor Focus 1.0 Ecoboost Motoru... Aslında 1 değil 16 farklı rekor 1.0 ecoboost ile 16 ayrı hız rekoru tabiki Focus ile. Dünya Ralli Şampiyonları Yıldızlarından Jari-Matii Latvala'nında aralarında bulunduğu sürücüler 2 gün boyunca Fransa'nın Mortefontaine kentinde hız test kaydı yaptı. 1.0 Ecoboost focus 0'dan 100km/h'a 11.3 saniye'de ulaştı.Maksimum sürat ise 193 km/h.(kadranda 208 felan) 850-1000 cc sınıfındaki 3 farklı Focus hız kayıtlarını aşağıdaki çeşitler ile aldı. 1 km ve 1 mil'i hızlı ve normal kalkış gibi gibi aşağıdaki tabloda hepsi var.. Aşağıda (tablo) ve Yukardaki açıklamaların toplanmış hali... Test sonuçları: Standing start --> Normal bildiğin kalkış Flying start --> Hızlı kalkış ile 1km'deki mak hız Highest average speed over yazanlar örnek veriyorum ilk'i için; 10 km boyunca en yüksek ortalama hız demek (172.053km/h imiş.) Nedir bu (*) diyenlere Uluslararası Otomobil Federasyonunun belirlediği B kategorisi (Seri üretim), Grup 1 (4 zamanlı motor) ve Sınıf 5 (850-1000cc) Tanıtım Videosu Test Videoları Yorumlar Yorum: Bu sınıf da (1.0cc altı) turbolu araç olmanın avantajı ile rekorlar kırıldı14 puan
-
3 yan yana gelince paylasayim dedim:) Sent from my GT-I9001 using Tapatalk 28 puan
-
Kürtajın yasaklanması serbest bırakılmasından önceki dönemlerde olduğu gibi özellikle maddi imkanı bulunmayan kadınları bilim dışı yöntemlere itecektir. Kamuoyunda “merdiven altı” olarak bilinen tıbbi olanaklardan ve hijyenik koşullardan uzak yerlerde ve doktor olmayan kişilerin elinde kadın ölümlerine neden olacaktır. Maddi imkanı uygun olan kadınların ise yurtdışına giderek veya yüksek paralar ödeyerek yurtiçinde hamileliklerini sonlandıracaklarını da tahmin etmek zor değildir. Annelik duygusunu bilmesi mümkün olmayan erkek çoğunluğun kadınlara bırakılması gereken bir konuda karar vermeleri de doğru değildir. Bir anne, karnındaki bebeği istemiyorsa mutlaka haklı bir nedeni vardır. Bu konunun siyasilere değil, kadınlara ve bilim insanlarına bırakılması en doğru yol olur.7 puan
-
Arkadaşlar bu konuya bi başlık açmak istedim. Biliyorsunuz şu sıralar siyasi irade, yapılması gereken minimum çocuk sayısından doğum kontrol yöntemlerine kadar milletin uçkuruna el atmış durumda. Bu konulardan birisi de kürtaj. İşin teknik tıbbi tarafına hiç girmeyeceğim. 10 haftalık ceninin kolu bacağı olşur mu oluşmaz mı onu ben bilemem. Ben, verilen bir beyanat üzerine yazacağım. TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı (hangi partili olduğu önemli değil) Ayhan Sefer Üstün bi açıklama yaptı: "Bosna'da Sırpların tecavüzüne uğrayan kadınlar da kürtaj yaptırmadılar"... Yani size ne oluyor, siz haydi haydi yaptıramazsınız demeye getiriyor. Bu açıklamayı yapan kişi bir milletvekili. Bunun yanında TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı. Hepsinen önemlisi ise bir insan. İnsan bu açıklamayı yaparken bir düşünmeli. Ufak da olsa bir araştırma yapmalı, bu kadar hassas bir konuda kahvehanede palavra sallar gibi konuşmamalı. Evet, tecavüze uğrayan Boşnak kadınların çoğu hamilelikleri sonucunda çocukları doğurdular. (11-60 yaş arası kadınlar) Ama hangi şartlar altında? Sırp esir kamplarında hamileliklerini sürdürmeye zorlandılar. Kürtaj olmamaları için gözetim altında tutuldular. Zorla doğurtuldular. Bu kadınlardan bir kısmı, doğum sonrasında bunalıma girerek intihar etti. Çoğunluğu oluşturan bir diğer kısmı ise çocuklarını ya yuvaya vererek ya da sokağa terk ederek onlara bakmayı reddetti. Kürtaj yaptırılmayan, doğurulan o çocuklar, porno sektörünün baş aktörleri oldular. Avrupa'da çocuk pornosu tacirlerinin birincil sermayesi haline geldiler. Erkek olanları ise Bosna'nın arka sokaklarının bataklıklarında sosyal çürümeye terkedildiler. Tecavüze uğrayan kadınlardan genç olanları, kadın tacirleri tarafından fuhuşa zorlandılar. Hem de sağ kalan Boşnak erkekleri tarafından. Şimdi, bu milletvekilinin kürtaja ilişkin savunması bu çocuklar mıdır? Bu çocukları öne sürerek mi kürtajın kötü birşey olduğunu savunuyor? Vah benim güzel ülkeme.6 puan
-
Bugün ülkenin sorunlarına yaklaşım kamuoyu önünde mahalle kahvesi havasında sürdürülmekte, hatta bazı kahvelerde daha akil tartışma ve sonuçların olduğu bile söylenebilir. İşin bu kısmı başarıyla sergilenen bir oyundur. Kapalı kapılar arkasında ise egemen zümre sonsuz egemenlik planları çerçevesinde ustaca toplum mühendisliği planlarını geliştirmekte ve uygulamaktadır: Beyinsiz ve itaatkar bir zümre yaratarak onlara hükmetmek. Bunları ülkemizdeki iktidara yönelik bir eleştiri olarak yazdığımı düşünmeyin, genel geçer çağdaş yönetim biçimi budur ve ülkemizde de değişik dönemlerde değişik partilerce farklı başarı düzeyleri ile uygulanagelmiştir. Bugün kürtaj, yarın Çamlıca'ya cami, sürekli gündemi meşgul edecek ve arka planda çalışanlara nefes aldıracak çerezler sunulmaya devam edilecek. Kamuoyunda böyle bir konuda fikir beyan etmek için de konu hakkında bilgili olmaya gerek yoktur, ilgi çekici olmak yeter. Bu bilgi ve amaç kirliliği ortamında yolunu bulmak da giderek zorlaşmaktadır.6 puan
