2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız
×
Liderlik Tablosu
Popüler İçerikler
30-08-2014 tarihinde, tüm alanlarda en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor
-
26 Ağustos… Yunan ve Türk orduları karşılıklı mevzilenmiştir. Yunan mevzileri, İngilizlerin de desteği ile güçlendirilmiştir. İngilizlerin deyişi ile “Türkler burayı 6 ayda geçebilirlerse, 1 günde geçtikleri şeklinde övünebilirler” şeklindedir. Taarruz öncesi Mustafa Kemal, komutanları ile stratejisini paylaşır. Düşman hatlarına eldeki tüm güçle sol kanattan, süvari hücumu ile saldırılacak, kanat yarılıp, merkez ve diğer kanat arkadan kuşatılacaktır. Bu, savaşlarda hiç kullanılmamış bir stratejidir ve çok risklidir. Aynı zamanda Harp Okulunda hoca da olan bir General itiraz eder. Çünkü bu şekilde hücumda, saldırı başarılamazsa, merkez zayıf bırakıldığından, geri çekilme şansı kalmamakta ve bozgun kaçınılmaz olmaktadır. Diğer komutanlar da benzer düşünmektedir. Kocatepe sırtlarında, Başkomutan ile aynı zamanda hocası da olan komutan arasında ciddi fikir ayrılığı ve tartışma yaşanır. Tartışma, Başkomutanın Mustafa Kemal, “Sarı Paşa”nın, sertçe söylediği “Başkomutan benim, benim emrim uygulanacak” sözleri ile kesilir. Gerçekte, geleneksel olduğu gibi, göbekten saldırı durumunda, Türk Ordusu’nun, İngilizlerin dediği gibi, Yunanlıları yarıp geçme ve bozguna uğratma şansı neredeyse yok denecek kadar azdır. Top, tüfek ve mermi sayısı son derece azdır. Yunanlılar da, bu geleneksel stratejiye göre mevzilenmiştir. Türk Orduları, sabaha karşı, Yunanlıların sol kanadına süvari hücumu saldırır ve mevzileri yarar geçer. Beklemediği bu saldırı karşısında paniğe de kapılan Yunan ordusuna arkasından saldırarak, tüm düzenini bozar ve Ege’ye kadar kovalar. Büyük komutanlar her zaman başkalarını alamadığı riskleri alan ve kendi savaş stratejilerini özgün olarak yaratanlardır .. Atatürk, insanlık tarihinin büyük komutanlarından biridir. Büyük ozanlar da, büyük ihtilallerin şiirlerini yazarlar. Sözü Nazım Hikmet’e bırakalım.... 26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLER İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR VE İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ'E BAKAN NEFER Saat 2.30. Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır, ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır. Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim, daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den dünyanın en yıldızlı karanlığını. Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek. Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor. Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var: Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir Akarçay Dereboğazı’ında değirmenlieri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar. Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar. Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından gündoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gider. Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri. Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular? Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlik'ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken Manisa'da geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek. Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu Paşalar: 'Üç', dediler. Sarışın bir kurda benziyordu Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı. Saat 3.30. Halimur - Ayvalı hattı üzerinde manga mevziindedir. İzmirli Ali Onbaşı (Kendisi tornacıdır) karanlıkta göz yordamıyla sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi baktı manga efradına birer birer: Sağda birinci nefer sarışındı, ikinci esmer. Üçüncü kekemeydi fakat bölükte yoktu onun üstüne şarkı söyleyen. Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı. Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam. Altıncı, inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam, memlekette toprağını ve tek öküzünü ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için kardeşleri onu mahkemeye verdiler ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için ona 'Deli Erzurumlu' derdiler. Yedinci Mehmet oğlu Osman'dı. Çanakkale'de, İnönü'nde, Sakarya'da yaralandı ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir, yine de dimdik ayakta kalabilir. Sekizinci İbrahim korkmayacaktı bu kadar bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp birbirine böyle vurmasalar. Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki: tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar. Saat: 4 Ağzıkara-Söğütlüdere mıntıkası. On ikinci Piyade Fırkası. Gözler karanlıkta, uzakta. Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde. Herkes yerli yerinde. Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı, kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır. Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı, meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı. Saat: 4.45. Sandıklı civarı. Köyler. Sarkık, siyah bıyıklı süvari, çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu. Çukurova beygiri kuyruğunu karanlığa vuruyordu: dizkapaklarında kan, kantarmasında köpük... İkinci Süvari Fırkası'ndan Dördüncü Bölük, atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor. Geride, köylerde bir horoz öttü. Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari ellerinin tersiyle yüzünü örttü. Karşı dağlar ardında, düşman elinde kalan bir başka horoz vardır: Baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu. Düşmanlar her hal onu çoktan kesip çorbasını yapmışlardır. Saat beşe on var. Kırk dakka sonra şafak sökecek. 'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak' Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde. On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci, uzunu, Darülmuallimin mezunu Nureddin Eşfak, mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor: — Bizim İstiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var, bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam, fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum. Meselâ, bakın 'Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın. 'Hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize. Onu biz, kendimiz vadettik kendimize. Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair. 'Kim bilir belki yarın...' Saat beşe beş var. Dağlar aydınlanıyor. Bir yerlerde bir şeyler yanıyor. Gün ağardı ağaracak. Kokusu tütmeğe başladı: Anadolu toprağı uyanıyor. Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp ve pırıltılar görüp ve çok uzak çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada, şahlanıp ölesi geliyordu insanın. Topçu evvel mülâzimi Hasan'ın yaşı yirmi birdi. Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa. Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa. Şimdi bir hamlede o kadar büyük. Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını ağlanacak kadar küçük buluyordu. Yüzbaşı sordu: — Saat kaç? — Beş. — Yarım saat sonra demek... 98956 tüfek ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar, bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu'lar baskına hazırdılar. Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık, siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına. Nureddin Eşfak baktı saatına: — Beş otuz... Ve başladı topçu ateşiyle ve fecirle birlikte büyük taarruz... Sonra. Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü. Bunlar: Karahisar güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler. Sonra. Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihata ettik Aslıhanlar civarında 30 Ağustosa kadar. Sonra. Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu. Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı... Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak'ın ayağı. Nureddin dedi ki: 'Teselyalı Çoban Mihail,' Nureddin dedi ki: 'Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni...' Sonra. Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız İzmir'e doğru yürürken serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu. Devrildi. Kürek kemikleri altında toprağı duydu. Baktı yukarı, baktı karşıya. Gözleri hayretle yandılar: önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları her seferkinden kocamandılar. Ve bu postallar daha bir hayli zaman üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler. Sonra. Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden ve Deli Erzurumlu ölürken kederinden yüzlerini toprağa döndüler. Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı, Kan içindeydi yüzü gözü. Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala. Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da. Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı ardarda çakan aydınlık bir bütündü. Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu: 'Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim...' Sonra. Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten, Ümitten ağlıya ağlıya, Güneyden Kuzeye, Doğudan Batıya, Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i. Ve biz de burda bitirdik destanımızı. Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap, Türk halkı bağışlasın bizi, onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar, korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, kitabımızda yalnız onların maceraları vardır... Kuvayi Milliye/Destan Nazım Hikmet Ran4 puan
-
4 puan
-
2 puan
-
Arkadaştan bedavaya aldım abi, hepsiburadada var ama 36tl. Eve gidince link atarım istersen Arabayı tek kullansam belki sorun etmem belki abi ama babamda kullanacağı için laf eder diye ellemedim.2 puan
-
Abi taktım biri çalışmadı, arkadaşı aradım başka bir tane getirdi onu takmaya çalışıyorum bu karanlıkta Az sabır zaten elimde kalacak sol far yakında Buda bizden olsun Telefon kamerasıyla karanlıkta bu kadar oluyor, kalitesizlik için kusura bakmayın.2 puan
-
http://youtu.be/u0hcFNAchhA :D En azından nasıl görüneceğini biliyoruz2 puan
-
Herkese hayırlı sabahlar 30 ağustos Zafer Bayramınız Kutlu Olsun Şehitlerimize allahtan rahmet diliyorum "Ha ekmeğini yemişim ha uğrunda bir kurşun"2 puan
-
Bilinçli mi basıyorlar ne yapıyorlar istesem öyle delemem ben... Geçmiş olsun.... (Sigara kullanmıyorum arabada babam olsa içirtmememe gerek yok çünkü oda kullanmıyor )2 puan
-
Kuru kuruya kutlamayla geçiştirmek yetmez. Anmak ve düşünmek lazım... Bakın Mustafa Mutlu neler yazmış: ------------------------------------------ Dünyada bir ilk! Bundan beş yıl önce, 30 Ağustos 2007‘de, “Değerini Bilenlerin Bayramı Kutlu Olsun!” başlığıyla aşağıdaki yazıyı yazmıştım: *** Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması’yla yurdumuz tamamen elimizden alınmıştı. Topraklarımız işgalci devletler arasında pay edilmişti. Osmanlı Padişahı ve hükümeti... İstanbul basını... Devleti yöneten bürokratlar teslim olmuştu... Düşman ordusu, İstanbul Üniversitesi’nin kalbine karargâh kurmuştu da “akademik dünya” bunu ayakta alkışlayarak karşılamıştı! İstanbul sosyetesi ise teslim olmaktan da öteye gidip, Fransızların, İngilizlerin şerefine balo düzenleme, onlarla akraba olma gayretine düşmüştü: “Ayyy monşer, ne kadar yakışıklı ve cesursunuz... Müziğiniz ne kadar hoş, yemekleriniz ne kadar leziz... Hatta çişiniz bile ne kadar farklı! Size hayranız efendim!” İstanbul’daki bu soysuz tavra karşı ilk tepki, Atatürk’ten geldi... 