Jump to content
2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız ×

Liderlik Tablosu

Popüler İçerikler

20-04-2015 tarihinde, tüm alanlarda en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor

  1. Focus RS yapılır da Peugeot geri kalır mı? Şangay'da 308R tanıtılacak. Zehir zemberek hibrit bir spor otomobil. İki adet her biri 115 PS'lik elektrik motoru ve bir sıkı beslemeli 1,6 benzinli motor kağıt üstünde 500 PS ve 730 Nm tork veriyor, 0-100 için 4 saniye gibi bir değer var, son hız 250 km/h ile sınırlanmış. Fransızlar sevilmez ama zaman zaman çığır açıcı atakları da olmuyor değil.
    6 puan
  2. Bildiğiniz gibi 2 yılda bir düzenlenen İstanbul Autoshow en son 2012de düzenlenmişti ve sonuncusu 2014te yapılmalıydı. Ancak hükümetin darbesi ile model yılları değiştirildiğinden artık baharda yapılmasına karar verildi. Bu sene 22-31 Mayıs tarihleri arasında Beylikdüzü TUYAP fuar merkezinde yapılacak (sanırım 20-21 Mayıs basın ve VİP lansmanları olur). Artık 1 ay kaldığından bir başlığı olsun istedim. Hiç gitmedim ama bildiğim kadarıyla metrobüs son durağı orada bu sene ulaşım daha kolay olacaktır. Dolayısıyla katılım yüksek olur diye düşünüyorum. Giriş ücreti hafta içi erkeklere 10 TL,kadın çoluk çocuk ücretsiz. Hafta sonu ise erkeklere 20 TL , 12 yaşa kadar ücretsiz, öğrenci 5 TL kadınlar 10 TL. Bu da websitesi http://www.istanbulautoshow2015.com/
    5 puan
  3. 4 puan
  4. Şöyle bir şey paylaşayım ağırlıklı %85 şehiriçidir. Ortalama sürat ile değerlendirmek daha mantıklı olabilir. 2744km'lik kullanımın ortalaması. Bilgisayar her 100 saati tutup sonra sıfırlanıyor. 29km/s ortalama hız ile 7,4lt/100km
    3 puan
  5. Trend 1,5 Dizel PS alınır (Beyaz renk) güle-güle binilir, benim de araba değiştirme zamanım da geldi sayılır (..aslında benim değil de Hanımın...) anlayacağınız tek gözümü kısarak bakıyorum C-Max'e, hele bir lastiği yolu görsün, iç işleri bakanına gösterelim ... bakalım ne diyecek?
    3 puan
  6. Sub-Sahara (kabaca: Sahra Altı) gavurlar! Sahra çölünün güneyindeki "araplaşmamış" Afrika'ya böyle diyor. Aslında bu terim genelde Kuzey-batı bölgesi, yani Nijerya - Nijer - Burkina Faso - Gana - Togo - Moritanya vs. için de kullanılıyor. Anlayacağınız Afrika'nın genelinde görülen karmaşa terminolojide de yerini almış. Vize'mi almışım (sanki oralarda kalmak istermişim gibi bir de vize uygulaması koymazlar mı? ....komiksiniz be!) ...üstüne benim gariban -sarı- defteri de mühürletmişim. Sarı defter ottan - b*kt*n yerlere gidiyorsanız yanınızda olmazsa olmaz bulunmalı. Ateşli Humma, Dizanteri , Uyku Hastalığı, Malarya, Tifo , Kolera vs.vs. özellikle Batı Afrika/Sub-Sahara bölgesi bu hastalıkların kol-kola girip sınır tanımadan halay çektikleri bir coğrafya. (bkn...tey-tey-tey çeken virüsler) THY ile Akra'ya (Accra) uçacağız, orada bir gün mola ... ardından kuzey/kuzey batı'ya topuk. Bize Akra'da katılcak olan arkadaş ile birlikte Abidjan'a uğrayacak (Fildişi Sahili) ve Abidjan'dan sonra da gene kuzey'e Monrovia'ya yöneleceğiz. Akra'dan Abidjan 500km falan, oradan da Monrovia 1,000km kadar çekiyor. Dönüşte Abidjan'da aracı bırakacağız, THY Akra'dan kalkıp önce Abidjan'a uğruyor, sonra da İstanbul'a uçuyor ... haybeden 500km daha yapmaya gerek yok. ...öyle de yaptık. Uçuş millerini kullanarak bizim -ezik- biletleri upgrade ettirdik, pilotun az gerisine kurulup koca k*çl*rımızı deri koltuklara serdik ve İstanbul'dan Akra'ya efendi gibi uçtuk. Premium yolcusu olduğumuz için gümrükten hızlıca geçip kendimizi dışarı, havalanının köhne binasının kapısında bizi bekleyen arkadaşın yanına hemencecik attık. ..hoş beş, bavul yerleştirme vs. sonrasında laguna'ya geçip (Akra'da bir bölge) DNR'da masa kurduk ... DNR her ne kadar ismi -kitapçı- gibi olsa da aslında bir Türk restorant'ı ... günde 20 saat, haftada 7 gün açık ve sub-sahara'da iş yapan her türk o mekanı bilir. O derece yani. Evden uzakta ev yemekleri + beleş wifi ... DNR bilinmez mi? Ne yaparız? Nasıl yaparız? falan diyoruz ... bir yerli şoför ve Akra'da ki bağlantımız ile birlikte tek araç ile çıkmaya karar veriyoruz. Abidjan'da iki kamyon ile buluşacağız, gemi ile Fildişi Sahiline gelen mallar ile birlikte Liberia'ya gidilecek. Gece'yi Akra'daki kanka'nın evinde geçirip sabah erkenden L.Cruiser'e doluşuyoruz ve çok geçmeden Akra arkamızda kalıyor. Aracı Philip (yerel bağlantı) kullanıyor, muhabbet edecek çok fazla bir şey de olmadığı için burnumu cama dayıyor o bildik (...ve sevdiğim) Afrika'yı seyretmeye başlıyorum. Kabile renklerine bürünmüş kadınlar yol kenarında meyve, sigara, masa örtüsü, duvar saati ve tütsülenmiş bir şey eti satıyorlar ... her kavşak seyyar satıcılar ile dolu. Biz de biraz muz alıyoruz ama fazla yemiyorum, yeşil muz'a abanırsan motor conta yakar ... tecrübe ile sabit. ...en iyisi şişe suyu + cigara. Öyle devam ediyorum. 2,500km yol normal koşullarda hiç br şey değil, kassanız bir günde yaparsınız (Türkiye'de) ama mekan Afrika olunca konu değişiyor ... o coğrafyada 2,500km bir hafta'da demek olabilir, bir ömür de. Gana sınırında pasaport kontrolüne fazla takılmadan geçiyoruz, pasaportların içine konan 10USD yol barikatının kolayca kalkmasını sağlıyor, çıkış damgası alıp geçiyoruz. Fildişi tarafında da transit vizesi ve damgası alıyoruz, bu defa 50USD buharlaşıyor ve o buhar pasaportlarımıza vize+damga olarak geri dönüyor. ...yeniden seyyar satıcılar, trafik ve bozuk yollar. Telefonda arkadaşlar ile konuşuyoruz, konteynerleri yüklemişler ... bizi bekliyorlarmış. İyi diyoruz, akşama orada oluruz. Kötü yol kalitesi, Afrikalı şoförlerin berbat direksiyon kontrolü ve sıfır aydınlatma nedeni ile kara kıta'da özellikle geceleri yolculuk yapmak akıl karı değil, ama biraz abanıyor ve hava karardığında Abidjan'a ulaşmış oluyoruz. - İyi geldik be... diye birbirimizi tebrik ediyoruz. Ibis'te konaklayıp (evet orada da Ibis var) sabah TIR'lar ile buluşuyoruz. Cruiser önde, epey yaşlı ama hala faal durumdaki TIR'lar arkada yola çıkıyoruz. Kuzey batı'ya doğru gittikçe yol kalitesi kötü'den berbat'a doğru yöneliyor ve kimi zaman ortalıkta yol falan da kalmıyor. Allahtan Philip bu rota'yı bir kaç kere kat etmiş, ileride gene yol başlıyor diyor ... nerede? diye soruyoruz ... eli ile ileriyi işaret ediyor. - İleride işte ... Fildişi kısmen güvenli, Liberia'da ise bitmek bilmez iç savaşlar arasında arada sırada yaşanan o aldatıcı sükunet durumu var ... ama Afrika'da sınırlar görecelidir ... hele ki kabileniz veya geçim kaynaklarınız sınır tarafınca bölünmüşse. Haritalar çizilirken kabileler, etnik ve/veya dini yönelimler göz ardı edilerek dümdüz çizgiler çekilmiş. Kabile bir tarafta kalmış, otlaklar ve su ise karşı tarafta (ya da tam tersi) veya bir etnik grup kendini A ülkesinde çoğunluk, B ülkesinde de azınlık olarak bulmuş ... hala süren onca yerel ve iç savaşın en önemli nedenlerinden birisi bu işte ... berbat çizilmiş sınırlar (en azından ilk 5'e girer) Doğal olarak Liberia sınırına doğru ilerlerken hafiften geriliyoruz. Sınırın öbür tarafında gene b*kl*k başladıysa öğrenmek istiyoruz ama bunun pek verimli bir yolu da yok. Gidince göreceğiz işte... Liberia sınırında bizi kötü haber bekliyor. Sınır görevlileri kaçmış ... Fildişi tarafında araçları park edip askerler ile konuşuyoruz ... bir gün önce silah sesleri gelmiş, sonra