2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız
×
Liderlik Tablosu
Popüler İçerikler
26-04-2015 tarihinde, tüm alanlarda en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor
-
2 puan
-
2 puan
-
Tamer'in koreli bakkal'a attığı kazıktan haftalar sonra evde oturmuş yaklaşan super bowl için 9,999 taksit ile aldığımız JBL projeksiyon tivi'yi seyrediyordum ki O.Ç.Tamer arz-ı endam etti. O Tamer ki ömrü hayatında iki taş parçasını üst üste koyup namus'u dairesinde bir kuruş para kazanmamış, bildiğiniz çakaldır ... heyecanlanmış. - parayı vurucam olm! ...diye tepiniyor. ...merak ettim tabi? - ne oldu? ... diye sordum. Birileri ile tanışmış, adamlarda epey bir miktar "kaçak" italyan malı ayakkabı (hepsi marka ... santoni, scrosso vs. ...alayı el imalatı) varmış ve bunları satmak istiyorlarmış. Bunun da Falls'ta (New Jersey'in dışında bir mekan ... Tinton Falls) eskiden tanıdığı bir hatun varmış, bu hatun oradaki ayakkabı outlet'inde çalışıyormuş. ...elemanlar buna kaçak ayakkabıları gösterince Tamer o hatunu aramış ve ondan bilgi almış. - sen ne anlarsın ki ayakkabı işinden, vardır bi bityeniği ... bulaşma! ..dedim ama sallamadı, herifin gözünü para bürümüş. - olm elemanlar çiftini 100-150 dolara veriyor, outlet'te ise etiket fiyatı 350-400 dolar ... adamlardan malı alıp orada satıcam. Paraya para demiycem ... diye tepiniyor. - ee? benden ne istiyorsun...diye sordum. Arabamı istiyormuş, ayakkabıları alıp N.J'ye götürecekmiş. Pek gönüllü olmadım tabi, çünkü Tamer adı üzerinde O.Ç ... ona güvenilmez ki ... ama herif bir kere yapışmış yakama. Bırakmıyor ... - Al be al ... Allah belanı versin diye anahtarları attım kafasına, çektirdi gitti. Akşam oldu, Tamer ortalıkta yok ... gece boyu da eve gelmedi. Sabah oldu ... işe gidiyorum ... herif yok. İşe gittim, oradan çıkıp okula uğradım, eve geldim .. üzerimi değiştirdim ... çıktım ... eleman yok ... hatun ile takıldım ... eleman yok ... eve döndük, vurup kafayı uyuduk ... eleman yok. Tamer o hafta sonu (super bowl h.sonu) çıktı ortaya. Bana 50 dolar attı. - araba aşağıda, depoyu fulledim ... arabayı da yıkattım. Bu da kira bedeli. ...vay be ... herif harbiden bulmuş parayı. Baktım cebinde bi tomar dolar .. hem de nakit. - naaptın be? ...diye sordum. Elemanlardan almış ayakkabıları, götürüp satmış. Eski hatunu ona yardım etmiş, iki dakikada okutmuşlar malı. - ee? dedim - şans yüzümüze güldü olm, şimdi Atlantic City'e gidiyorum ... kumar masasında parayı ikiye - üçe katlıycam. - olm kumarhaneye karşı oynanır mı? sen malmısın? seni katlarlar orada ... dedim ama sallamadı, çekti gitti. bana ne? ...haybeden 50 dolar almışım ... onu da hemen aşağı inip bookie'yi bulup (evin altındaki bar'da) Ram's'a yatırdım. Nasıl olsa para haybeden gelmiş, Ram's'ta 1,5/3 veriyor ... kazanırsam cebim biraz para görecek (kazandım) kaybedersem de nasıl olsa o para haybeden gelmiş (O.