19 Mayıs 1919’da o vapura bindi; sonrasını biliyorsunuz... Gazi Mustafa Kemal’in başkomutanlığını yaptığı ordumuz, 26 Ağustos 1922’de düşmana saldırdı, 30 Ağustos’ta son yumruğu vurdu! Peki; ülkenin düşmandan kurtarılmasına en çok kim üzüldü biliyor musunuz? Osmanlı Padişahı... Çünkü bu zafer, onun saltanatının bitmesi demekti! Bir de üç yıl öncesine kadar işgal kuvvetlerine övgüler düzen sözüm ona “devlet ve hükümet adamları” ile İstanbul sosyetesi... Hani çocuklarını savaştan kaçırmak için Paris’e gönderen paralı züppeler... İçleri kan ağladı Fransız sevgilileri gitmek zorunda kaldı diye; bu yüzden sadece, “Ay bağımsızlık ne hoş duygu, monşer!” diyebildiler yalancıktan! Anadolu’daki sevinç ise gerçekti... Çünkü canlarıyla, kanlarıyla savaşan insanlar için “hoş bir duygu” olmaktan çok farklıydı bu zafer... “Hayatta kalmak”, “Ezilmemek”, “Aşağılanmamak”, “Tebaa olmaktan vatandaş olmaya terfi etmek” demekti! İşte biz bugün, 30 Ağustos 1922’deki o büyük zaferi kutluyoruz... Bugün bazı devlet adamları “bayramımızı kutlayacak”lar... Ama iş olsun diye! Anlamını kavramadan... “Demokrat” kisvesine bürünmüş Osmanlı sosyetesinin beyzadeleri de “Ay, çok hoş duygu... Acaba hangi barda kutlasak” demeye devam edecek... Sözüm onlara: Haydi; işinize! Siz bu bayramın anlamını, önemini ne bilirsiniz ki? Bilseydiniz; 85 yıl öncesinin o karanlık günlerini, o teslimiyetçi zihniyeti, o kaderci yönetimi, o dini kalkan yapan anlayışı bugün de hortlatmaya çalışır mıydınız? Ve bugün benim gibi ortaya çıkıp da ciğerinizdeki havanın tamamını kullanarak hanginiz bağırabilirsiniz: Yaşasın İstanbul sultasına aldırmadan yokluktan, hiçlikten, sıfırdan kurulan Türkiye Cumhuriyeti... *** Aradan beş yıl geçmişti... Bu yılın başlarında, ‘Maraton’da Sona Doğru isimli kitabımı yazıyordum. Yukarıdaki yazıyı olduğu gibi aldım ve “2012’den bakınca” başlığı altında eklemelerde bulundum. O bölüm de aynen şöyle: *** Bu yazının yayınlanmasından yıllar sonra, 2011‘in kasım ayında ilk kez Kocatepe‘ye gittim. Bırakın savaşmayı, arabayla çıkarken zorlandım, yoruldum! Sadece Mustafa Kemal‘in askerlerini değil, Yunan Ordusu‘nu da takdir ettim; inanır mısınız? O dağlarda ne işiniz var be kardeşim? Bugün bile beş dakika durduğunuzda donduğunuz o ayaza, hem de on binlerce askerle aylarca nasıl dayandınız? Ne yediniz, ne içtiniz, nasıl gelip gittiniz? Hele hele sizi o dağlara gönderen İngilizlerin, Fransızların İstanbul‘da lüks apartmanlarda düzenlenen davetlerde mekik dokuduğunu duydukça hiç mi, “Ne işimiz var burada?” demediniz? Verilen mücadelenin ihtişamını, yapılan savaşın kutsallığını ve orada yazılan destanın büyüklüğünü anlamak için o coğrafyayı görmek lazım! Aksi takdirde çok şey yazar, söyler insan... Ama eğer sağlığınız yerindeyse; bu ülke, kurulan bu düzen umurunuzdaysa... Ne yapın edin gidin Şuhut‘a ve Kocatepe‘ye... İki roman yazdım ama benim kalemim yetmez o dağları, soğuğu ve insanı vatanı için ölmeye azmettiren o havayı anlatmaya! Gidin; o kayaları görün sadece, tırmanmadan... Tırmanamazsınız zaten; düşman kovalamıyorsunuz ki! Aradan geçen 89 yılın yok edemediği o müthiş kan kokusunun toprağa, dikene, çalıya dönüşüp de hâlâ genizlerinizi yaktığına tanık olun... Eğer o saatten sonra bile, hâlâ o tanrısal mücadeleye saygı duymazsanız... Zaten iflah sınırı aşmışsınız demektir! *** Bu eklemeyi yaptığım günün üzerinden en fazla altı ay geçti... Bugün yine 30 Ağustos; geçen yıl terör olayları nedeniyle yapılmayan Köşk‘teki tören, bu yıl da “Cumhurbaşkanı’nın kulağındaki iltihap” nedeniyle iptal edildi! Dünyada bir devlet adamının rahatsızlığı nedeniyle ulusal bayram kutlamasını iptal eden ilk ülke olarak tarihe geçtik! Olsun varsın; zaten bu bayram seçkinlerin değil, ulusun bayramı... Köşklerde yapılmasa da biz yaşamasını ve yaşatmasını biliriz! Hepinizin bayramı kutlu... O büyük mücadelede can veren kahramanların ruhları şad olsun! *** GÜNÜN SORUSU 26 Ağustos-30 Ağustos 1922 tarihleri arasında yapılan meydan savaşlarında verdiğimiz şehit sayısı 2 bin 318... Yani son otuz yılda terör yüzünden kaybettiğimiz asker ve sivillerin sadece yüzde altısı... Sorum size: Tamam; 1922’deki o müthiş savaşlarda zayiatımızın bu kadar az olması, Atatürk’ün askeri dehasını gösteriyor da... Otuz yıldır teröre verdiğimiz kurbanların sayısının bu kadar çok olması neyi gösteriyor?2 puan