bakmışlar ki sınırın Liberia tarafında asker/gümrükçü kalmamış. ...durum biraz netleşene kadar bekleme kararı alıyoruz. Araçları fildişi ordusunun kendi araçlarını tuttuğu duvarla çevrili avlu'ya çekip (toprak duvarlar) karakolun arkasındaki café'ye yerleşiyoruz. André ... café'nin sahibi - işletmecisi ve şefi bize kırık dökük ingilizcesi ile biraz daha bilgi veriyor. Mel ve Kru'lar arasında "hayvan hırsızlığı" nedeni ile çatışma çıkmış. Mel ve Kru'lar bölgedeki etkin kabileler ... iş büyümesin, sonradan hükümet suçlanmasın diye sınırı kapatıp askerleri geri çekmişler. - Bir kaç gün bekleyin, belki de bir hafta ... her şey normale döner... diyor. Normal ile kastettiği ne bilinmez? Ama kendimizi ve malzemeyi kabileler arasındaki bir çatışmanın ortasına atmayı düşünmediğimiz için öyle yapıyoruz. André konuk sever bir evsahibi ... bizi, bizden de öte yanımızdaki dolarları pek seviyor. Mangal yapıyor ve Fildişi'li askerleri de mangal'a davet ediyoruz. Yanlarında bolca bira getiriyorlar ve birlikte kafa çekip keçi eti pişiriyoruz. ...hala beyaz adam'dan çekiniyorlar, çekinmiyor olsalar da nasıl desem? saygı ile yaklaşıyorlar ... ama buzları kısa zamanda kırıyoruz. Bizim -kasan- tipler olmadığımızı kısa zamanda fark ediyorlar. Günler kısa zamanda rutin'e oturuyor. Akşam hamakta (cibinlik gererek) uyuyoruz, André zaten café'nin arka tarafında ailesi ile birlikte yaşıyor. Kahvaltıyı hazırlıyorlar, hep bilikte karnımızı doyuruyoruz bazen karakol'dan da askerler geliyor. André'nin karısı küçük tatlı mısırları acaip güzel pişiriyor ve bende onları pek seviyorum. Günün geri kalanında André'nin radyosundan haber ve müzik dinleyerek café'de takılıyoruz. Genelde king atıyoruz, bazen de uyukluyoruz. Akşamları topluca yemek ve içki, kimi zaman biraz hoş vakit geçirmek isteyen -yerel- misafirler de uğruyor ... takılıyoruz işte. beşinci günün sabahı Liberia'lı askerler görev başı yapıyor ... ortam sakinleşmiş (görece) fırsat bu fırsat diyerek André ile vedalaşıyor, fildişinden çıkış yapıp pasaport içine konan -destek- belgeleri ile birlikte sınırı geçiyoruz. Teoride Monrovia'ya kadar önümüzde ki yol açık ... Philip "iki günde gideriz" ... diyor ... "ya da üç" ama en fazla "dört" Yol çalılıklar arasında kimi zaman görünüp kaybolan bir çizgi .... akşam olurken bir yol kenarı istasyonunda konaklıyoruz ... varillerden el pompası ile mazot alıyor ve 5 dolar karşılığı tutulan bekçilerin korumasında geceyi orada geçiriyoruz. - bekçi diye tuttuğumuz bu elemanlar bizi soyarsa ne gırgır olur di mi? ... geyiği dönüyorsa da elemanlar sağlam çıkıyor. Soyulmuyoruz. Yolculuk hadisesiz devam ediyor, sırası ile önce ilk TIR, sonra da ikinci TIR arıza yapıyor. Neredeyse yarım günü onları yeniden faal hale getimek için çalışıyor ve ikinci günü de bir başka istasyon'da geçiriyoruz. Teneke bir baraka'da, mangalda pişirilen ve tülben ile süzülen kahve'yi içip (acaip lezzetliydi) bolca KOV sürünerek cibinliklere sarınıyor ve yeniden arabanın içinde uykuya dalıyoruz. ...sonunda Monrovia. Kent 25 raunt boyunca dayak yemiş boksör gibi. Yıllar süren iç savaşın izleri her binada, her köşe başında kendini gösteriyor. Kent girişinde bizi bekleyen elçilik görevlileri ile buluşup (Koruma Polisleri) onların peşine takılıyor ve İç İşleri bakanlığına gidiyoruz. Monrovia'da elçiliğimiz yok (o tarihte...şimdi var mı bilmiyorum) Abidjan oradaki haklarımızı da takip ediyor. Elçilik kaleminden iki görevli bizden önce gelmişler,onlar ve bakan yardımcısı tarafınca karşılanıyoruz. Bakanlığın kademesinde TIR'lar boşaltılıyor ... yedek parçalar indirilip depolara kaldırılıyor. Ufak bir teslim töreni yapıyor ve teslim/tesellüm belgelerini imzalatıyoruz. Bakan yardımcısı elçilik görevlilerini akşam yemeğine çağırıyor (bizi davet etmiyor ... aman cennet canımıza minnet) TIR şoförlerine paralarını ödüyor Cruiser'e atlayıp Santa Ana'ya (kent merkezine yakın) gidiyoruz. ...su kötü kokuyor olsa da günler sonra yıkanmak ne lüks bir şeymiş be! Gece otel'de kalıyor (güvenlik nedeni ile...) ve sabah olunca yeniden Cruiser'e doluşuyoruz. Artık yanımızda tempomuzu düşüren TIR'lar olmadığı için güney'e yolculuk çok daha hızlı ... üç günde geçtiğimiz yolu bir tek güne sığdırıyor ve akşam olurken André'nin mekanına kapağı atıyoruz. ...eleman bizi kırk yıllık dost gibi sarılıp sırtımıza vurarak karşılıyor ... hemen mangal yakılıyor, bir keçi boğazlanıyor ve biz de hamaklarımızı geriyoruz. Sabah André bizi "gene gelin!" diye uğurluyor ... mecbur kalmazsak gelmeyeceğiz tabi ... deli mi s*kt* bizi? Ama hakkını vermek lazım, André iyi bir adam ... onun kulağını iyi çınlatacağım kesin. Cruise bizi Abidjan'a bırakıp Akra'ya doğru yoluna devam ediyor ... bize de otele yerleşmek, bir gece sonra gelecek THY uçağına kadar 24 saat boyunca dinlenmek ve bol bol banyo yapmak kalıyor. ...mallar (hibe) teslim edildi, kimse yaralanmadı - ölmedi - mal kaybedilmedi ... iş programından bir kaç gün sarkma oldu ama Afrika standartlarına göre bu hiç bir şey değil ... medeniyete (neredeyse) attık kapağı, THY bizi eve götürecek ... daha iyisi can sağlığı be!! ...di mi? :)
    3 puan
  7. Ev arkadaşım Tamer ile birlikte Doğu Harlem ya da bilinen adı ile Spanish Harlem'de bir depo'da oturuyoruz. Evimize (üç katlı bir bina) girişteki 7/24 açık bir bakkal ile onun yanında ki bar/batakhane karışık mekan'ın arasından, dar bir merdiven ile (aynı anda iki kişi geçemiyor) çıkılıyor. Her katta iki daire var ve her daire kabaca 350m2'lik bir kare şeklinde. Ara bölme yok, duvar yok ... sadece bir tuvalet, o kadar ... doğal olarak yapabileceğiniz en iyi şey orta kısıma bi divan ile tivi koymak, karenin iki uzak ucuna da yatakları yerleştirmek. ...alış verişimizi genelde giriş kattaki grocery'den yapıyoruz, koreli bir aile tarafınca işletilen bu nezih! iş yeri ortalama haftada bir soyuluyor olsa da çalınan mal ve para'yı genel olarak fiyatlara yansıtan Mr.Kim durumu fazla -sallamıyor- ...eh, o soyulmaktan gücenmiyorsa bize ne? dimi? Oturduğumuz yer pek popüler değil, mahalle sakinleri East Harlem için El Barrio (kabaca bizim mahalle) diyor ve aklı başında zenciler bile semtten uzak duruyor. Yani kiralar ucuz ... ki bizim için de önemli olan bu. Çalınacak bir şeyimiz olmadığı için (fakiriz işte, ne olmuş?) , WASP (beyaz - anglosakson - protestan) olayı ile de yakından uzaktan alakamız bulunmadığından sorun yaşamıyoruz. Mahallenin çetesi "Purple" ile iyi geçiniyoruz, zaten onlar da 101 ile 116 arasında deyim yerinde ise kuş uçurtmuyor. Yani Purple ile iyiyseniz, El Barrio'da rahat yaşayabilirsiniz. Tamer genelde sabahları Mr.Kim'in mağazaya dalıyor ve nasıl olduğunu bilmesem de merak saldığı Kore turşularına dadanıyor. Mr.Kim pek sevdiği ve övündüğü Kimchi'yi tezgahın üzerinde kocaman cam kavanozlarda satıyor ve bizim Tamer dükkana girip kola alıyor, elini kavanoza ayı gibi sokup turşu çalıyor, sigara alıyor ... turşu çalıyor ... hiç bir şey almıyor ... turşu çalıyor. ...hayır bir şeye benzese canım yanmayacak. (bkn.zevk meselesi işte) Bir gün Mr.Kim'in canına tak ediyor ... bizim Tamer tam elini kavanoza sokmuş, Mr.Kim tezgahın üzerinden sarkıp öğretmen edası ile buna bir tane çakıyor (elinde maşa var...) - Turşu çalma artık, yeter! ...diye bağırıyor bizimkine. Tamer gururlu falan değil, gururunu yiyeyim herifte onur denen şeyden bile zerre yok ama nedense Mr.Kim'in ona atarlanması bizim elemana koyuyor. Söylenip dolaşıyor ... - Dükkanını yakıcam, hem de o içerideyken. ...