-
5 puan
-
Suni gündem yaratmaya çalışıyorlar sadece; arkada bir sürü konu görüşülüyor mecliste. Memur zamları ne oldu mesela konuşuldu mu? THY çalışanlarının durumu konuşuluyor mu? Hep aynı taktik, herkesin konuşacağı hazırda bekleyen konular ver; ne zaman gündemi başka yöne kaydırmak isteseler listeden seçip meydanlarda söylüyorlar, hadi bakalım herkes konuşsun. Yahu kadın tecavüze uğrayacak, doğan çocuğa devlet bakar diyerek kürtaj olması yasaklanacak.O kadın o çocuğu 9 ay nasıl taşıyacak içinde, peki ya çocuk tecavüzden doğacak belki babasını bilmeyecek annesinin sevgisi olmayacak ama devlet bakacak.Ne diyeyim milletim öyle cahilsin ki.5 puan
-
Fikir belirtme arzumuz bu konuda da belirginleşiyor. Kürtaj konusu uzmanlarca incelenmesi ve yorumlanması gereken bir konudur, halka sormazsınız, soramazsınız, çünkü bu konuda cevap verecek ehliyeti yoktur. Sorarsanız da isteği doğrultusunda hareket etmek için değil ona doğruyu göstermek ve bu konuda bilgilendirmek için ne kadar çaba göstermeniz gerekeceğini anlamak için sorarsınız. Konuda bilgilenmek isteyenler için aşağıya bakın bu konunun uzmanları ne diyorlar... 1. Türk Tabibler Birliği Basın Açıklaması Sezaryen, kürtaj, Uludere; hekimleri, hastaları, sağlığı kullanmak: HİÇ OLMAZSA SINIRI YOK MU? Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanı, 26 Mayıs 2012’de basına yansıyan bir açıklamada bulundu ve özetle şunları söylemiş oldu: • Sezaryenle doğum; ülkenin nüfusunun artmaması için ve para kazanmak için yapılan bir işlemdir. • Kürtaj ile gebeliğin sonlandırılması ile yeni doğmuş bir bebeği öldürmek arasında fark yoktur; her ikisi de cinayettir. • Kürtaj ile gebeliğin sonlandırılması, sezaryen “bu milleti” dünya üzerinden “silmek” için uygulanan planın bir parçasıdır. • Uludere’de 34 kişinin öldürülmesi bir cinayettir. Kürtaj girişimi bir cinayet biçimidir. Dolayısıyla bir kürtaj girişimi ile Uludere olayı birbirine eş derecede ağır ahlaki sorunlardır. Bu sözler üzerine; “Tam olarak ne söylenmeye çalışıldı?”, “Kişisel görüş mü açıklandı?”, “Sezaryen nasıl bir nüfus planlaması aracıdır?”, “Bir “milleti” yeryüzünden silmek mümkün müdür?”, hekimler/sağlıkçılar nelere “alet” oluyor? gibi sorular doğması üzerine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ertesi gün basına bir açıklama, daha doğrusu tercüme yaptı: ‘Başbakan sezaryenden söz ederken elbette anne ve bebek yaşamının kurtarılması için tıbben zorunlu olduğu durumlar dışında yapılan girişimler kastediyordu’. ‘Gebeliğin sonlandırılmasına dair görüşleri ise, korunmasız cinsel ilişkiyle oluşan gebelikler ile ilgiliydi’ Meseleye akıl ve bilimin penceresinden bakmakta ve yanlış bilgileri düzeltmekte yarar görüyoruz. Dünyada anne ölümlerinin üçte bire yakını güvenli olmayan düşüklerin sonuçlarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Düşüklerle/kürtajla ilgili katı yasaklamaların olduğu ülkelerde yasa dışı ve güvenli olmayan koşullarda girişimler/düşük talebi ve başvuruları artmaktadır. Ülkemiz geçmişte modern yöntemlerle korunamadığı ve sağlıklı koşullarda kürtaj yaptıramadığı için kendi kendine çocuğunu düşürmeye çalışan birçok kadının ölümüne şahit olmuştur. Nüfus artışının teşvik edildiği dönemlerde Sağlık Bakanlığı’nın bünyesinde oluşturduğu komisyonun hazırladığı raporda sağlıksız koşullarda gerçekleştirilen kürtajların yüksekliğine vurgu yapılmakta ve anne ölümlerinin yüksekliği arasında ilişki kurulmaktadır. Ülkemizde 1983 yılında kabul edilen 2827 sayılı Aile Planlaması yasası ile üreme hakkı ile ilgili önemli gelişmeler sağlanmış, Türkiye’de kadın sağlığında çok olumlu gelişmeler gerçekleşmiş ve anne ölümleri dramatik bir biçimde azalmıştır. Şimdi bu yasanın değiştirilmesi planlanmaktadır. Bu plan adım adım ülkemizin hafızasında kamu yararına ne varsa silinmesi ve hafızanın yeniden yaratılması çabalarının bir parçasıdır. Yasa sonrası en önemli kazanımlardan biri seksenli yıllarda anne ölümlerinin en temel nedeni olan istenmeyen gebeliklerin tıbbi olmayan yaklaşımlarla sonlandırılmasının azalması olmuştur. Yasa sonrası isteyerek düşüklerin artabileceği yönünde ortaya atılan endişelerin yersiz olduğu zaman içerisinde görülmüş ve isteyerek düşük hızının doksanlı yıllardan itibaren belirgin bir biçimde azaldığı izlenmiştir. Sayılarla ifade etmek gerekirse 1993 yılında 100 gebelikte 18 iken 2008 yılında 100 gebelikte 10’a gerilemiştir. 2008 yılında dönemin Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “KADININ STATÜSÜ VE SAĞLIĞI İLE İLGİLİ GERÇEKLER” başlıklı raporunda da belirtildiği gibi; “isteyerek düşükleri daha da azaltmanın yolu, onu yasa ile yasaklamak olmayıp, gebeliği önleme yöntemlerinin yaygın ve ulaşılabilir olarak verilmesidir”. Dolayısıyla kürtaj hakkı kadınlar için bir yaşam hakkıdır. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının en çarpıcı sonucu sağlık hizmetlerinden yararlanmada ortaya çıkmakta, kadının statüsünün düşük olması en fazla doğurganlık davranışını etkilemektedir. Üreme hakları ile ilgili uluslar arası gelişmeler, insanların üreme yeteneğine ve bunu ne zaman ve nasıl gerçekleştireceklerine karar verme özgürlüğüne sahip oldukları noktasında birleşmektedir. Buna göre, bireylerin ve çiftlerin çocuklarının sayısı ve aralığına özgür ve sorumlu bir biçimde karar vermelerine olanak sağlanmalıdır. Bu amaçla gerekli bilgiye sahip olabilmeleri, üreme ve cinsel sağlık standardına en iyi düzeyde ulaşabilmeleri, şiddet, baskı ve ayırımcılık olmaksızın kararlarını verebilmeleri ve üreme çağı boyunca üreme sağlığı hizmetlerinden yararlanabilmeleri temel insan hakları kapsamında ele alınmaktadır. İstenmeyen gebeliklerin oluşmaması için Aile planlaması hizmetlerinin nitelikli ve erişilebilir olması gerekir. Sağlıkta Dönüşüm programı ile gündeme gelen katkı, katılım payları, kullanıcı ödentileri bu hizmetleri de bedelli hale getirmiştir. Ülkemizde doğurgan çağ kadınların % 27’si geri çekme gibi etkin olmayan geleneksel bir yöntemle korunmakta, % 26’sı ise hiçbir yöntem kullanmamaktadır. Bu veriler ülkemizde istenmeyen gebeliklerin olma olasılığının yüksek olduğunu göstermektedir. Öte yandan uygulanan sağlık politikaları nedeniyle Aile Planlaması hizmetlerinde karşılanmayan gereksinim hızla artmaktadır. Karşılanmayan gereksinim demek istenmeyen gebelik riski demektir. Hem Hükümetin uyguladığı sağlık politikalarıyla aile planlaması hizmetleri de dahil birinci basamağı ücretli hale getireceksiniz, aile planlaması hizmetlerinde karşılanmayan gereksinim artacak, hem de istemediği halde kadınlar doğurmak zorundadır diyeceksiniz. Bu kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Çünkü biliyoruz ki kürtajın yasak olduğu ülkelerde kadın ölümleriyle sonuçlanan uygun olmayan koşullarda kürtaj girişimleri söz konusudur. Bu nedenle temel bir insan hakkı olan üreme hakkı kapsamında üremenin zaman ve sıklığına karar verme ve istenmeyen gebeliğin sonlandırılması hakkı aynı zamanda kadınların yaşam hakkıdır. Tarih boyunca kadınların cinsellikleri ve doğurganlıkları denetlenerek nüfus politikaları oluşturulmuştur. Nüfusu arttırma ve azaltma girişimleri kürtajın yasaklanması veya serbest bırakılması girişimleriyle paralellik taşımaktadır. Tarihte faşizmin hüküm sürdüğü ülkelerde aile planlamasının da engellenmesinin söz konusu olduğunu biliyoruz, bir sonraki hamlenin bu olacağı kaygısını taşıyoruz. Kürtajı yasaklama girişimi kadını birey olarak görmeyen bir anlayışın sonucu olarak, kadının bedenini, cinselliğini, doğurganlığını denetleme arzusudur. Bu denetim aile içinde erkek şiddeti yoluyla sürmektedir. Devlet de zor yoluyla kadının bedenini ve cinselliğini denetleme arzusunu ifade etmektedir. Kadın bedeninin denetlenmesi, yeni muhafazakarlığın 3- 5 çocuk yoluyla kadınları eve kapatma, aile yoluyla denetleme ve devletin ortadan kalkan sosyal rolünü kadınların sırtına yıkma girişiminin de bir parçasıdır. Eve kapatılan kadının görünmez kılınan emeği ile devletin çocuk, yaşlı, hasta bakımı gibi tüm sosyal sorumluluklarını taşıması beklenecektir. Eve kapatılan kadın birey olarak kendini gerçekleştirme, ifade etme olanaklarından yoksun kalacak, ekonomik açıdan eşine bağımlı olacaktır. Sezaryen normal doğumla gerçekleşemeyen doğumlarda annenin ve bebeğin sağlığını korumak amacıyla uygulanması gereken cerrahi bir girişimdir. Asla normal doğuma ne anne ne bebek sağlığı açısından üstün değildir. Türkiye’de sezaryen oranları 1988’de %5.7, 1998’de %21 ve 2010 yılı itibariyle %45’in üzerinde olup gerçekten de oran olarak dünyada en önde gelen yüksek oranlar arasındadır. OECD verilerin göre Türkiye’de sezaryen oranı 2006’da %29.7 iken 2009 yılında %42.7’ye yükselmiştir. Bu artış ne tesadüftür ki sağlıkta dönüşüm programına denk gelmektedir. Sağlıkta dönüşüm programının hastayı müşterileştiren, müşteri memnuniyetini en öne koyan, performans puanları/ciro endeksli, talebi kışkırtan, ameliyat sayılarının artışıyla övünen, özel hastane patlaması yapan süreciyle ilişkisi değerlendirilmelidir. Ancak sezaryen uygulamasını cinayetle eşleştirmek sınır ötesi müdahaledir. Çünkü tıbbi gereklilikle uygulanan sezaryen doğumlar annenin ve bebeğin yaşamını kurtarmak için eldeki en önemli olanaktır. Sağlık hizmetini talep/kar üzerinden değil, gereksinimler üzerinden kurgulamadıkça sorunları çözmek olanaksızdır. Başbakan haksız yere hekimleri hedef göstermekte ve sağlıkta artan şiddeti daha da arttıracak bir söylemin baş aktörü olmaya devam etmektedir. Sonuç olarak sezaryen, kürtajla gebeliğin sonlandırılması ve yaşamın değerine dair tartışmalar Tıp Etiği alanında da sürmektedir. Tartışmaya