-
Adam bagaj satıyor ya sadece http://www.sahibinden.com/ilan/vasita-otomobil-tofas-kartal-imin-bagaj-bolumunu-satiyorum-177385962/detay1 puan
-
Kışın araba yatıyor çoğunlukta. Hem uzunların fotosu yağmurda çekildi benim. Değiştirmem sanırsam kışınBak semih farklı bir ortamda farlar. Uzun1 puan
-
Tasaaruf etme amaçlı araç hiç kullanamadim. Sürüş tarzima göre fena sayilmaz yinede☺ara hizlanmalari engelleyemiyorum, araç kullandigimi hissedemiyorum aksi takdirde, gücü hissetmek gerek☺☺ ortalamam ise 5.4 lt görünüyor.1 puan
-
Hala bekliyoruz. Semih hadi len. Ben dikiz aynalarındaki karşılama ışığınada el atam olmadı. Öneriniz varmı arkadaşlar.1 puan
-
1 puan
-
Zafer Bayramımız kutlu olsun... Nice bağımsız, parlementer, demokratik ve özgür bayramlara...1 puan
-
Eline sağlık abi. Bu yazıyı paylaşman bile eli öpülesi bir Abimiz olduğunun kanıtıdır. Keşke bu devirde rahatça yaşayıp bir ömür süreceğime kurtuluş savaşında savaşıp 20 yaşında vatan için canımı verebilseydim. Bu Vatan için canını veren her insanımızı saygıyla anıp minnnetimi dua olarak sunuyorum.1 puan
-
Ürün OEM fakat sis far cerceveleri su an gelmedi tamamlanınca fiyatını bildiricem. Kdv dahil 180 tl fiyatı var. 410 TL KDV dahil sachs olarak debriyaj setinin fiyatı var rulmanında kdv dahil 190 tl orjinal olarak fiyatı var stogumuzda mevcut. Malesef mevcut degil. Malesef stogumuzda mevcut degil.1 puan
-
Evet değilmiş, focus yazısı ve çizgileri çok benzer geldide ondan benzettim.1 puan
-
Aynısı değil.Benim aldığım ürünün kenar yüksekliği daha fazla sanırım1 puan
-
profesyonel döşemeciler hallediyor 100-150 tl gibi bir rakama topkapı akınsal sanayi sitesi kısmet oto döşeme...(nosu mevcut değil maalesef bende) yanık parçayı söküp yenisini dikiyorlar aynı desenle ...sihirbazlık yapmıyorlar yani1 puan
-
Buda konuya destek amaçlı benden olsun. Videoda park lambalarının nasıl değiştirileceği gösteriliyor video ile. Daha başka videolar ve anlatımlarda mevcut. http://www.carcarekiosk.com/video/2012_Ford_Focus_SE_2.0L_4_Cyl._Sedan/lights/parking_light1 puan
-
Memurun ankaraya gelmesi ya hayirdir ga da hayra alamet degildir. Baska turlusu mumkun degil.1 puan
-
1 puan
-
LGninkini beğenmedim ben, Türkiyede henüz yok, konferansta dağıtmışlar. Öncelikle saat olarak güzel değil. Pili 2 gün filan gidiyor bildiğim kadarıyla. Maillerdeki önemli bilgileri anlayıp ayıca gösterebiliyor, uçuş bilgisi adres vs. Onun dışında adım sayar vs var. Maile smse sesle basit cevaplar atmak hoş, ingilizce tabii. Şuan pek uygulaması yok ilerde daha kullanışlı şeyler gelir mutlaka. Birazda şans ama kolundayken duvara vurdu hafifçe, ekranın dış camı çatladı. Bahsettiğim sağdaki, soldakinide gönderceklermiş yakında, o güzel duruyor Eleman bu saat için android aldı, umarım appleınki güzel olmaz diyor1 puan
-
1 puan
-
1 puan
-
1 puan
-
O zaman ecoboost = lpg diyelim. Ben ş içi 35kr ş dışı 25 kr yakıyorum lpg derdimde yok. Oooh keyfimede diyecek yok valla1 puan
-
Bagajdaki onlarca ıvır zıvır yerine bir orjinal bi-xenon alaydın ya abi Angara'ya dönünce benimkiyle karşılaştırma yapmalı bence de, hem fotoğraf makinesi de var sende abi, çay çorba içerik, Ozan'cığım ya da Servet beği de darlarık, normal/beyaz/bi-xenon karşılaştırması yaparık1 puan
-
1 puan
-
Benimde hep aklımdaydı patlamasini bekliyordum ama degistiricem bende sis farlarini H11 beyaz bir ampulle. Xenon kesinlikle takmam sis farina. Sadece Bixenon farlarla ayni renk gibi olsun diye. Üst beyazimsi mavi alt sarı güzel durmuyor. Osram NBplus tam beyaz değil dendi. Osram cool blue diye bir ürün var "xenon look" yaziyor üzerinde yani "xenon gibi". Ondan mi alsam Biraz kalınmış ama http://m.n11.com/osram-cool-blue-intense-12v-h11-55w-ampul-2-adet-P241858431 puan