Ç.Tamer'in parası) havasındayım. Ben o pazarı evde maç izleyerek ve leşlenerek geçirirken Tamer 'de doğu yakasının kumar cenneti Atlantic City'de barbut atıyordu. Bilin bakalım ne oldu? (sonuçta) ... Ram's kazandığı için bookie'den paramı aldım, pazar akşamını suratımda bir gülümseme ile geçirdim ve pazartesi günü Tamer eve kuruşsuz geri döndü. ...bütün parayı kumarhane'de bırakmış, eve geri dönüş tren parasını bile kız arkadaşı ödemiş ... o derece sıfırlamış yani. - salla, bir kaç parti daha ayakkabı satarsın ... gene para kazanırsın! ...dedim. - nah satarım! ... diye cevap verdi? - neden ki? meğer Tamer kumarhane'de sadece kar ettiği miktarı değil, elemanlardan aldığı ayakkabıların ana parasını da, yani sermayeyi'de tüketmiş. - bana 7-8.000 verirmisin? elemanlara o parayı atarsam bana daha fazla mal verirler ..demez mi? - ya bi s*kt*r git ... diyerek kesin şekilde tersledim bunu. Tamer'e değil borç vermek, ona topal eşeğimi bile emanet etmem. - iyi be... bulurum bi çaresini, zaten o d*ll*m*lar beni nereden bulup çıkartacak ki? - olm .. akıllı ol, herifler seni yakalarsa ezerler ... dedim ... ama sallamadı tabi. ...aradan günler geçti. Tamer 5.caddede dandik ipek kravat satıyor, east side'a gidip turistlere harita ve I Luv N.Y t-shirtleri falan kakalıyor. Sonra bir telefon çaldı. - alo? Arayan riverside hastanesi ... dandik bir halk kliniği/travma merkezi. Dediler ki burada biri yatıyor ve sizi yakını olarak bidirdi. - eŞŞedü??? atladım gittim tabi ... bir de baktım ki bizim O.Ç.Tamer acil serviste yatıyor. Bunu bir dövmüşler, bir dövmüşler ki ... efsane! Elemanın kafa olmuş diyarbakır karpuzu kadar, gözleri öyle kapanmış ki önünü göremiyor, ağzı ... burnu kırılmış. ...bunu yakalamışlar, iyice bir dövmüşler ... sonra da soyup ayakkabısız, pantalonsuz, donsuz acil servisin önüne atmışlar. - gece burada kalacak, sabaha kadar beyin sarsıntısı falan geçirmezse yollarız. ...dediler. ...gittim baktım, bizim eleman bitmiş, tek taşa dönüyor. - ölecek mi? ...dye sordum (bi umut işte) - yok ölmez ama epey bir yatar, sonrasında da belki estetik ameliyat gerekir ...demezler mi? (bkn.pıFFF) ...bastım gittim eve. Sabah işe gittim, akşam üzeri de evden giyecek bir şeyler alıp hastaneye yollandım. Baktım Tamer ölmemiş, onun taburcu işlemlerini yaparlarken elemanı giydirdim ... ondan arta kalanları arabaya koyup eve bastım. Bunu yatırdım ... yatış o yatış ... eleman arada ona bıraktığım noodle'ı falan yemek ve ç*ş* kalkmak dışında başını yastıktan havalandırmadan belki on gün yattı. On gün sonra kalktığında da yüzü Godzilla gibiydi ... dişleri kırık, burnu kırık, kaburgası çatlak ... her tarafı hala çürük. ...ama artık konuşabiliyor. - ne oldu? ...ayakkabıcılar meğer "ciddi" abilermiş ... ve bir gün bu tezgahı kapatıp eve dönerken bizim elemanı kaldırmışlar. Bir güzel dövüp önüne adisyonu koymuşlar ... bizden aldığın malın bedeli bu, haftada şu kadar para ve o para için de bu kadar faiz ödeyeceksin. Ödemezsen, ödemeyi geciktirirsen bu defa da bacaklarını kırarız ... demişler. ...auwwww sonra aklıma geldi... - sen böyle adamları tanımazsın, ben de tanımam ... peki sen bu "ciddi" abiler ile nasıl tanıştın ki? ...ne dese beğenirsiniz? - Mr.Kim bizi tanıştırdı. başladım gülmeye ... ceton bende anında düştü tabi. ... olay şu şekilde gerçekleşmiş. Mr.Kim Tamer'den nefret ediyor. Ondan intikam alması lazım ... ama nasıl? Eleman bizim O.