öyle bir şey yapmaması için onu ikna ediyorum. Mr.Kim'i salladığım için değil, herifin iki üst katında oturuyoruz a.q ... manyak herif kundakçılık yapacak, tavuk gibi tütsüleneceğiz. Başka alternatifler öneriyorum ona ... - git iş çıkışı böbreğinden bıçakla guuk'u .... falan türünden daha medeni intikam olasılıkları sunuyorum. ...üstelik bu plan tutarsa evde tek başıma kalacağım (Tamer hapisteyken arada sırada ziyaretine giderim ... o ayrı) Sonra Tamer'in intikam'ı gerçekleşti .... umduğum/tavsiye ettiğim gibi intikam için bıçak kullanmamış olsa da olay efsaneviydi (bence) ...her şey şu şekilde gerçekleşiyor. Tamer yüzünde pis bir sırıtma ile bakkala dalıyor ... Mr.Kim onu yeni imal edilmiş! b*k* bakar gibi süzüp soruyor. - Ne istiyorsun? Tamer kapının önünde duran Cadillac'ı işaret ediyor. - Arabanı satıyormuşsun, ben almak istiyorum. Mr.Kim ufacık bir herif, Cadillac'ı kullanmak için koltuğa basurluların kullandığı simitlerden yerleştiriyor ve arkasında da bir minder koyuyor ... o halde bile yola direksiyonun arasından bakıyor. Ama Cadillac'ı çok seviyor, her gün onu muhakkak yıkıyor, parlatıyor. Yani arabası onun zayıf yanı ve Tamer 'de bunu keşfetmiş. Mr.Kim Cadillac'ı satıp yenisini almaya karar vermiş, hatta sipariş ve ön ödemeyi bile yollamış. Ama Mr.Kim (haklı olarak) Tamer'e inanmıyor. - Sende para ne gezer turşu hırsızı, yürü - git ... diyor buna. Tamer elini cebine atıp yumruk kadar bir para destesi çıkarıyor. Lastik bant ile bağlanmış nakit tomarını görünce Mr.Kim'in sesi kesiliyor. - Arabana iyi bakıyorsun, biliyorum ... ama deneme sürüşü yapmadan satın almam ... diyor bizimki. Mr.Kim parayı görünce yutkunuyor ama Tamer'e de güvenmiyor. - Arabayı kullan, ama ben de yanında oturacağım ... diyor. Zaten Tamer'in istediği de bu ... beraberce Cadillac'a biniyorlar, Tamer koreli de koltuğuna tırmansın diye bekledikten sonra marşa basıyor ve.... ...yolun karşısındaki duvara yapıştırıyor arabayı, Koreli şaşırıyor ... ne yapıyorsun? demeden ... Tamer geri vitese takıp elektrik direğine vuruyor. Sonra duvara, sonra direğe ... yeniden. Aman - dur - yapma diyene kadar Cadillac'ı dört - beş kere daha vuruyor duvara ve direğe. Polis geliyor ... bizimkiler arabadan iniyor ve Tamer elleri havada itiraf ediyor. - Araç sahibi yanımda, işte bu bey. Ama aracı ben kullanıyordum ... sanırım gözüm karardı ve bir yerlere vurdum. Mr.Kim'de jeton düşüyor ama itiraf çoktan edilmiş ... geçmiş olsun. Meğer Mr.Kim "tek kullanıcılı sigorta poliçesi" yapmış, Cadillac'ı ondan başkası kullanmadığı için aslında mantıklı ama o poliçe kaza'yı yapan Tamer olduğu ve o da bunu Polis'e itiraf ettiği için geçersiz. Mr.Ki orada sinir krizi geçiriyor ve başlıyor Tamer'i kovalamaya. Tamer önde kaçıyor, koreli arkasından ona bağırarak ve ağzından köpükler saçarak Tamer'i kovalıyor ve en arkada da polisler ... hem Tamer hem de Koreli'yi yakalamak için koşturuyor. ...yakalıyorlar tabi ki... Sonuç : Tamer intikamını alıyor, bunun ötesinde Koreli için şikayette bulunuyor ve 30feet'lik "uzaklaştırma" kararı aldırıyor (mahkemeden) ... Koreli sigorta'dan para alamıyor ... Tamer'i dava da edemiyor çünkü kaza sırasında o da araçta ve direksiyonu bilerek/isteyerek o vermiş. ...tabi Kore'li "kanını yerde bırakmıyor" ama bu başka bir hikaye ... turşu hırsızı = 1 , kore'li = 0 ...ilk devre bu şekilde bitiyor.
    3 puan
  8. Fransızlar işte illa bi yerde çatlak olcak. Harbiden böyle renk mi olur. Yarısını boyamayı unutmuşlar gibi
    2 puan
  9. 2012dekine 3 kere gitmiştim Mustang gelirse orda yatarim
    2 puan
  10. Meşhur direksiyon kutusu buymuş [emoji3]
    2 puan
  11. Güncelleme: http://www.rallycrossrx.com/calendar http://www.rallycrossrx.com/event/44/intercity-istanbul-park Ekimin ilk hafta sonu yoklama yapacağım Istanbuılpark'ta
    2 puan
  12. ...geceyi berbat geçirmişiz zaten. Telefon hatları falan da berbat, sabah olunca dükkana gittim ... hayır, yıkıntı yok ... ama TiVi'de akan haberler berbat. Berbat ne kelime? İçler acısı... ne yapabiliriz ki? Bilmiyorum... o sırada mail kutuma mesaj düştü. Otosan "kriz insiyatifi" başlatmış ... kurulan masayı aradım, biraz konuştuk ... sonra çocuklar ile de konuştuk ve başladık çalışmaya. Önce bir liste yaptık ... listedeki ilk kalem ... araç. ... 6x2 olmaz, yolların durumunu bilmiyoruz, aradık taradık kamyon işi yapan bir galericide 6x4 hafriyat kamyonu varmış. Kaça satarsın dedik, bi rakam söyledi ... ne için kullanacağımızı söyledik ... hemen ona maliyet rakamına düştü + bize de açıktan -bağış- yaptı. - Hayırlı olsun ... dedik (bizim sektörde öyle iş yapılır, hayırlı olsun der ... pazarlığı bitirirsin.) bir arkadaş yolladık ... kamyonu getirecek. Sonra başladık gelen haberlere bakmaya, bizim kriz masası ile konuşmaya. Ne lazım? Neye ihtiyaç var? Onu tespit etmeye çalışıyoruz, bir yandan da İstanbul bayileri ile konuşuyoruz, kim bize katılır? Kim parasal ve/veya malzeme desteği sağlar? Çocuklar bu arada Valiliğe ulaşmış, kamyonun şase numarasını ve plakasını vermiş. Birini yollayıp aldırdık ... artık kamyonumuzun valilikten onaylı "Hizmet Aracı" belgesi de var. Minibüsler ile toptancılara adam yolluyoruz, bayilerden de malzeme - para ve adam geliyor. Saat üç civarı başladık kamyonu yüklemeye, iki büyük ışıldak, jeneratör, plazma kesici, el krikoları, oksijen kesici, bir ton alet (mesela calaskallar) ... tonlarca su, konserve yiyecek, bebek maması, bez, battaniye ve paketlenmiş gıda. Koca kamyon tepeleme doldu ... Otosan'ın kriz masası ile bir kere daha konuştuk. Zaten bizim genel müdür (Ali İhsan bey...) çoktan oraya gitmiş ... akşam olurken tırmandık kamyonun tepesine, bir kamyon ve iki minibüs ile yola çıktık. ...moraller hala bozuk ama en azından bir şeyler yapabileceğiz (ya da deneyeceğiz) evde oturup TiVi seyretmekten, tırnak kemirmekten iyidir diyoruz birbirimize. Ama ne ile karşılaşacağız? Henüz kimse bilmiyor. Yollar kalabalık, kimileri depremin vurduğu bölgeden kaçıyor, kimileri ise oraya gitmeye çalışıyor. Hava yeni kararmış ki fabrika inşaat alanına ulaştık. Donanma'da ki acil durum merkezi ile koordineli çalışıyorlar ve gelen gönüllüleri sağa - sola gönderiyorlar. Önce yanımızdaki teknik malzemeyi yere indirip istifledik, sonra da Yüzbaşılar'a geçip soğuk hava deposunda çalışmaya başladık. Yanımızdaki malzemeyi depo'nun sundurmasına boşalttık, bir kısmımız depoda ki malzemeyi (genelde sebze) sundurmaya çıkartırken diğerileri de devre dışı kalan jeneratörleri ve soğutucuları çalıştırmak için çabalıyor. Fark ettik ki jeneratör yakıtı bitene kadar çalışmış, sonra da durmuş. ...fabrika'ya geri döndük, durumu anlattık ve Ali İhsan bey'in onayı ile fabrika girişinin hemen yakınındaki Opet'e gidip adamların yakıt tanklarının kilitlerini kırdık. Nöbetleşe el pompası ile çalışarak önce yanımızda getirdiğimiz varilleri doldurduk, sonra da gene Ali İhsan bey'in talimatı ile Opet'e yönlendirilen belediye iş makinalarının depolarını fulledik. (sonrasında çaldığımız o yakıtın bedeli Otosan tarafınca Opet'e ödendi...) Yüzbaşılar'a geri dönüp jeneratörü çalıştırdık ... artık soğuk hava deposu o tatsız ama gerekli görev için