herkes katılabilir; fikrini söyleyebilir. Katılanlar belli makamlardaki kişilerse beklenti bilgiye dayalı ve sorumlu bir yaklaşımla tartışmaya dahil olmalarıdır. Bir kez daha bilinmelidir ki istenmeyen gebeliğin sonlandırılması bir sağlık hizmetidir. Sağlık hizmetidir; çünkü anne ölümlerini ciddi biçimde azaltır. Bu nedenle biz hekimler bu hizmeti sunmaya yasalar çerçevesinde devam edeceğiz. Bunu yaptığımız için ne biz cani olacağız, ne de hastalarımız. Hiçbir bilimselliği olmayan “üç çocuk-beş çocuk” söylemiyle kadınları istemleri dışında çocuk doğurmaya zorlamak, zaten dezavantajlı konumdaki kadınları daha da güçsüzleştirmek, sağlıksızlaştırmak anlamına gelmektedir. Hastalarımızın haklarını ve hekimlik onurunu savunmaya devam edeceğiz. Ve sürekli tekrarlayacağız: Bizlere ve gebeliğini sonlandıran kadınlara cani diyerek, “Milleti ortadan kaldırıyorlar” diyerek, ULUDERE’DEKİ KATLİAMI UNUTTURAMAZSINIZ. TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ, KADIN HEKİMLİK VE KADIN SAĞLIĞI KOLU, ANKARA TABİP ODASI, HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ *** 2. HALK SAĞLIĞI UZMANLARI DERNEĞİ YÖNETİM KURULU Görüşü Sezaryan bazı durumlarda yaşam kurtaran bir cerrahi yöntemdir. Ancak bazı istenmeyen yan etkileri sakıncaları da vardır. Bu nedenle normal doğum hem anne sağlığı hem de bebek sağlığı açısından daha doğru bir seçimdir. Sezaryan ancak tıbbi gereklilik var ise başvurulması gereken bir doğum şeklidir. Ülkemizde geçmişte de yüksek olan sezaryen oranları, son yıllarda daha da artmıştır. Bu artışın altında normal doğumun anne ve bebek sağlığı üzerine olumlu etkilerinin yeterince bilinmemesi ve sağlık kurumlarında normal doğum koşullarının iyi olmaması yatmaktadır. Diğer faktörler arasında sağlık hizmetlerinin ticarileşmesi, hekimlerin mesleki etik ve deontolojik değerlerinden uzaklaştırılması bulunmaktadır. Kürtaj aile planlaması yöntemi değil, zorunlu bir ihtiyaçtır Türkiye’de, mevcut yasal çerçeve içinde bireyler ve aileler, tamamen özgür iradesi ile isteğine bağlı olarak 10 haftalığa kadar gebelikleri sonlandırabilmektedirler. Bu işlemin temel amacı istenmeyen doğumları ve anne ölümlerini azaltmaktır. Doğurganlığın düzenlenmesi konusuna gelince, Türkiye’nin de çekincesiz imza attığı uluslararası bütün belgelerde “insan hakları” kapsamında ele alınmakta ve bireylerin, ailelerin ne zaman hangi aralıklarla, kaç çocuk sahibi olmak istediklerine dışarıdan hiçbir etki yönlendirme ya da zorlama olmaksızın özgürce karar vermeleri gerektiği vurgulanmaktadır. Türkiye’deki tarihsel gelişmeler diğer ülkelere de örnek olacak nitelikte olmuştur. Şöyle ki; Türkiye’nin nüfusu artırmaya yönelik bir politika izlemeye başladığı 1920’li yıllardan sonra nüfus artış hızı giderek artmış, aile planlaması yöntemleri de ülkede yasak olduğu için, aşırı doğurganlık sonucu oluşan istenmeyen gebeliklerini kadınlar “canları pahasına” sonlandırmak zorunda kalmışlardır. Mevcut kaynaklara göre 1950’li yıllarda Türkiye’de, “sağlıksız koşullarda”, çoğu kez de kadının kendi müdahalesi ile yapılan düşüklere bağlı olarak bir yılda 10 bin anne kaybedilmiştir. Bu durum karşısında özellikle hekim camiasının önderliğinde, büyük çabalar sonucu ilk nüfus planlaması yasası toplumun da talebi ile 1965 yılında kabul edildi. Kabul edilen yasa ile; Geriye dönebilen aile planlaması yöntemleri ile ilgili bilgilendirme ve eğitim programları ve klinik hizmetler yasal olarak serbest bırakıldı. Ancak isteyerek düşüklere, kadın ve erkekteki cerrahi sterilizasyon yöntemlerine sadece tıbbi zorunluluk varlığında izin verildi. Ancak bu yasaya rağmen, izleyen yıllarda, isteyerek düşüklerin, tıbbi nedenler dışında da yapılması devam etmiş ve anne ölümleri içerisindeki payı ne yazık ki ciddiyetini korumuştur. Örneğin yasal olarak yasak olmasına rağmen 1981 yılı için isteyerek düşük sayısının 300 bin, bunun yaklaşık 50 bininin yani kadının kendi müdahalesi ile olduğu hesaplanmıştır. Bu gerçekler karşısında Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığının da desteği ile savunuculuk çalışmaları yürütülmüş ve sonuçta yine aynı temel amaca yönelik yani istenmeyen gebeliklerin önlenmesi ve anne ölümlerinin azaltılması için 1983 yılında 2827 sayılı yasa TBMM’de kabul edilmiştir. Bu 2. Yasanın olumlu etkisi, Türkiye çapında 5 yıl aralıklarla düzenli olarak yapılan araştırmalarda hemen ortaya çıkmış olup, etkili aile planlaması kullanımı hızla artmış, anne ölüm oranı belirgin ölçüde azalmış ve düşüğün anne ölüm nedenleri arasındaki payı %0.5 lere düşmüştür. Önceki yıllarda anne ölümleri içinde düşüklerin payının nerede ise %50’ler civarında olduğu düşünülürse Türkiye 1965 ve 1983 yıllarında kabul edilen yasalarla ailelere gebelikten korunmaları için imkanlar sunulurken sağlıksız düşükler ve buna bağlı anne ölümleri de önlenmiştir. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2008 sonuçlarına göre düşük yapan kadınların yüzde 3.0’ı düşüklerini hekim olmadan yapmışlardır. Kendi canını tehlikeye atma pahasına bu yöntemlere başvuran kadınlara “düşük yapmak yasaktır” demek yerine ona yardımcı olmak ve sağlıklı ortamlarda ihtiyacına cevap vermek devletin ve hekimlerin görevi olmalıdır. Düşüklerin yasal olduğu bir durumda bu kadar sağlıksız düşük oranı varken, yasal olmayan durumda bu oranların daha da artması kaçınılmazdır. Kürtaj karşılanamamış aile planlaması hizmetlerinin sonucudur Kürtajın başlıca nedeni toplumda bir insan hakkı olan üreme sağlığı hizmetlerinin yeterince verilmemesidir. Kürtaj sayılarındaki artışın en önemli nedeni ise, sağlık ocaklarının kapatılarak aile hekimliğine geçilmesidir. Bu süreçte aile planlaması hizmetleri aksamış, gerilemiş olduğuna ilişkin gözlemler vardır. Aile planlaması hizmetlerinin erişilebilirliğinin yetersizliği kürtaja talebi artırmıştır. Burada asıl üzerinde durulması gereken kürtaja talebi artıran aile planlaması hizmetlerinin yetersizliğidir. Yasaklamak çözüm getirmeyecek, sorunları artıracaktır Kürtajın yasaklanması, başta anne ölümleri olmak üzere, töre cinayeti, intihar, çatışma ve geçmiş dönemlerde yaygın olarak başvurulan ve kadını ölüme götüren kendi kendine düşük yapma, gizli yollarla düşük yapma gibi önemli sağlık ve sosyal sorunlara yol açabilir. Türkiye’nin çekincesiz olarak imza atıp yerine getirmeyi taahhüt ettiği uluslararası belgelerde de çok açık olarak ifade edildiği gibi insan haklarının ayrılmaz bir parçası olan aile planlaması, “Kişilerin istedikleri zaman, istedikleri ve bakabilecekleri sayıda çocuk sahibi olmaları, çocuğu olmayanların ise çocuk sahibi olmaları için yardım alabilmeleridir”. Yine uluslararası belgelerde vurgulandığı gibi devlet ve hükümetler ailelerin ihtiyacı olan “doğurganlıklarını gereksinimlerine uygun olarak düzenleme” hizmetlerini en yüksek standartta vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğü yerine getirmek hükümetlerin Anayasal görevlerindendir. Sezaryan ve kürtajı cinayet olarak görmek tehlikeli bir yaklaşımdır Sağlıkçılara yönelik şiddetin arttığı bir dönemde böylesi bir söylem sağlık çalışanlarına yönelik olumsuz tutumları artırabilir. Sezaryan ve kürtajın bir cinayet olup olmadığı, ya da başka bir deyişle suç olup olmadığı daha çok hukukçuları ve yasa koyucuların ilgi alanıdır. Buna karşın bugün kürtaj yasal bir işlemdir, bundan dolayı hekimler ve aileler suçlanamaz. Suçlayıcı yaklaşımlar yerine çözüm arayışına girmemiz önemli ve öncelikli olmalıdır. Sonuçlar ve Önerilerimiz Kürtaj aileyi ve hekimi üzen, rahatsız eden bir uygulamadır Kürtaj zorunluluktan doğan bir gereksinimdir Kürtaj karşılanamamış aile planlaması hizmetlerinin sonucudur Kürtaj yaptırma kadının üreme hakları arasında görülmektedir Sezaryan ve kürtaj oranları yüksektir, nedenleri araştırılarak düşürülmelidir Kürtajı yasaklamak güvensiz düşükleri ve anne ölümlerini artırır Kürtajı önlemenin yolu aile planlaması hizmetlerini yaygınlaştırmaktır Güvenli kürtaj olanakları erişilebilir ve ulaşılabilir olmalıdır Aile planlaması hizmetleri ücretsiz olarak tüm bireylere ulaştırılmalıdır Cinsel sağlık, üreme sağlığı tabu olmaktan çıkartılmalıdır Cinsellik ve üreme konusunda yaygın ve örgün eğitimler verilmelidir Ne zaman ve kaç çocuğa sahip olacakları insanların özgür iradelerine bırakılmalıdır Dönüşüm sürecinde aksayan aile planlaması hizmetleri yeniden gözden geçirilmelidir Hekimlik mesleğine, etik değerlere zarar veren uygulamalardan vazgeçilmelidir *** 3. TÜRK JİNEKOLOJİ ve OBSTETRİK DERNEĞİ (TJOD)’ den KAMUOYU’NA SEZARYEN VE KÜRTAJ HAKKINDA AÇIKLAMA Sezaryen oranlarındaki artış: Tüm Dünya’da ve Türkiye’de sezaryen oranlarında artış görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nun önerdiği % 15 ‘lik sezaryen oranları hemen hiç bir ülkede tutturulamamakta ve artış sürmektedir.. OECD’nin 2009 yılı sağlık raporunda, OECD ülkeleri arasında ortalama sezaryen oranı % 25.7 olarak bildirilmiştir. Türkiye, İtalya ve Meksika ile birlikte OECD içerisinde en yüksek sezaryen oranlarına sahip ülkeler arasındadır ( % 40 ve üstü ). Bu ülkeleri % 33’lük oranlarla ABD ve Kore izlemektedir. Sezaryen, tıbbi gereklilik halinde anne ve bebek yaşamını kurtarıcı bir operasyondur.Dünya’da artan sezaryen oranları,doğumla ilgili mediko-legal sorunlar, ilerlemiş anne yaşı, doğum korkusu, anne isteği, makat gelişleri vb. gibi nedenlerle ilişkilendirilmektedir ki, Türkiye’deki durum da buna benzerdir. Tıbbi gereklilik dışında sezaryen oranlarının azaltılması için tüm dünyada çalışmalar sürmektedir. Bu çabalara karşın, anne isteği ile sezaryen yapılması pekçok batı ülkesinde yasal olarak uygulanagelmektedir. Türkiye’de ortalama sezaryen oranları yüksektir ve düşürülmesi için önlemler alınması gerekmektedir. TJOD, sezaryen oranlarının artış nedenleri ve düşürme stratejileri