Ç.Tamer'in karakterini (ya da karaktersizliğini) çözmüş ... bu zaaf'tan faydalanmaya karar vermiş. Tamer'e gitmiş ve demiş ki ... - ben seninle barışmak istiyorum, seni para kazanacağın adamlar ile tanıştırayım ... sen de bana kötü davranmayı bırak. Tamer bunu kabul etmiş (bkn.aşırı ve nedensiz kendine güven) ve Mr.Kim'in tanıştırdığı -ciddi- abiler'in iş teklifine balıklama atlamış. Sonrası malum ... bizim eleman nefsine hakim olamadığı için işi batırmış (...ki zaten bu da Mr.Kim'in umduğu şeymiş) ve -ciddi- abiler de başlamış Tamer'i aramaya. ...eee? Mr.Kim Tamer'i tanıyor ... evinin yerini biliyor (üst kat) ...nerede işporta tezgahı açtığını falan hep biliyor ...tabi hemen almış -ciddi- abileri, Tamer'in yanına götürmüş ve abiler onu paketlerken de bol bol kahkaha atmış. ...vay be! İ**e Kore'liye bak ... adam resmen suikast planlamış. Eleman ile konuşuyoruz, adam gülmekten yapıp ettiklerini anlatamıyor, o derece eğleniyor yani. ...yalan yok ...ben de güldüm, sonuçta Tamer kendi kendini yakmış ne gülmeyecem ki? Hikayenin sonu : Tamer aylarca kazandığı her kuruşu -ciddi- abilere taşıdı, ta ki onlar "tamam, borcun kapandı" diyene kadar gık çıkarmadan çaldı - çırptı ve borcunu ödedi. Abiler ona öyle söylediği için Mr.Kim'e asla bulaşmadı (sıkıyorsa bulaşsın) ve arada sırada -sola dönülmez- işareti gibi duran burnu için (öyle yamuk kaynamıştı burnu) söylense de halinden pek şikayetçi olmadı. ...burnundan dolayı artık çok pis horladığı için o kış sonu başka eve taşınma kararı almış ve kararımı da uygulamıştım. Doğal olarak O.Ç.Tamer'i epey uzun bir süre görmedim ... bağlantımız kopmadıysa da epey zayıfladı ... ama bu ayrı bir hikaye tabi. Sonuç : Kore'li : 1 / Tamer : 1 ...kıssadan hisse = Rakibinizi asla küçümsemeyin.2 puan
-
ayarlar, wi fi ye tıklayıp, ağ adına uzun tıkla, ağı unut deyin, sonra tekrar bağlanıp, şifreyi girin..1 puan
-
Büyük ihtimalle ankara da oluruz. Sıkıntı yok. Hoop diyince kadro toplanır bizde1 puan
-
Haziran basinda Ankara'da olacagim. Sizlerde musait olursaniz gorusup tanismayi cok isterim1 puan
-
hocam al şu lastiği, milleti birbirine düşürdün burada1 puan
-
yeni nesil araçların bir çoğunda teyp artık birşeyler dinlemenin yanında araç ayarlarınında yapıldığı yer haline geldi. sanırım firmalar bunu insanlar sonradan dışardan teyp almasın diyede yapıyor. focus 3 oem teypleri incelemedim ama şöyle bir durum oluyor genelde. araç ayarlarının yapıldığı menüleri kumanda edebilmek için can-bus denen sisteminin kullanıldığı araca uygun yazılımı teyp çıkışında bir yerde takılı bir kutuya atıyorlar. bu kutu devreye girince ayarlara ve sanırım focus 3 teki sesli komut vs işlemlerini yapabiliyoruz, tabi sizin dediğiniz gibi biraz daha başarısız olabiliyor. pug araçta denemiştim. bahsettiğim kutuyu sökünce menüler çalışmıyordu. bu teyp konusunda focus 2 ve c-max taki sony sistemi unutamıyorım. tabi s40 Premium soundda aynı kalitedeydi. gerçi o araçları her yönüyle özlüyorum.1 puan
-
direksiyona 6/10demisiniz düşük puan olmuş biraz ben test ettim yeni mondiyi direksiyon gayet güzel 9/10 verirdim ben bagajida ince stepne ile 8/10 yaparız tuketimde pperformansli kullanıma göre cok iyi bence onada 9/10 verirdim1 puan
-
Şuan donanım seçimi çok karışık, panoramik cam tavan sadece HB için var, HB araçlarda dizel seçeneği yok falan filan bu Mondeo'yu almak istiyorum ama sanırım yıl sonuna doğru Euro6 olanlardan alırım Ecoboost'un yakıt tüketimi bu seviyelerde yani Euro5 ile sıkıntı olur ayrıca belki yıl sonuna doğru HB için dizel seçeneği gelir, kimbilir belki şu karşı dağlarda bir 1.5 TDCi otomatik HB Mondeo vardır1 puan
-