hazırdı. Geri çağırdıkları için fabrika'ya geri döndük ... biraz yemek yedik, biraz elimizi - yüzümüzü temizledik ... sonra Donanma'ya yollandık. Acil durum su hattı pompaları ölmüş ... gidip baktık ... motorlar sağlam, bobin falan yanmamış ama deprem sırasında denize akan veya denizin altında kalan cüruf su girişini tıkamış. Allahtan hava sıcak, soyunup suya girdik ... girişi kapatan ızgaraları söktük, o arada itfaiye de yardıma gelmiş ...devreye tanker ile su basıyorlar (tersinden) biz dışarıdan kürek ile, onlar içeriden basınçlı su ile abanınca çok geçmeden hat temizlendi. ...deneme yaptık ... O.K ... böylece deniz kuvvetlerinin acil durum musluklarından deniz suyu da olsa sonuçta su akmaya başladı. Hala yanan noktaları söndürmek için o su elzem ... Ana caddeye çıktık, saate baktık ... yakında sabah olacak. Yanımızda kumanya var. Vakıfbank'ın 7/24 ATM cihazının basamağına oturduk, yanımda Levent diye bir arkadaş ... poşette karışık meyve suyu ve yarım ekmeğe sandviç var. ortalıkta pek ışık yok, yolun karşısındaki ev çökmüş, kendi kafasına göre hafiften yanıyor o kadar. El fenerlerimizi kapatıp ekmeğe yamulduk. Sırtımızı da ATM'e dayamışız. ...bir artçı vurdu ... zaten 1,000 tane artçı vurduğu için sallamadık tabi. Cam kırılma sesleri falan geldi, öksürük tuttu bizi de. Feneri alıp yaktım ... ulan?!? Levent bembeyaz olmuş ... - Un çuvalına mı düştün hanzo? Bu ne hal? ... dedim levent'e ... o da yaktı fenerini... bana çevirdi. - kendine baksana sen... demez mi? ...baktım, evet adam haklı. Ben de toza bulanmışım. Sonra aklımıza gedi, arkama dönüp baktım. Sırtımızı dayadığımız ATM cihazı olduğu yerde duruyor ama onun ve bizim üzerimizde yükselen bina artçı deprem sırasında -geriye- doğru devrilmiş, yıkılmış. Az önce orada olan bina artık orada yok! Bina olduğu yere çökse ... ölmüştük, bina yola doğru devrilse ... ölmüştük ... ama geriye doğru devrilmiş ve bizde çizik bile yok. ...pıFFF Ne yapılır ki? Ne denir ki? ...çalışmaya devam ettik. Belediye Otobüsü kullandık Naaş taşıdık İş Makinesi Kullandık AKUT çağırdı, temel demiri kesmeye gittik Kaymakamlık çağırdı hoparlör sistemini tamir ettik vs.vs. ...üç dört gün sonra dediler ki... - işler kontrol altına alındı, evinize dönebilirsiniz. ...öyle yaptık. Boşalan kamyonun kasasına doluştuk, kamyon İstanbul'a gelene kadar tentenin altında uyukladık. Biri beni eve bıraktı ... kapıdan girip doğrudan duşa gittim. - Bir çöp poşeti getir ... dedim hatuna Duşun altında yıkanırken başladım soyunmaya. Kolumdaki saat, ayağımdaki ayakkabı dahil (hatta içinden ehliyeti alıp cüzdanımı da) yani yıkanırken üzerimde ne varda hepsini çöp poşetine doldurdum .... hatun da poşetin ağzını bağlayıp attı hepsini. Yıkanmaya devam ettim .... belki bir saat kaldım duş'ta. ...çıktım, bir şeyler yedim ama yok ... çok kötü kokuyorum. Yeniden duş'a geri döndüm ... bir saat daha. - Ekmek çarpsın kokmuyorsun ... diyor hatun ama koku'yu alıyorum abi (siz anladınız ne kokusundan bahsettiğimi) ...o geceyi duş ile yatak arasında geçirdim. Sabah dükkana gittim, kokuyorum yahu! ...bir doktor arkadaşa telefon açtım ...durumu anlattım. - O koku senin beyninde, bedenin kokmuyor. Senden başka o koku'yu duyan da yok, kendine biraz zaman tanı ... koku azalacak, öyle olacağını göreceksin. Ama hemen olmayacak ... sabretmen lazım ... dedi. Mantıklı... ...koku azaldı (hemen değil ama azaldı) aradan bir ay falan geçtiğinde ise artık o koku'yu algılayamıyordum. (...ki bu iyi bir şeydi) ...aradan kaç sene geçti, bilmem inanırmısınız ama o Ağustos'u düşündüğümde hala malum koku'yu -hatırlayabiliyorum- kimi şeyler hafızamda solmuş, bulanıklaşmış ... ama koku? Hayır ... onu hala hatırlıyorum. :(
    2 puan
  13. Çok Değerli Focusseverler! Uzun bir araştırma neticesinde aldığımız 2013 model (Ararlık ayı) titanyum+smart+nav donanımına sahip sedan beyaz aracımızın ilk beş bin kilometresini tamamladık. Öncelikle şunu ifade etmek isterim ki bu arabayı alma aşamasında bu forumdan çok yararlandım. Emeği geçen ve değerli katkılarıyla bu forumu zenginleştiren herkese çok teşekkür ederim. Burada tereciye tere satmak niyetinde değilim. Onun için biraz farklı bir üslupla focus'la olan bağımızı ve izlenimlerimizi aktarmaya çalışacağız. FOCUS'UN KATI HALİ: her ne kadar yeni kasası çıkmış olsa da- ki ben şu anda kullandığımı daha çok beğeniyorum- yeni alacaklar için izlenimlerimizi paylaşmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Bir aracı diğer araçlarla kıyaslamanın doğru sonuçlar vermeyeceği kanaatindeyim. Çünkü her araba belirli bir standardın ve zevkin ürünüdür. Bir arabayı sever, beğenir ve alırsınız. Aldıktan sonra başka arabalarla kıyaslamak bana her zaman saçma gelmiştir. O nedenle araca ait yorumlarımı yazarken başka arabaları referans almadım. 1- Sedan kasa oldukça dikkat çekici. Ben buradayım ve güzelim diyor. Yolda size takılan gözler bunun ispatı... 2- İç mekan konusunda çok sorun yaşamadım. Dar olduğunu düşünmüyorum. 3- Kokpit oldukça başarılı, Far düğmeleri inip binerken dizinize takılmasa harika olabilirdi. 4- Direksiyon simidinin tasarımında eleştirdiğim şey; telefon ve radyo kumandalarının sabit olmaması. Bazen sürüş sırasında eliniz kumandaları yakalayamıyor. Parmaklarınızın mutasyona uğraması işten değil... Tepkiler ise çok güzel. 5- Sony ses sistemi ve snyc 10 üzerinden 8 puan alır. Yüksek desibelde özellikle iç aynanın müziğin ritmine katılması aynadaki görüntüye değişik bir hava katıyor. 6- Navigasyon ve geri görüş kamerası çok başarılı. 7- Otomatik park mükemmel. Tanıtım yaptığım herkes çok beğendi. 8- Kolçak berbat. kolunuzu koymak için bir hayli çaba sarf etmeniz gerek. sakın taktırmak için uğraşmayın. 9- Özellikle kolçak altındaki dandik plastik en ufak bir tırnak darbesini meteor düşmüş gibi gösterebiliyor. 10- İlk başta ön konsol ve kapılardan gelen gıcırtı sesleri size -acaba bu nedir kardeşim? Vidaları sıkmayı mı unuttular dediriyor. 11- Bagaj hacmi yeterli sıkıntı yok. 12- Yol tutuş denilen kavramı anlamak isteyenler mutlaka denesin. 13 Romatizması olanlar mutlaka otomatik vites alsınlar. Şehir içinde vites değiştirme dizinizde ağrı yapabilir. 14-Uzun yolda inanılmaz keyifli yolculuklar sizi bekliyor. Yolcuların ifadesiyle -yer uçağı- gibi. 15- ön ve arka camlar arasındaki renk farkı aracı önden başka arkadan başka gösteriyor. İki araba almış gibi oluyorsunuz... 16- Her iki gösterge ekranının geniş olması harika. 17- Focus çiçeğinin sürüş performansınızı ölçüp puan vermesi çok hoş. 17- Dizel motora alışıp hakkını vererek kullandığınızda dikiz aynanızda bir sürü araba görüyorsunuz. FOCUS'UN SIVI HALİ: Yakıt tüketimi konusunda oldukça iyi. Özellikle hız sabitleme yapılabilen sürüşlerde mükemmel performans sunuyor. Şu anda genel ortalama 6.4 Tam depo dolum yaptığınızda içeriye gelen ses, sizin kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyor. Müthiş bir şelale sesi... FOCUS'UN GAZ HALİ: Focus oldukça havalı bir araba. Konforlu ve burada saymaya gerek olmayan bir çok güzel özelliği var. Her bindiğinizde size sürprizler yapıyor. Özellikle benim gibi heçbek arabadan focusa geçmeyi düşünenler alışmakta biraz zorluk çekebilir. EKSİKLER: Otomatik vites. Dokunmatik ekran ve forumda belirtilen diğer hususlar. Hepinize kazasız belasız sürüşler dilerim. umarım faydalı olmuştur.