ile ilgili olarak 2 yıl önce Sağlık Bakanlığı ile ortak bir çalışma yapmış ve önerilerini sunmuştur. Bu öneriler arasında, ebe doğumlarının arttırılması, gebe okullarının yaygınlaştırılması, medya kampanyaları, ağrısız doğumun yaygınlaştırılması ve hekimin malpraktis korkusunun azaltılmasına yönelik çalışmalar vardır. Bu çalışmaların sonucunda zaman içerisinde bir düşüşün gerçekleşebileceği öngörülmüş ve 2013 yılı için %35 oranı hedeflenmiştir. Sezaryen oranlarını düşürmeye çalışmak önemli olmakla beraber bunu gerçekleştirmek için hasta hakları ile hekimin hukuki sorumluluğunu ihlal edecek uygulamalardan kaçınmak daha önemlidir. Hekimi ve kurumları cezalandırmaya yönelik uygulamaların ise bir yarar sağlamayacağı açıktır. Bugün tüm dünya, yüksek sezaryen oranlarını tartışmakta ve çözümler aramaktadır. Sorun yalnızca ülkemize özgü olmayıp, bir insan hakkı olan “üreme hakkı”ile de yakından ilişkilidir. Kürtaj İstenmeyen gebeliklerin güvenli koşullarda sonlandırılması ve buna bağlı olarak oluşan anne ölümlerinin engellenmesi, Birleşmiş Milletler’in Binyıl amaçları içerisinde olup ( Millennium Goals ), dünyada ciddi bir sağlık sorununu oluşturmaktadır. Dünya’da her yıl 46 milyon kadın düşük yapmakta ve bunların % 49’u güvenli olmayan koşullarda gerçekleşmektedir. Güvenli olmayan düşükler yüzünden ölümlerin %95’i Afrika ve Asya’da, %4’ü Latin Amerika’da görülmektedir ki , bu ülkelerde isteğe bağlı düşük yasalarla kısıtlanmıştır. İsteğe bağlı düşüklerin kısıtlanmadığı dünyanın gelişmiş bölgelerinde, düşüğe bağlı anne ölüm oranları % 1 civarındadır.Yine, isteğe bağlı düşüğün kısıtlandığı ülkelerde, düşük oranlarının kısıtlanmaya rağmen daha yüksek olduğu görülmektedir. Ülkemizdeki hukuki durum ve üreme hakkı: Ülkemizde isteğe bağlı düşük uygulamaları, 1983 yılında kabul edilen “Nüfus Planlaması Kanunu” na göre yapılmaktadır. Bu kanuna göre,ülkemizde 10 haftaya kadar olan gebelikler isteğe bağlı sonlandırılabilmekte, 10 haftadan sonraki gebeliklerde ise, anne hayatını tehdit eden durumlar ya da bebeğin yaşamsal anomalilerinde, yine hekimlerin alternatif sunması ve ailelerin onayıyla gebelikler sonlandırılabilmektedir. Bu kanun sonrası , güvenli olmayan ortamlarda yapılan düşükler azalmış ve anne ölüm oranlarında anlamlı iyileşmeler görülmüştür. Türkiye’deki tüm uygulamalar bu kanun çerçevesinde yapılmaktadır. 2004 yılında Kahire’de yapılan International Conference on Population and Development (ICPD) toplantısında, üreme hakkı “ insanların üreme ve bunu ne zaman ve ne sıklıkla yapabileceğinin kararını verme hakkına sahip olduğu” şeklinde tanımlanmıştır. Yine aile planlaması yöntemleri konusunda bilgilenme, bu yöntemlere kolay, ucuz olarak ulaşım da bu hak içerisinde vurgulanmıştır.Türkiye’nin aktif olarak rol aldığı toplantı sonrası alınan kararlar onaylanmış ve Sağlık Bakanlığımız aktiviteler planlamış ve bunları Ulusal Eylem Planlarına aktararak uygulamaya koymuştur. Türkiye’de uygulanan planlar başarılı olmuş, anne, bebek ve çocuk ölümlerinde dramatik iyileştirmeler sağlanmıştır. Türkiye 2005 Anne Ölümleri araştırmasına göre doğrudan anne ölümlerinin %2.3’ü erken gebelik döneminde gerçekleşmektedir ve uygun olmayan koşullarda düşüğe bağlı anne ölümü istatistiksel olarak önemli bir parametre olmaktan çıkmış çok ender gerçekleşen bir vaka şeklini almıştır Elbette kürtaj, bir aile planlaması yöntemi değildir. İstenmeyen gebeliklerin önlenemediği, modern aile planlaması yöntemlerinin uygulanamadığı durumlarda, gebenin ve eşinin isteği ile 10 haftanın altında yasal olarak uygulanan bir girişimdir. İstenmeyen gebeliklerin önlenmesi ve gerektiğinde güvenli düşüğün sağlanabilmesiyle, kürtaj oranları belirgin şekilde düşmektedir.4 puan
-
Bak bak ne var burada !?! 4s giden aracı bu kadar yakalayabildi3 puan
-
Arkadan bence tartışmasız en güzel Mk3, önden ise Mk1 ve Mk3 arasında kaldım. Sonuçta en az ilgi çekici olanı ortadaki (sahibi olanlar kusura bakmasın, bu salt benim gözümden...)3 puan
-
Yahu atmosferik motorun teknolojisini yerim. Alayı tırt zaten. Şu an o sınıfta en mantıklı araba Astra 1.6 115 lik benzinli. Bizzat kendim pazarlıkla 37400 fiyat aldım. Metalik boya dahil. Arabada var ellerinde. ESP perde havayastığı falan filanda var. E kasa da yeni.. Alınıbiliritesi çok yüksek bir araç şu an.3 puan
-
Prometheus (2012) Fiziksel ve akli sınırlarını test edecek, en bilge cevapları ve hayatın nihai sırrını bulacakları uzak bir dünyaya giden bir keşif takımı, kendilerini evrenin en karanlık köşelerine kadar sürükleyecek bir gerilime götürür, insanlığın kökenine dair bir ipucu bulur. Orada insan ırkının gelecegini kurtarmak için inanılmaz bir savaş vermek durumunda kalırlar. mutlaka gidin derim iyi bir haftasonu seceneği.....3 puan
-