burhan bey'in eksik gördüğü donanımlara ek olarak, bagaj kapağında bulunan bir düğme ile bagajın kapanabilmesi, dokunmatik ekranı ayrıca bir butonla kontrol edebilmek(mouse pad veya mazda 3 deki gibi), elektrikli koltuklar, arka led farlar sw'daki gibi olmalı, dur kalk özellikli adaptive hız sabitleyici, ısıtmalı ve havalandırmalı ön koltuklar, arka spoiler, panoramik açılır cam tavan(sedan için), ön kol dayamanın focusdaki gibi kayar olması, 360 derece kamera sistemi aklıma gelenler. donanım olarak çok eksikleri var bence yeni mondeo nun. kişiselleştirme daha genişletilmeli ve genelden özele inilmeli..1 puan
-
Merhaba , Benim de aracımda kalkışta değil ama 1-2.vites geçişlerinde hafif bir sallama oluyordu(acemi sürücünün debriyajı hızla bırakması gibi) ,gördüğüm kadarıyla bazı kullanıcılar da bunun farkında ,aslında çok önemsenmeyecek bir durum ama sanırım yapısal bir konu "vites dişli,oran ve aktarma sistemi ile ilgili " Bu durum geçen ay yaptırdığım güncelleme ile oldukça azaldı ve dün de aks keçesinden kaçak tespit ettim ,en kısa sürede de bunu halledeceğim ,şanzuman yağ oranının ne ölçüde azaldığını bilmiyorum,bizim farkına varabilmemiz için bu sızıntı önce koruyucu keçeye damlıyor ve doyum noktasından sonra zemine damlamaya başlıyor,yağı yenileyince belki de durum daha da iyileşecek.. Söylemek istediğim konuya gelince Hill Holder sistemini off yapmanız güvenlik açısından pek sağlıklı değil ,bu aslında araçlarda opsiyonel bir özellik ve üzerine para ödenerek sahip olunuyor.Ayrıca bu sistem yanlış hatırlamıyorsam min%3 eğimde devreye giriyor düz bir ortamda çalışmıyor,çalışma prensibi de diğer sistemlerden farklı direkt arka diskler vasıtasıyla frenleme yapıyor (bazı araçlarda differansiyel veya şanzumandan kitliyor) Sonuç olarak durumu aracın karakteristik özelliği olark kabul edip alışmakta fayda var. Saygılar1 puan
-
...sosyalleşicez ya, malum bu aralar moda oldu. Dedik ki Pazar günü buluşalım, kahvaltı edelim sonra da Go-Kart'a gideriz, eğleniriz. Yaw falan dedim ama ısrar büyük ... peki. Ülen diğer Ford bayileri ile sosyalleşsem ne olcek, sosyalleşmesem ne olcek? ...zaten beni sevmezler ki (ben de onları sevmem...ayrı) Neyse... Gittik sahilde kahvaltı yaptık, sonra da atladık arabalara Topkapı'da (kapalı alan) yeni açılmış (o zaman yeniydi, hala duruyor mu bilmem) mekan'a toplu olarak geçtik. Saat erken, pazar günleri 12,00'de açıyorlarmış ama mekan sahibini tanıyor bizim arkadaşlar, adam kıyak çekmiş (sağolsun) bizim için erken açmış. ...ee? daha iyi ... biz bize cartlıyacaz işte Getirdiler kaskları ... birer tane kask seçtik, arabalara geçtik. Millet biniyor go-kart'a, çalıştırıyorlar ... gidiyor. ...gidiyor da ... ben binemedim ki alete. Yahu alet ufacık, ben de kocaman bi herifim. Bacaklarım sığmıyor, dizlerim çenemde. Hadi bacaklarım sığdı ... kıçım sığmıyor be. Fiber koltuk iskeleti yanaklardan kasmış, göyya oturuyorum ama popom mindere değmiyor ki ... elemanın biri geldi, omuzlarımdan bastırıyor aşağı ... pOp ettim, koltuğa oturdum. ...oturdum da bu defa da sırtım/omuzlarım sığmıyor. 