    1 puan
  14. Merhabalar efendim Bu başlıktan önce eğer bakmadıysanız ilk tanıtım başlığımıza bakmanızı tavsiye ederim. Çünkü orada söylediklerimi burada tekrarlamamaya çalıştım. http://www.focusclubtr.com/topic/8769-2014-makyajlı-ford-focus-incelemesi-test-sürüşü-dikine-park-fotoğraf-video/ Unutmadan, 1.5 dizel otomatik fiyatları açıklandı bunların detayı ve diğer tüm teknik sorularınız için bu başlığımıza bakabilirsiniz http://www.focusclubtr.com/topic/7052-makyajlı-ford-focus-3-genel-başlık-tüm-detayları-ile-2014-focus/ + Deri direksiyon ile artık daha fazla şımartıyor + Kusursuz seyehat + Konfor + Yalıtım + Şanzıman + Fren + Müzik Sistemi + Direksiyon - Koltuk destekleri yetersiz - Ön Kol dayama yok ( ama sayemizde style'a eklediler ) - Arka koltuk yapısı ve alanı - Diz'e değen ve alışkanlık isteyen konsol çıkıntısı (far bölümü) - Eşya gözleri artmış ama yine de yetersiz (gözlüklük yok, koltuk altları ve taban boş) - Demode ekranlar - Fiyat (69.970 tl) Neyse ki Titanium ile bu eksiklerin çoğu kapanabiliyor. Eskiye göre aracın sessizliği ve konforu çok iyi olmuş tam bir olgunluk abidesi gibi, 17''lik Golf'ten kesinlikle daha iyi konforu. Rüzgar sesi 120 civarı başlıyor ama rahatsız edici seviyeye yükselmiyor, oldukça yüksek hızlara çıktım ama yüksek ses hatırlamıyorum. Kasis ve çukurlardan çok iyi geçiyor -şaşırtıcı seviyede- ilk defa böyle focus kullandım - Kumanda ile 4 cam açılıp kapanabiliyor. - Far kumanda kısmı fazla çıkıntılı dizimin oraya değmemesi için koltuk ve direksiyon ayarlama çabasına girdim sonunda oldu ama yapana kadar gıcık oldum. - Aux girişi yok, usb desteği ile telefon veya flashdisk'ten müzik dinlemek mümkün. - Yokuş kalkış desteği gibi günlük hayatta kolaylıklık sağlayan elektronik sistemler standart sunuluyor olması iyi olmuş (Hız sabitleme vs) - Yol bilgisayarında hız sabitleme ibaresi çıkıyor ama kadran içinde ayrı ışıklandırma yok; bunu gözlerim aradı. - 95 ps motor yeterli güç veriyor. Fazlası yok - Fiyat olarak sedan Trend X oldukça pahalı bunun yerine Style dizel sedan tercih edilmesi gerekiyor aradaki fiyat farkı sadece 2.000 tl hem de motor güçleniyor. Diğer motorlarda fiyat farkı daha fazla, Otosan baz donanımda öpücük seviyor Üşenmedik aracın kaldırımdan kaldırıma tur mesafesini ölçtük. 16'' jantlı sedanlar aynı çıkarken 17'' jantlı hb 1 metre daha uzun dönüş çapına sahip olduğunu gördük! 9 metre + araç genişliği ikisi. Toplam 11 metre 10.2 metre + araç genişliği biri. Toplam 12.2 metre Teknik veri ise 11 metre :))))))) YouTube'dan video Hızlanma videosu http://www.focusclubtr.com/topic/9715-2015-ford-focus-16-tdci-95-ps-ve-2012-ford-focus-16-tdci-115-ps-0-100-hızlanma-ve-fren-testi/ YouTube'a giremeyenler için alternatif video linki http://www.dailymotion.com/video/x2lwucn_2015-makyajli-ford-focus-trend-x-1-6-tdci-incelemesi-ve-makyajsiz-kiyaslamasi-test-surusu_auto Makyajlı Araç: 1.6 Tdci 95 ps Trend X Makyajsız Araç: 1.6 Tdci 115 ps Style Plus Depo kapağı içinde yer alan kolay yakıt sistemi girişi değişmiş. Yakıt türü baskı olarak eklenmiş. Ford'un söylediği şeyler doğru mu çıktı? Evet. Ön cam 1 mm (5 mm) kalınlaştırılmış. Arka camlar aynı kalmış 4 mm. Hb gibi Sedan karoserde yer alan stoplar incelmiş, ayrıca etrafındaki tasarım değişmiş; akışkanlık verilerek ve yuvarlak hatlar eklenmiş. Ford logosu etrafındaki parça ortadan kalkmış, focus yazısının üstüne ütü izi eklenmiş ve yazı yer değiştirmiş. Bagaj kapağının boyu birebir aynı, bagajın içi birebir aynı. Stoplar arası mesafe değişmiş. Bagaj açma düğmesi ve led sayısı değişmiş. Kilit düğmesi orta konsol'dan kapıya gelmiş. +1: Konsol karışıklığı -1: Diğer yolcuların ulaşma zorluğu Bana göre doğru oturma pozisyonu ile herhangi bir yetersizlik yok. (Boy 1.82 m) Evden havaalanı yokuşlarına kadar ve havaalanına gittikten sonra uzun yol tüketimi yokuş bölümleri 100+ hız ile alındı. Değişen tasarım ile en çok beğendiğim yer klima ünitesi ve ek eşya gözü oldu. Daha sportif ve kullanışlı ayrıca kaliteli, parça birleşimlerinde sorun yok. Ses yapan hoparlörlere çözüm bu şekilde bulunmuş, makyajsız kullanıcıları eğer boğuk ses geliyorsa bas ile bunu yapabilirsiniz. Beyaz bez ve içindeki parça sonradan eklenmiş. Buradaki fotoğraf ölmüş, eklenecek. Yardımları için Bekir abi ve Ozan'a çok teşekkür ederim Dizel Otomatik testinde görüşmek üzere
    1 puan
  15. Askere hazırlıyor kendini :)
    1 puan
  16. Buluşmaya gelmeyeni Autoshow'un ford bölümüne almıyoruz
    1 puan
  17. bir takım orjinal silecek aldım. 90 tl(kargo ile).. belçika malı. 72.5 cm, silme uzunluğu 71 cm..(65 tl ye satanda var, inşallah kazık yememişizdir serviste 120 tl olunca 85 tl ye atladık hemen fazla araştırmadan ) üzerinde birde "wear indicator" diye birşey var..uçta siyah nokta..üstündeki kağıdı çıkarıyorsunuz.. UV ışınlarını yedikçe rengi siyahtan sarıya dönüp değişim zamanını haber veriyormuş.. (er-ol otomotivden almak isterdim ama kendileri de orjinal satmıyor, yan sanayi tavsiye edip her yıl değiştirin diyende var, ama kışın kazık gibi olunca pişman olacaklardır.. işe yarar olan "silbak" var 50 tl ve işçilik kusuru yüzünden iade ettim) (1 aydır ilk çalıştırmada gıcırtı çıkarmaya başlamıştı, bu sıralar hava ısındı sorunsuz ama zamanı gelmiş anlaşılan.. zaten bazı yerlerde hafif izde bırakıyordu soğuklarda)
    1 puan
  18. Valla Allahtan denk geldim ordayken parça geldi bende başka bişe bekliyordum görünce şaşırdım
    1 puan
  19. Hakkaten yaw kutu mutu deyince insanın aklına kara kutu gibi bişey geliyor, tabii onu da görmediğimiz için işte artık[emoji4]
    1 puan
  20. değişti mi abi kutucuk? çok mu gerisinde kaldım acaba muhabbetin. ben ne demiştim, o tur sınırlayıcıyı takmak lazım demiştim dimiii (nalete bağlayan kadınlar gibi yazdım aynen)
    1 puan
  21. uzun yola çıkmadan önce y.servisin bir çayını için derim... test uzmanını yanınıza alıp deneme sürüşüne çıkar, ona "işte bu ses'ten bahsediyorum" dersiniz ... sorun var ise hallederler, sorun yok ise de aracı servis'e götürüp iş emri açtırmış olduğunuz için bir anlamda kendinizi güvenceye almış olursunuz.
    1 puan
  22. Maşallah Ne diyek Parabol, seçim sonrası görürüz
    1 puan
  23. cidden araba yok ama Yakup, bu ay gelen gemide ki araçların tamamı satılmış/bağlantılı desem inanır mısın? hatta bir adım öteye geçeyim, şirkete (bizim şirkete) dışarıdan (kısa dönem kiralama) 10 adet Fiesta kiraladım ... bu ay sonu araçlarım gelince kiralık Fiesta'ları iade edeceğim ... o derece yani. showroom'a koyacak araba bulamıyorum yahu ... aramızda -showroom sünnetçi vitrinine döndü- geyiği bile çeviriyoruz. (malumunuzdur, sünnetçinin vitrini boştur ... adamcağız oraya ne koyacak ki?)
    1 puan
  24. Aynı araç,3 farklı konu.. Neden açılıyor anlamış değilim ama hepsinde de çirkin ne yazık ki
    1 puan
  25. Bu arabanın zaten konusu vardı ve biz de yorumlarımızı orda da yapmıştık .yeni konuya ne gerek vardı ki . Focus mühendisleri görse bunu bence geri bile almaz . Amblemi söker üzerinden. Yazık olmuş .
    1 puan
  26. Çok özendiğiniz ve masraftan kaçınmadığınız ortada... Beklentilerinizi de karşılamış olmalı ki paylaşıyorsunuz. Gerçekten de iddialı ve etkileyici olmuş. Benim zevkime çok hitap etmese de beğenmem mümkün. Ancak beni rahatsız eden şeyler de var, hepsinin temelinde de işlevselliğin görselliğe feda edilmesi yatıyor. Ön spoyler aşırı büyük ve aerodinamiye olumlu etkisi olduğundan çok kuşkuluyum. Jantlar büyük ve ince lastikler ve çamurluk dışına taşma nedeni ile hem sürtme sorunu olacak, hem de ciddi konfor kaybı, ıslakta kızaklama riskinde ciddi artış ve yolda izlerin peşinden gitme gibi sorunlar yaşatacaktır. Tabii kullanacak olan sizsiniz, ben sadece olası olumsuzlukları hatırlatmak istedim. Keyifle kullanmanız dileği ile...