Suni gündem olayına bende katılıyorum ancak kürtaj konusunda da hassasım. Bence kürtaj bir cana kıymaktır. Doğmuş bir çocuğu öldürmekten benim gözümde de bir farkı yoktur. Ama çok uç örnekler yok mu, malesef var. Bu durumda da 3. kişilerin buna yorum yapması imkansız, yersiz ve bencilce. İnsan bedeninin o bebeği kabul edemeyeceği durumlar olabiliyor. (Çok bilmiyorum ama, böyle bir şeyin olabileceğini duyduğumu hatırlıyorum) Ben şahsıma eşimin hamilelik sürecinde o akli ve fiziki herhangi bir engelinin tespit edildiği dönemlerde çok büyük sıkıntı yaşamıştım. Dedim ki, ya herhangi bir sıkıntısı varsa (Allah kimseye yaşatmasın, yaşamadım bilmiyorum ama, korkusunu hatırlamak bile kötü bir duygu) aldırılmalı mı, aldırılmamalı mı? Emin olun çok kötü bir ikilemde kalıyorsunuz. Bu gibi durumlarda hiç bir kimsenin bu olaya müdahale etme hakkı olduğunu düşünmüyorum. Evet, dinen haram. Ama haram olan diğer fiillere nasıl bir yasaklama getiremiyor, dur diyemiyorsak kürtaj olayına da bişey diyemeyiz. Ama kürtajın da sıradan bir şey gibi lanse edilmesine karşı olmamız gerekir. (Bknz. Ayşe Arman'ın ilk kürtajını anlattığı köşe yazısı, ki bu suni günden yaratma çabası olarak algıladığımız durumdan 2-3 ay kadar önce yazılmış bir köşe yazısıydı galiba) Malum yazarCIK yazısında bir şunu demiyor, "Yaptım, aldırdım, kurtuldum." Bu gibi durumlara engel olunmak zorunda, sonuçta o da bir can. Tecavüz olayına bir şey diyemem, bakanın şu lafını da anlamak imkansız. Tecavüzcüsünün çocuğunu doğursun, devlet o çocuğa bakar. SANA NE. buna sen nasıl karar verirsin. Allah korusun o bakanın eşine dostuna bu tür birşey olsa (hani olmaz ya, nasılsa korumalar falan var, imkanlar bol, zorluk görmediler, babam bakan dese adam yine durup düşünürde hani oldu işte, ) o bakan bu şekilde mi davranır, "kızım sen doğur, devlet bakar" der mi ?3 puan
-
felsefik falan değil...yaşayıp görüyoruz işte...nesi felsefik...2023 bilmemne boş işler bunlar...konu şu....hiçkimse memnun değil...herkes memnun...herkes şikayetçi herkes oy atarken değil...böyle bir zihniyet olabilirmi...ne kadını ne erkeği ne gençi...herkes layığını buluyor... ha...demedi deme...daha da kötü olsun inşallah...olucak ta zaten...bu ülke hep uçurum kenarına gelmeden akıllanmaz çünkü...genetiğimiz bu...3 puan
-
Türkiyede her şey güllük gülistanlık işsizlik yok kimse işten çıkarılmıyor mezun olan öğretmen adayları hemen atanıyor. Emeklilerimiz maaşlarıyla dünya turuna çıkıyorlar...... bütün sorunlar çözüldü bir bu kaldı ALLAH BÜYÜKTÜR.3 puan
-
Aracın rengi de önemli, açık renklerde daha belirgin olan bir ton farkı oluyor uzun süre kalırsa. Ancak eğer tüm kaput kaplandı ise bu fark edilemeyebiliyor. 6 ayda bir değiştirme taşların kaplamayı yırtarak çirkin görünmesinden ve daha da önemlisi firmaların cebinizdeki paraya göz dikmesinden kaynaklanan bir zorlama. Delecek taş film dinlemez zaten... Ben de taşlara özgürlük diyenlerden olmakla beraber yapılmış olanı da sıkılıncaya kadar sökmezdim herhalde.3 puan
-
En guzeli ford transit vb araclara yapilan kaput derisi uzun yolda takilir sehir icinde de cikarilir3 puan
-
2 puan
-
Paylaşımlar için teşekkürler. Sizi gidi içi çocuk kokanlar sizi2 puan
-
Bekir Bey en cok sevdiğim ve aklımda kalanı buldum sizin için... http://www.youtube.com/watch?v=Bkeeg-lTzmM2 puan
-
2 puan
-
http://musicclub.dr....akoglu-01-13715 Ozan Çolakoğlu Tarkan Aşk Gitti Bizden bana müsade hadi bay bay bundan böyle bizi mazi say sanmaki içim buruk değil e ayrılık bu kime kolay nerde şimdi o içimde uçuşan kelebekler bende o duygulardan hiç kalmadı eser biri sen biri ben iki damla yaş aktı gözlerimden olmadı olduramadık ve aşk bitti bizden önce sen sonra ben kaydık yıldız gibi gökyüzünden bir türlü tutturamadık ve aşk gitti bizden tanıdık hikaye malum aşkı gurura feda ettik dönüşü yokki bu sonun ayrı dünyalara düşüverdik bu bahçelerde bir zamanlar renk renk çicekler açardı ne yazıkki soldular nasıl oldu da öyle bir anda olduk birer yabancı ne yazıkki ayrıldı yollar2 puan
-
bu konuya yazan tüm arkadaşlari okudum ve bir kez daha gurur duydum onlarla aynı ortamda olmaktan. Aslında olayı çözmüşüz amaç suni gündem yaratmak. Öyle konular seçiliyor ki muhakkak destekleyen oluyor. kürtaj elbette ki tasvip etmedigim birşey lakin işin içinde tecavüz veya anne sağlığı varsa görüşüm değişir. Hadi diyelim ki kürtaji yasak ettin ey sayın akdağ devlet bakardan daha iyi bi çözümün yok mu senin ki o da çözüm değil boş laf. Bunun yerine isterdim ki sağlık bakanı hekim kimliği ile çıksın karşımıza bu cerrahi girişimin bazı durumlarda uygulanması gerektiğini savunsun, tecavüz vakalarında ilk 72 saatte çeşitli ilaçlarla gebeligin önüne geçilebileceğini anlatsın açıklasın ve bizleri gerçekten aydınlatsin... Keşke birgün gerçekten halkını düşünecek adamları oturtabilsek o koltuklara...2 puan
-
2 puan
-
Kesinlikle haklıydı ve ben kızmadım ama biraz değiştirdim, oyu satılık olan adamla kendi iradesi ile oy kullanan adam bir mi?2 puan
-
2 puan
-