-
Ben bir kere gece uyarı aldım, milletin gözünü alıyormuş kapatma opsiyonu yok dedim siz önce çakma xenon farları söktürün dedim bir benden bir ondan başa çıkmadı hadi geç dedi muhtemelen bir daha ki sefere cezayı yazmaya kalkacaktır bakalım ne yapacaz.1 puan
-
@Doğan Kurban, 5000k alsaydın keşke, 8000k çok yüksek bir değer. Görüntü olarak çok şık durur, xenon gibi durur ama aydınlatması zayıf olur hele de yağışlı havalar da. Ne kadara aldın birde ? Ben şu linkteki http://www.tekzen.com.tr/osramcoolbluehyperh72li5000kbeyazisik_/803821 Osramı düşünüyorum onunda 5000k çokmu olur, 4200kmı alsam karar veremezken 8000k çok yüksek geldi1 puan
-
Bu kadar detaycı olursanız yaşam ağır gelir... Yormayın kendinizi, vardır bir hikmeti. Cevap bulamadığımız soru çok1 puan
-
EE ben baştan beri diyorumya benim arabanın beynini 1.6 Ecobosst takmışlar.Kendini 1.6 sanıyo diye söylüyorum.1 puan
-
30 Ağustos Türkiye CUMHURİYET'i devleti tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır, bu zaferi Türk milletine hediye eden M.Kemal ve silah arkadaşlarına ve pek tabii tüm şehitlerimize şükran ve minnet duygumuz büyüktür. Bugün yapılacak resepsiyon için davetiye yayınlayan reisi cumhur kendi makamı için Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yazmaktan utanmış, yazıklar olsun.1 puan
-
1 puan
-
LukOil Türkiye'de istasyon ağını kolay genişletebilmek için Akpet'i satın aldı ama ben ciddi bir ilerleme görmüyorum, LukOil evet dünya devi, istasyon konseptleri çok şık, iyi bir akaryakıt dağıtım şirketi... Yakıt konusuna gelince daha önce de çok bahsi geçti gerçi ama artık akaryakıtta firmadan firmaya çok ciddi kalite değişiklikleri yok, en azından insanın birden fark edebileceği veya aracınıza zarar verebilecek nitelikte bir farklılık yok. Ben PO satıyorum ama şehirler arası seyahatlerimde opet tercih ediyorum çünkü yerli sermaye. Shell kötü mü? Hayır çok iyi, denetim sadece PO'da değil; tüm şirketlerin akaryakıt kalite kontrol araçları var, ummadığınız anda gelip numune alıp akaryakıtınızın normlarını test ediyorlar, ben yollarda bu araçları görüyorum opetinde var. Malesef hala ucuz mazot ve illegal yakıt karıştırma olayları devam ediyor, benim halen tanık olduğum istasyonlar var (yakın çevremde tabi) markadan önce bildiğiniz istasyondan şaşmayın.1 puan
-
1 puan
-
sabahki törenden şimdi geldim...mülki erkan olarak kimsenin dinlemediği konuşmalar ve yıllardır okumadığımı anımsadığım istiklal marşı herkez cicili bicili kıyafetlerle katılmıştı...bize bakan elinde kitap tutan bir Atatürk heykeli vardı başımı kaldırıp baktığımda....bumusunuz siz diye bakıyordu...utandım başımı indirdim..içimden buyuz artık dedim...1 puan
-
1 puan
-
Yazının ruhuna katılmakla birlikte "padişah ve osmanlı" hakkında sarf ettiği sözlere katılmıyorum. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkışını ve bu mücadelenin tohumlarını atmasını sağlayan kişi "son Osmanlı Padişahı'dır " Bu gün bizi birbirimize kırdırmak isteyenlerle ulu tarihimizi çarpıtarak yalan yanlış tarih kitaplarına sokanlar aynı soysuzlardır ! Bayramımız kutlu olsun.1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
Focus Club Türkiye
Bu sitenin işleticisi, bu sitede yer alan bilgi, yazı ve makalelerin doğrudan veya dolaylı olarak kullanılmasından dolayı oluşacak zararlardan sorumlu tutulamaz. Kaynak gösterme kuralına uymak şartıyla, bu sitede yer alan yazı ve makalelerin belirli bir kısmına atıf yapılmasına, link verilmesine izin verilmektedir. Kaynak (canlı link) gösterilmeden yapılan alıntılara ise izin verilmemektedir. Sitemiz, hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.