    1 puan
  27. Beyrut limanı ... iç savaş devam ediyor ve liman bölgesi neredeyse terk edilmiş durumda. Yanmış bir çimento mikseri'nin gölgesinde bazen piknik yapıyoruz. Darı kamyonları gelip yüklerini alıyor ve karanlığa kalmadan geri dönmek için limanı acele ile terk ediyorlar. Kimi kuzey'e bekaa'ya doğru gidiyor, kimsi ise batı'ya ... mülteci kamplarına. - Ne buldum? Biliyonuz mu? Kamarotumuz biraz yarım akıllı olduğu için onu pek sallamıyoruz. Aslında iyi çocuk ama bilirsiniz işte, aklı lodos yemiş yosun gibi gidip - geliyor. Bir poşet taze ceviz almışız, gölgede oturmuş çekiç ile ceviz kırıp eŞek öldüren olarak tabir edilebilecek nefasetteki lübnan şarabı ile taze ceviz yiyiyoruz. - ne buldun? bizimkisi sırıttı, başladı olduğu yerde tepinmeye... - bakın! ...baktık. Elinde pembe renkli beyaz bir kutu. Kutu beyaz şeritler ile süslenmiş ve üzerinde bir de isim var ... "Nike" - nereden buldun lan bunu? başı ile arkasında bir yerleri işaret etti... - oradan! üsteledik... - daha ne kadar var peki? - bi konteyner dolusu... toplu bir "haSSSSSSSS" çekip ayaklandık, yapıştık kamarot'un yakasına... - hemen göster o konteyneri... Konteynerlerin üzerinde gönderici / alıcı veya gideceği adres bilgisi (güvenlik nedenleri ile...) yazmaz. Sadece onu taşıyan geminin uluslar arası kimlik numarasını ve bir de konşimentoda ki referans numarasını görebilirsiniz. ID : 13841083 Ref : QW12AC165t782VyV16 ... gibi. Elinizde bir yük takip cetveli varsa ya da bu tür "gizli" ticari bilgiye ulaşma şansına sahipseniz bu harf/rakam dizini ile o konteynerin içinde ne bulunduğu bilgisine ulaşabilirsiniz. Aksi durumda ... avucunuzu yalarsınız. Yani bizim durum kabaca şu ... İç savaş nedeni ile kaos'a düşmüş bir ülkenin (Lübnan) en işlek limanında (Beyrut) yarım akıllı bir her*el* tarafınca (bizim kamarot) bir konteyner Nike ayakkabı keşfedilmiş. Liman defalarca bombalanmış, görevliler ya kaçmış ya da taraflardan birisine katılmış ... bir miktar BM askeri var ama onlar konteynerlerin, ya da konteynerlerden arta kalanların güvenliğini sağlamak ile falan ilgilenmiyorlar. ...yani ayakkabıları -millileştirebiliriz- nıHaHoHo!!! Kamarotu takip ederek konteyneri bulduk. Sol üst köşeden bir isabet almış, büyük ihtimal ile şarapnel ... kapağın üst kısmı sardelye kutusu gibi açılmış. Aradan baktık ... içerisi gerçekten silme ayakkabı dolu. ...parayı bulduk leyn!!! ...havasındayız. Parayı bulduk ama geminin geri kalanının desteğini almadan o iş hallolmaz. Hemen topukladık geriye ... gidip lostromo'yu bulduk, durumu anlattık. Adam eski kurt, neler görmüş geçirmiş ... hemen gidip baktı konteynere.... - çenenizi kapatın, ne yapacağımızı ... nasıl yapacağımızı ben söylerim ... dedi. ...başladık beklemeye. Sabırsızlanıyoruz tabi, hesap falan da yapıyoruz. - Konteyner içten içe 12,5 metre uzunlukta, 2,5m genişlikte ve 2,5metre yükseklikte. Silme dolu olduğuna göre en az 14,000 kutu alır. Şarapnel yedi, yağmurda malın bir kısmı ıslandı diyelim ... kötü hesap yapalım ... 10,000 kutu sağlam kalmış olsun. Türkiye'de 100 doların altında Nike yok, biz yarı fiyatına sattık diyelim ... ne yapar bu? Yarım milyon dolar ... kaç personel var gemide? 32 ... yani adam başı düşer 15,000dolar. - iyi para be! - öyle valla... Anlayacağınız 15,000 doları cebime koymuş gibi keyifleniyorum. Haber gemide yayılmış, insanlar şimdiden o para ile yapacaklarını düşünmeye başlamış. Kimi karı - kız ile ezerim, nasıl olsa haybeden geldi diyor ... kimi peşinat yapıp memlekette bir arsa falan alırım havasında. - sol tek! Lostromo'nun verdiği haber buydu... - konteynerin içindeki bütün ayakkabılar "sol tek" ... kapağı açtık, malı kontrol ettik. Sonra da durum anlaşılmasın diye sıkıca kapattık. - ee? ne yapıcaz şimdi? Lostromo kaçın kurrası ... onda çözüm bitmez. - Sağ tekleri belli ki başka bir konteyner ile yollamışlar. Büyük ihtimal ile konteynerin rengi ve nakliyeci firması da farklıdır (güvenlik için) , ama gene de onu bulabiliriz. - Nasıl? - Kapağın üzerindeki gemi I.D'si le (I.D : Kimlik) Lostromo haklı, başka renk ve başka konşimento numaralı olsa da iki konteyneri aynı gemi getirdiyse kapaktaki I.D numarası da aynı olacaktır. Yani yapmamız gereken bizim bulduğumuz Nike konteynerinin kapağında yazan "ID:13841083" bilgisine sahip diğer konteyneri veya konteynerleri bulmak. ...işin ucunda yarım milyon dolar var, bulmazmıyız yahu? Başladık aramaya... Kimseye çaktırmadan ikili - üçlü devriye çıkarıyoruz limana. Bir yandan işimizi yapıyor, diğer yandan korsan yavrusu havasında liman sahasını hallaç pamuğu gibi atıyoruz. ...yok lan yok! nerede bu ikinci konteyner? bir hafta kadar sonra (ikinci arama turunun sonuna doğru) teoriler üretmeye başladık. - belki ikinci konteyner gönderilmeden savaş çıkmıştır... - belki sağ tekleri gümrükten çektiler ama sol tekleri alamadan durum b*k* sardı ... aslında dilimiz varmıyor ama esas ihtimal herkesin aklında. "Sol konteyneri "A" gemisi ile ve Sağ konteyneri de "B" şirketi ile yollamış olabilirler mi?" ...eğer öyleyse ikinci konteyneri hayatta bulamayız. Pes etmek yok tabi ... aramayı sürdürdük ... sürdürdük ... sürdürdükkkkk - yok, yok, yok.... ... her birimiz limanda en az 1,000Km yol yapmıştır diyeyim (yaya olarak) durumumuzu siz anlayın (içler acıklısı) Nerdeyse bir ay boyunca liman bölgesini aradık, yanmış anterpolara bile girdik ama yok, yok, yok... yapılabilecek tek şey manyağa vurup dalga geçmek. - sadece sağ tek satan dükkan açsak iş yapabilir miyiz acaba? - içine ampul falan taksak bu ayakkabıları dekoratif amaçlar ile satabilir miyiz? ... ne b*kt*n bir durumdur bu? Heves nasıl kursakta kalır? İşimiz bitip çektirip giderken kimsenin ağzını bıçak açmıyordu, herkes sanki cebinden 15,000 dolar eksilmiş kadar mutsuzdu, savaş alanından eve sağ salim dönmenin keyfini bile yaşayamıyorduk dersem bilmem inanır mısınız? ...pIFFFF (bkn.gitti paracıklar)
    1 puan
  28. Sustum.. Kararı forum ahalisi versin
    1 puan
  29. Milletin arabasına isim koymasına laf etmiyor muydun sen? Etmez olaydım deyip özür dile bakam şimdi
    1 puan
  30. Bugun bu arkadasla birlikteyiz...
    1 puan
  31. Bende hem golf 1.2 tsi comfort hem polo 1.2 tsi comfort var biliyorsunuz. Golfte 205 55 16 poloda 185 60 15 lastikler var. Her ikisi de torsiyon biliyorsunuz. Neyse bu saygıdeğer tötonoğlutötonlar golfte tüm lastikleri 29 öneriyor. Lastikçiler falan olur mu öyle 32-33 vuralım falan diyor. Ama 29 yapınca araba lokum gibi oluyor , 32-33 yapınca zıp zıp. Buna karşın poloda 36 hava öneriyor ve yaparsan zıp zıp geziyorsun. Ben golfü 30 , poloya 33te tutuyorum..