baba bukadar felsefik ve genel konuşma lütfen benim kadınımın kararını veren insan kürtajın ne olduğunu bilmeden yapıyor yorumunu ve veriyor hükmünü bu adamlar bu saçmalıklarından ötürü 2023ü göremiycekler inşallah...2 puan
-
Hakettiğimiz gibi yönetilip,hakettiğimiz gibi yaşıyoruz...sorun neyi hakedip haketmediğimize karar veren beyinlere sahip insan sayısının gün geçtikçe azalması onun için...yaşayıp görücez....2 puan
-
Zaten bir konuyu çözmek için ona yasak koymak yapılabilecek en büyük hatalardan biri. Bataklığı kurutmak yerine üstünü kapatmaktır yasaklamak.. Aylin'in dediklerine katılıyorum...2 puan
-
2 puan
-
1- aracınızı dışarda kendiniz satacaksınız. 2-cebinize parayı koyup bayileri tek tek gezeceksiniz vw bayilerinde en fazla 300 tl oynar fiyatlar ama Ford bayilerinde 3000tl bile oynar. takasa girerseniz piyasanın çok altı değer biçerler.2 puan
-
2 puan
-
Adminimiz gerekli uyarıda bulunmuş. Gerekli işlemleri hemen başlatıyorum. Araç plakasını kendim düzeltip yapıştıracaktım. oldukça fazla delik ve yıpranma vardı. Ancak sprey ile boyama yaparken acemeliğin verdiği sebebden dolayı plaka daha kötü oldu. Babamın Eskişehire gelmesini bekliyorum.Araç onun üzerine olduğu için işlem yapamıyorum. Gelince yeniden plaka çıkartacağım.1 puan
-
Sonbahara derken Kemal Sunal misali p.tesi giydim fesi, salı sallanır, çarşamba çarşafa dolanır olmasın Abi?1 puan
-
Öncelikle elinize sağlık....Benim zamanımda pembe panter vardı...peeee1 puan
-
Çoçuk doğurma hak ve görevi kadına verildiğine göre seçim kadının seçimidir. Günahıyla sevabıyla. ...... Kadın vücüdu üzerinde devlet, millet vs karar alamaz. Kadın isterse doğurur, istemezse doğurmaz. ..... Erkek olarak bir noktaya kadar istek, baskı vs yapılabilir. Ama istemediği çoçuğu kadına zorla doğurttumak ???? Zaten kadın psikolojisi özellikle hamile kaldıktan sonra çok özel durumlar dışında çocuğu doğurmaya meyillidir. İstemiyorsa zora güzellik olmaz. İstemeyen kürtaj yaptırmasın. Durum Çin'e döndü. Orada da ikinciye hamile kalan kadınlara ceza uygulanıyor. Her geçen gün daha totaliter olma ve her .......burnunu sokma eğilimi olan bir yönetimle karşı karşıyayız.1 puan
-
1 puan
-
1 puan
-
anladım hocam haklısınız valla passatın yerini tutmaz yani e size de şimdiden hayırlı olsun diyelim ozaman1 puan
-
zaten EB Powershift olsaydı onu alacaktım... ahhh ahhh...1 puan
-
Otosan duy sesimizi, aslında o da yetmez Ford Europe kulak ver (ordan izleyen var mı Yako?) Henüz 1.0 otomatik üretimi yok da... Nedir bu otomatik vites basiretsizliği? Şu bendeki 1.6 EB bile ne kadar uyumlu olurdu otomatiğe... ben bile bunu söyledikten sonra!1 puan
-
1 puan
-
Dvd disk cd'den kalın oluyor yanlış hatırlamıyorsam çift katmanlı dvd uymuyor tek katmanlı dvd uyuyor.. Dediğim gibi kitapçıkta yazıyor bunlar..Yanımda yok bakamıyorum1 puan
-
siz hala her seçimin ardından yolsuzluk idaalarının döndüğü bir rejimde ileri demokrasimi arıyorsunuz insanların beynine kazınmaya çalışılan yalancı başlıklar onlar ileri demokrasiyi bizim zihniyet ve ahlaki değerlere bakış açımızın yapısı itibariyle imkansızdır diyorum ben1 puan
-
Dağdaki çobanla benim oyum bir mi demişti hani kızcağız. Herkes bağırmıştı. Bir olunca böyle oluyor malesef. Genel eğitim düzeyi düştükçe, insanlar cahil ve bağnaz bırakıldıkça ve bu eğitim sistemi eliyle desteklendikçe.... Biri gider biri gelir. Bu iş kısır döngü yobazlık mı cahillikden, cahillik mi yobazlıkdan.1 puan
-
Zaten bu ülkede ne zaman bir konu o konunun ehilleri tarafından tartışıldı ki? Her konunun ehli mecliste olduğundan bütün konular orda. millet meclisi değil sanırsın köy kahvesi.. Aydın abiye kesinlikle katılıyorum. Suni günden yaratılıyor. Ancak 10 yıldır sistematik olarak bu milletin ayarları, suni gündemlerle bozulmaya çalışılıyor. Süte maya katıp yoğurt yapmaya çalışıyorlar. Zaten süt de yavaş yavaş kesmeye başladı. Yoğurt olursak, içimizde hıyar da çok zaten, cacığı afiyetle yeriz artık..1 puan
-
1 puan
-
Ve yetmezse Fifth Gear'den DS5, yanında yeni KIA Rio ve bonus olarak Ferrari ve daha pek çok sürpriz [media=]http://youtu.be/sKMjZIRnwjM1 puan
-
1 puan
-
3-5 m kablo çekip uzatsınlar ya.. çok çirkin gözüküyor. LPG ci falan böyle taksa demediğimizi bırakmayız bunlar dan dun koyup birde iyi bir halt etmiş gibi etrafına ışık falan koyuyorlar.. Hömürdemedim sadece anlamadım.. PM e cevap yazdım.1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
Focus Club Türkiye
Bu sitenin işleticisi, bu sitede yer alan bilgi, yazı ve makalelerin doğrudan veya dolaylı olarak kullanılmasından dolayı oluşacak zararlardan sorumlu tutulamaz. Kaynak gösterme kuralına uymak şartıyla, bu sitede yer alan yazı ve makalelerin belirli bir kısmına atıf yapılmasına, link verilmesine izin verilmektedir. Kaynak (canlı link) gösterilmeden yapılan alıntılara ise izin verilmemektedir. Sitemiz, hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.