    1 puan
  32. Gene kızışmış ortalık, millet açlıktan ölmesin bari diyerek bir karar çıkartılmış ve Birleşmiş Milletler üye ülkelerden Lübnan’a gıda yardımında bulunmalarını istemiş. Deniz Nakliyat’ta staj yapıyorum, 2000’de özelleştirilmiş olsa da o zamanlar Deniz Nakliyat Milli taşımacılık şirketimiz ve doğal olarak Türkiye’nin Lübnan’a bağışladığı darı onunla taşınıyor. Çalıştığım General Doğan 1970’li yıllarda Polonya’da yapılmış, ortadan davlumbazlı 12,500Gt’luk bir gemi … hafiften gözü toprağa bakıyor olsa da damarlarında Akdeniz’de sefer atacak kadar can kalmış (hala) ama o gemi ile Cibraltar’dan çıkacaksan önce vasiyetini vermen lazım … o derece yani. http://www.tcl.com.tr/tr/ResimGoster.asp?filo/foto/jpg_big/b_generalzdogan.jpg Mersin silo’dan doldurduk darı’yı … bütün gemi yeni pudralanmış bebek kıçı gibi, darı tozu her yere sinmiş, acayip de kaygan. Sanırsınız ki güverte kış olimpiyatlarına hazırlanmış, yanlış adım atan kafa üstü çakılıyor. Yaşam mahallini falan temizlemiş olsak da özellikle merdivenlerde ve üst güvertelerde dikkatli olmak lazım. Lübnan garip bir arada kalmışlık yaşıyor … sırtını Suriye’ye dayamış, güneyde de İsrail var. Beyrut deseniz daha da vahim durumda. Ağzı kuzey batı’ya dönük bir hilal canlandırın gözünüzde … hilal’in kuzey ucunda Şii Emel, Baas ve benzeri Suriye destekli militan gruplar var … hemen onların arkasında da Suriye ordusu. Liman kısmı BM kontrolünde (İtalya+Fransa) , kentin sırtını dayadığı dağlarda ise Dürzi’ler mevzilenmiş durumda. Bitti sanıyorsunuz ama hayır, bitmedi. Hilalin batı ucunda Sünni milisler ve Filistinliler var ve Hilalin doğu kısmında da Falanj (Hristiyan Falanj) ve onların arkasında da İsrail ordusu. Teknik olarak bu güçlerin tümü birbirleri ile savaş halinde … yani Filistinliler hem Dürzi’ler ile savaşıyor hem de Falanj, İsrailliler, Emel ve Suriyeliler ile … diğerleri için de aynı şey söz konusu. Bir çeşit gang bang, orgy durumu söz konusu (Bkn.bahçıvan,aşçıya, aşçı. Şoföre … şoför de artık kime denk getirirse hesabı) BM’in baskısı ve açlık nedeni ile bir çeşit De Facto barış söz konusu, gün ışığı varken kimse (çok mecbur kalmaz ise) diğerlerine ateş etmiyor. Deyim yerinde ise birbirlerini görmezden geliyorlar. Bizim iş ise şu şekilde ilerliyor. Gün doğarken limana girip …ki bu kolay bir iş değil çünkü tam limanın ağzında yarı batık bir İsrail hücumbotu var, ambar kapaklarını açıyor ve sifon tabir edilen (dev elektrik süpürgesi gibi bir şey gözünüzde canlansın) hat ile gelen kamyonlara darı veriyoruz. Herkesin ağzı, gözü kapalı … nefes almayı zorlaştıran pis darı tozu her yere uçuşuyor. Akşamüzeri, mesela 15,00 gibi işe ara verip palamar çözüyor ve 10 mil açığa, alarga’ya çıkıp demirliyoruz. Gemide 20,000 ton civarı darı var … bir kamyon en fazla 25 ton falan alıyor, sifon ile kamyon doldurmak ise yaklaşık yarım saat sürüyor. Anlayacağınız o kadar kolay veya verimli bir iş değil bizimkisi. Liman tesisleri bombardıman sırasında harap olduğu için başka çare de yok ne yazık ki. Falanj kamyonunu dolduruyoruz, onların arkasında bekleyen Filistinliler sabır gösterip onlardan sonra darı alacak olan Emel milisleri ile futbol oynuyor … garip ve grotesk bir durum söz konusu. Sanki akşamları birbirlerini öldürmeye çalışan insanlar bunlar değil miş gibi davranıyorlar. Alarga’ya çıkınca genelde kıç üzerine masa kuruyoruz. Balık tutmuşsak ne ala, tutamamışsak artık buzhanede ne varsa onunla yapılan yemek çıkıyor ortaya. Yemek bitince ortalığı el birliği ile toparlıyor, sonra da oturup çay – kahve içiyoruz. Saat 20,00 gibi ilk karanfiller açılıyor Beyrut tepelerinde … biz neresinden baksanız 20 kilometre uzakta olduğumuzdan Dürzilerin ateşlediği Katyuşa roketlerini Beyrut’un karanlık profilinde yapraklarını açan ateş kırmızı karanfiller gibi görüyoruz. Sonra roketlerin düşme/patlama sesleri geliyor … uzaktan – pes ve boğuk “bom-bom” … Dürzi’lerin akşam solo’su aynı zamanda müziğin başlangıcı gibi bir şey. Herkes başlıyor birbirine ateş etmeye, seri atışlı izli mermileri kırmızı/turuncu ışık şeritleri şeklinde görüyoruz, obüsleri ise beyaz/gri şimşekler. Telsizci (işi gereği) dinlemede … saat 21,30/22,00 gibi dahili haberleşme’den bizi uyarıyor. - Gece kuşu geliyor Gece kuşu denen uçak gemisinden kalkan Intruder uçağı. 6.filo kuzeyimizde açık denizde yatıyor ve çatışma fazla şiddetlendiğinde ya da limandaki BM askerleri hedef alınmaya başladığında hedef tespit etmek için üzerimizden geçip Beyrut’a doğru uçuyor. Çok geçmeden ikinci anonsu duyuyoruz. - Şişman kadın şarkı söyleyecek Şişman kadın ise Amerikan New Jersey zırhlısı. 6.filonun topçu gücünü temsil ediyor ve onların deyimi ile VW ağırlığında + Cadillac fiyatındaki ağır patlayıcı yüklü mermilerini az önce geçen Intruder’in tespit ettiği hedeflere yolluyor. New Jersey’in borda ateşi üzerimizden geçerken tren gibi ses çıkarıyor. Hiç üzerinden tren geçerken bir köprünün altında ya da yakınında bulundunuz mu? Ses bire bir aynı … takataka-tak, takataka-tak diye geçiyor mermiler. Sonra küçük yıldırımlar çakıyor dağda, kıyıda … artık Intruder nereyi işaret etmiş ise orada. Çok geçmeden de deniz topçusunun ateşlediği mermilerin sesi geliyor … boğuk bummm-bummmm’lar bunlar. Şişman kadının söylediği şarkı o geceki çatışmanın sona erdiğini gösteriyor. 03,00 gibi “genel alesta” çekileceği için, yani herkes uyandırılacağı için yataklarımıza çekiliyoruz. Artık tek duyulan kıyıdan gelen siren sesleri … o kadar. Sabah motorlar devreye alınıyor, demir çekiliyor ve Beyrut limanına gidiliyor. Toz için hazırlık yapıyor, ağzımızı – burnumuzu kapatıyor ve ambar kapaklarını açıp gelen Dürzi kamyonuna darı dökmeye başlıyoruz. Kentin içinde bir yerler hala yanıyor, gece birileri BM mevzilerini havan ile vurmuş … askerler delik deşik edilen su tanklarını onarmakta onlara yardım eder miyiz diye sormaya gelmiş … Beyrut’ta sıradan bir gün daha.
    1 puan
  33. 1 puan
  34. Canlı vatandaş çekimleri daha fazla hoşuma gitti sanırım yollarda çok şık olacak, n'olur beyaz almayın şunları Yurt dışında lansman var, darısı başımıza
    1 puan
  35. Geçmiş zaman, okulu bitirmişim ve burs anlaşmamın gereği Cadillac’da çalışıyorum. Çalıştığım yer o zamanlar GM’in kendisine ait olan ve genelde fabrika işi modifiye işi yapan “alt marka” NorthStar’a ait. NorthStar işe motor serisi olarak başlamışsa da kullanıcılardan gelen talep doğrultusunda ufak dokunuşlar yapmaya başlamış … daha alçak ve sert süspansiyonlar, ne bileyim elektrikli sofa koltuklar veya all leather kaplama vs.vs …her neyse, parasızım (hala) okul yeni bitmiş ve saatte 8,5 dolara çalışmaktan avurtlarım çökmüş. Gece mesaisine geçersen sana 11.5 veririz ve haftada en az 50 saati garanti ederiz demişler ki bu benim için obareyyyy!!! Çekilecek bir durum. Ama konu ile ilgili olarak şirketin, daha doğrusu sendikanın avukatı ile görüşmem ve onların bana olur vermesi lazım. Randevu aldım adamdan, sendika olur verirse akşamları “tam mesai” yapmaya başlayacağım … bu yemek yiyebilmek için geceleri nöbetçi pizzacıda çalışmaktan çok daha iyi bir opsiyon, kaçırmamam lazım. Sabah kalktım, giyindim, traş oldum, okul belgelerimi ve NorthStar’ın mektubunu yanıma aldım, işe gidiş saati geçsin diye evde bekledim sonra da atladım arabaya. Sendika’nın avukatı Manhattan’da, normalde oraya araba ile gitmem ama adam bana yolladığı randevu kabul notuna bir de “bedava” park fişi eklemiş (standart uygulama) yani adam benim araba sahibi, kelli felli biri olduğum kanısına kapılmış (nedense?) Arabam var tabi (daha önce de bahsetmiştim) ama o araba ki (okula başladığımda almıştım) efsanevi derecede kötü … hatta “dandik” kelimesinin cisimlenmiş hali gibi bir şey. Kafasına göre çalışır veya çalışmaz, acaip kötü bir şanzıman ve bir o kadar da verimsiz motora sahip. Bu özellikleri barındıran başka araçlar yok mu? Var tabi … ama benim arabam aynı zamanda da –tipsiz- Size şöyle anlatayım, o zamanlar bir sevgilim var ve kız orta diklikte bir yokuşun orta kısmında oturuyor. Buraya kadar iyi, kızı alıp dışarı çıkacağız diyelim … NAH! Çıkarız, çünkü benim arabam kızın yokuşunu tırmanamıyor. Çare yok mu? …var … şöyle. Sokağın başına geliyorum, yokuşu geri viteste tırmanıyorum. (malum geri en kuvvetli vitestir) … kızı alıyorum, salıyorum yokuş aşağı. Akşam eve mi bırakacağım? Gene aynı şey … yokuşun başına geç, tak geri vitese. …Araba bu! http://pl.wikipedia....e_brown_ext.JPG AMG Pacer… hamam böceğinin otomotiv sanayindeki kuzeni. Hamam böceği kadar sevimsiz, bir o kadar da yararsız. (işin komik yanı şimdilerde klasik olarak kabul edilmeye başlandı) tabi bu resimdeki araba ile benimkinin kondisyon açısından en ufak bir alakası yok ... bu kuZu cillop gibi, benim ise ... nasıl desem? Daha mütevazi! durumdaydı (epey...epey daha mütevazi) Her neyse .. konumuza dönelim. Atladım arabaya … bu arada belirteyim arabam “kusmuk” rengindeydi … çıktım 139’a, amacım Holland tüneline kadar ufaktan ve de sağdan akmak, sonra da tünel bağlantısı ile Manhattan’a geçmek. Pacer ile ilgili söyleyebileceğim en iyi şey o araba ile kimsenin hız cezası yiyemeyeceği … araba 30 – 32 mil/h’den hızlı gidemediği için sıkıntı yapmanıza, kilometre saatine bakmanıza gerek yok. Otoyol’a çıkınca sağ şeride geçiyorsunuz, gaz pedalına sonuna kadar basıp yanınızdan geçen 18 tekerleklilerin size ettiği küfürleri (şeridi tıkadığınız için) duymamak adına teybin sesini açıyorsunuz (o teyp ki arabadan daha fazla edere sahipti) Neyse, …. Holland tüneline geldim, gişelerden geçtim ve tünele girdim … tünelin ucu Manhattan …. …ama o kadar, tünelin ortasına varmadan benim araba öhö – ıhı – pıhh – ohşşş dedi, ardından kelime-i şahadet’e benzer bir ses çıkardı ve geride bıraktığı (yaklaşık 300,000km’den sonra) yolları hızla gözünün önünden geçirip araba cennetini boyladı. Lan! Tünelde trafik var, sağ şeritteyim ama anında arkamda kuyruk oluştu. Millet kazıtıyor (haklı olarak) ama kaputu açıp baktım ki … auuuuwww … blok resmen yarılmış. (bkn.sıçtık) Döndüm arabaya tabi … çok geçmeden baktım NYPD arkamda. Bir bauww çekti, camı açıp ellerimi dışarı çıkardım (o zamanlar da kıllandıklarını mermi manyağı yapıyorlardı) herif duruma baktı. Bana baktı, arabaya baktı ve havladı. - Vitesi boşa at Dediğini yaptım ve horŞŞŞ … arabamı mahmuzladı. Polis aracının önündeki takviyeli mahmuzlar ile bir yüklendi, başladı benim hamamböceği resmen uçmaya. Herif beni (ve Pacer’i) tünel çıkışındaki cebe kadar itti … arabadan indi ve başladı ceza yazmaya. Trafiği engellemek, başkalarını tehlikeye atmak, yetersiz araç ile seyir vs.vs. adam ağzımı açtırmıyor. Makbuzu kesiyor, imzalatıyor, yenisini yazıyor. Lan! Polis 5 dakikada 600+ dolarlık ceza yazdı bana be. - Ya egzost gazından zehirlendim galiba, bari ambulans çağır … çekici çağır dedim. Santim sallamadı lavuk, çekti gitti. İndim arabadan (harbiden zehirlenmişim) biraz kustum çimenliğe, sonra bir telefon bulup önce çekiciye, sonra da sendika’yı aradım. Biraz gecikeceğim dedim avukata, adam doğal olarak sordu .. niye diye. Kabaca anlattım. - Bırak arabanı, atla bir taksiye gel … temizlenme, olduğun gibi gel. ..aha! Dediğini yaptım, beni kir ve kusmuk içinde alan bir taksiye binip sendika’ya gittim. Avukat ana holde karşıladı. Hemen bir iskemleye oturtup resimlerimi çektiler, ceza makbuzlarını aldılar ve sendikanın yeminli avukatı önünde (bir çeşit noterlik kurumu) ifademi aldılar. Ambulans ve çekici istediğimi özellikle belirttim (ifademde) ardından hastaneye gittik. Orada kan tahlili, oksijen verildi vs.vs. raporumu aldılar ve “şimdi git,biz seni ararız” dediler. …akşam vardiyası? Diye soracak oldum … sorun değilmiş, hallederlermiş. Bir başka taksiye (hastanede biraz temizlenmiş olduğum için bu defa fazla kasmadan) atladım .. hurdacıya gittim. ATM’den para çekip üzerine 75 dolar ödeyerek Pacer’i hurdaya çıkarttırdım (ve hurda belgesini aldım) sonra da trenle eve döndüm. Cepte cidden para kalmamış, Manhattan macerası beni resmen sıfır’a düşürmüş … başım dönüyor, hala midem bulanıyor ve leş gibiyim. Yattım uyudum. Birkaç gün sonra sendika’dan onay geldi, akşam mesaisine geçtim. Efendi gibi 17.00’da iş başı yapıyor ve gece yarısına kadar çalışıyorum. (böylece artık gündüzleri de ayrıca limanda kaçak olarak çalışabiliyor,eve para getirebiliyordum) Yani halimden görece mutluyum, burs karşılığı mecburi hizmetim bitsin diye bekliyorum. Sonra avukatlar aradı … postaya bir çek vermişler. Benim adıma başvuru yapıp belediye’den tazminat istemişler ve daha ileri gitmeden ön duruşmada anlaşma sağlanmış. Kendi komisyonları ve mahkeme masrafları düştükten sonra payıma düşeni de bana yollamışlar. Çek yolladılar da … kaç para ki o be? …sonra çek geldi. Auwww …. 22.000USD … Auwwww ve de auwwww. Yakınlarda bir yerde olsam o polisi öpecem, o derece yani J …peki Kaan o para ile ne yaptın? Ne yapıcam abi? Gidip araba aldım … hem de Lincoln TownCar (Cadillac’ta çalışırken…muHAHAHA)
    1 puan
  36. 1,5 sene önce garantiden değiştirdim şuan hepsi sağlam. Gevşeme bile yok. Makinayla söküp takmak zarar veriyor sanırım bunlara bişey olmadı ama. Amacı parlak ve güzel görünmesi, herhangi bir işlevi yok.
    1 puan
  37. Kapaksız bijon alıp onunla değişeceksiniz görüntü olarak bir şey değişmeyecek. Er-ol oto'da mevcut ben de oradan alıp değiştim
    1 puan
  38. eee kaç yıldır sinek avlıyorsunuz
    1 puan
  39. Şuan yaşadığım süreci aktarayım.Şubat ayı başında Focus için opsiyonlu sipariş verdik. Satış temsilcisi araç Mart Ayında üretilecek Nisan nın ilk haftası teslim ederiz dedi. (Navigasyonlu araçlar Mart Ayında üretilecek dedi özellikle)Aracı bir kaç bayiden teklif aldığımda da aynı yanıtı almıştım. St. Mart ayının ilk haftası aracın üretimden çıktığını söyledi. Biraz şaşırarak. Gemi vs. Derken geçen hafta araç otosana inmiş. Benim süreç çok mu hızlı işledi yoksa St. nin verdiği bilgiler mi doğru değildi bilemiyorum. Sıkıcı olan tarafı Otosan ile bayi arası 15dk mesafede pazartesinden beri bayiye gelmesi için bekliyoruz.
    1 puan
  40. aratırsanız bir başlıkta bulabilirsiniz. ama yazayım. doğrudur; pasta boyayı inceltir ama yılda 3-5 kere yaptırılmaz zaten gerekte yok..uzun süre veya hiç yaptırmamış olan bir kere yaptırsa yeter. cila ise; arabayı çok güzel yıkatın, kapı kolları v.gibi yerlerdeki suyu hava ile atsınlar. cila yerine gidene kadar kurur zaten. bir kova su ile ben tekrar arabayı baştan silerim. bezin bayağı kirlendiğini görürsünüz, böylece temiz bir kaporta elde edersiniz. taş vurukları varsa rütüş yaparsınız. boyayı sertleştirici(hardener-akripol tavsiye edilir-akzo nobel ürünüdür) ile kararsanız 5 dk da cila atabilecek kadar kurur.. şu küçük scotch brite tarzı süngerin sarı tarafı ile cila yapılır. her seferinde 1-2 parça cilalanır-kaput-çamurluk vb. cila sürüldükten 1-3 dk içinde pudramsı bir hal alır. o hale gelir gelmez, microfiber tüylü bir bezle silinir..tüm araba bittikten 30 dk sonra mümkünse yeni bir temiz bezle tekrar kabaca bir daha silin, çünkü yağlımsı yüzey toz tutar silinmezse.. unutulmaması gerekenler. bazı cilalar kaporta üzerindeki siyah plastk aksamda leke yapar. hemen nemli bezle temzilenmeli. üzerinde "no white residue" gibi ibare olanlar siyah aksamada sürülür. silecek kollarına sürmeyin boyası zamanla kalkıyor. amaç çok titiz olmaksa cilaları 3 e ayırabilirsiniz. boyası sıfır olanlar için, 4-5 yaş üzeri olanlar için, ve yıpranmış olanlar için. elbette hepsi bir diğeri için kullanılır ama boya yıprandıkça daha koruyucu özellikli olanlarla yapılsa iyi olur. yada en baştan koruyucu özelliği fazla olanla yapılır. size kalmış. ben kapı kolları seviyesinden aşağıyı koruyucu özelliği fazla olan "hard shell" dediğimiz cila kullanırım. üst tarafa siyah yüzeylerede kullanılanlardan. 1- koruyucu yıpranmış boyalara: sert cila çabuk kurur erken silinmezse kol kası yapar http://www.n11.com/turtle-wax-original-liquid-wax-boya-koruyucu-cila-P13873305 eğer siz pasta yaptırmayacaksanız daha koyu formatlısını alın..biraz bastırarak uygularsınız..sünger yerine bez yada üstübü kullanın.. http://www.n11.com/turtle-wax-hard-shell-shine-car-wax-pasta-cila-P15061811 2- normal kullanım için: http://www.n11.com/turtle-wax-sealer-wax-titanyumlu-boya-koruyucu-cila-P14885953 ben 40 tl ye aldım, aramak lazım: http://www.n11.com/3m-performance-finish-maxboya-koruma-cilasi-39030-P21460089 ** kimileri slikon içerir diye belirtiyor, kimileri slikon içermez diye özellikle belirtiyor. ben doğal olan carnubua içerikli, slikonsuz cila tercih ediyorum. 3- bu üründe sıfır boyalara uygun(-tamamen sentetik- ne slikonlu nede carnabua lı) veya ilk ciladan sonra yenilemeye çok uygun. 30 dk ayıran isterse her 3 ayda bir uygular.. en az 10 kere cilalar arabayı.. http://www.n11.com/turtle-wax-synthetic-liquid-wax-sentetik-likit-cila-seti-P15287028 siyah plastik ve kauçuğa uygun.. 4-arabayı her yıkatmadan sonra hızlı cila uygulayabilirsiniz. yıkmacıya yanınızda götürün..yıkama bitince püskürtülür ve araç kurulanır..cilalı yüzeyin gerçekten etkili kalmasını sağlıyor.. sonax ınki iyi değil http://www.n11.com/turtle-wax-wax-it-wet-hizli-cila-P13873303 ** hava kirliliği ve deniz kenarında oturanların yılda 2-3 kez, normal şartlarda yılda 2 kez yapılsa, iyi olacağı üretici tavsiyesidir.. kolay gelsin okuyanlara
    1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.