41 numara ayakkabıya 45 numara ayak sığdırıyor gibiyim. ...neyse Garip bir şekilde ... tarif etmek gerekirse at -şeyine- kelebek konmuş gibi bindim gok-kart'a, çalıştırdılar. Gaza bastım ... ıHHHHH 5 beygirmidir nedir? Alet çim biçme makinesi hızı ile gidiyor (benim altımda) 120 küsur kiloyum, eziyorum go-kart'ı ... eşeğin sırtına binmiş fil misali go-kart'tan garip sesler geliyor ve max. hızım 5km/h'i aşmıyor. ...aşmıyor ama diğerleri öyle değil ki! Elemanlar ufak - tefek, sırım gibi ... pis herifler yanımdan Uno'dan yol çalan Ferrari misali geçiyor. Spin atıyorlar, virajda yanlıyorlar ...ben ise çuf-çuf tramvay misali sağ şeritten ufak ufak gidiyorum. Serdar diye bir eleman var (kulağı çınlasın) bayiler arasında en sevmediğim kişi ... neden bilmem o beni seviyor (en azından öyle söylüyor) ...defalarca belirtmişim -hislerimiz karşılıklı değil, ben senden zerre hazzetmiyorum- demişim ama eleman sallamıyor, nedense kanı ısınmış bana (zevksiz adam) ... bu Serdar yanımdan her geçişte, yani bana her -tur- takışında niHaHoHo falan yapıyor, yani dalga geçiyor. Genel olarak insanları sevmem ama o durumda Serdar'dan ekstra hoşlanmıyorum ... go-kart yürüse onu virajda sıkıştıracağım, belki arka çaprazdan vurup go-kart'ını devirecek ve onun arabanın altında kalmasını ve boynunu kırmasını sağlayacağım ama ne mümkün? ..benim alet yürümüyor ki? Ülen yere inip tek ayağımın üzerinde seke-seke gitsem büyük ihtimal ile daha fazla hız yaparım. ...demek ki başka bir çare bulmak lazım... ama ne? Sonra "ceton" düştü ... bir yandan gidiyorum, bir yandan da bunun gelmesini bekliyorum. Gözüm arkada ... bir baktım bu geliyor ... gene kahkahalar atıyor ... niHaHoHo falan diyor. ...tam yanımdan geçerken uzanıp bunun go-kart'ın takla barını yakaladım. niHaHoHo sırası artık bende ... Serdar önce uyanmadı ... alet yanlıyor, gaza basıyor ama ilerleme yok. - Ne oluyo be? ..sonra bir baktı ki beni de çekiyor - bıraksana be! - ne bırakıcam ya ... niHaHoHo sırası ben-de artıkkkkk Öyle yapışmışım ki bunun arabaya, kurtulamıyor bir türlü. Biraz debelendi, baktım döndü elime vuruyor. Neymiş onu bırakcakmışım ... nah bırakırım. Kasıyorum arkadaş ... bı-rak-mam ... kaynak ile bile sökemezsiniz ... o derece yani. ...sonra dedim ki ... dur buna bir pislik daha yapayım. Taaaaa şirdenden çektim b*lg*mı ve tükürüğü ağzımda toplayıp tüm gücümle Serdar'ın suratına tükürdüm. Elime vuruyor ya ... tükürüğü yiyince afallayacak tabi. ...en azından plan bu! Unuttuğum nokta kafamda -KASK- olduğu ... ufak bir detay işte. ...attığım o efsanevi tükürük kask vizörünün (camının) içinde patladı ... şaşırdım, parmaklarım gevşedi ... Serdar kurtuldu ve bir niHaHaHo çekerek uzadı gitti. Önümü göremediğim için ben de yolun kenarındaki lastiklere yapıştırdım. İşletmecinin elemanları geldi, beni aletten çıkarmaya çalışıyorlar ama nafile. Kıçım koltuğa sıkışmış ... şarap şişesindeki mantar gibi resmen yerime kaynamışım. ...üç kişi koltuk altlarımdan tutup çekerek beni aletten çıkardığında resmen bir PAT sesi çıktı desem bilmem inanır mısınız? Kolum yanmış (sonradan bepanten sürdük ... itişip kakışırken egzost'a falan dokundum her halde) kıçım çürümüş, kaskım tükürük içinde ... ben de s*ç*r*m go-kart'ına havasındayım. Koştum start noktasına, orada 10 kiloluk bir yangın söndürücü var ... adamlar -aman- diyene kadar kaptım yangın söndürücüyü attım kendimi piste. Gelene veriyorum karbondioksit itkili köpüğü, spin atıp dağılıyorlar .. etrafı y.söndürücünün sis'i kaplamış ama o gün o saate kadar eğlenmediğim kadar eğleniyorum. Mekan sahibi ve köpük yiyen arkadaşlar aynı fikirde değil tabi (niye? ... ne güzel eğleniyorduk aslında) aldılar elimden yangın söndürücüyü, pisti falan temizlediler. Mekan sahibi ile de biraz tartıştık ... o gazla hafiften atar yapınca adam hepimizi kapı dışarı etmez mi? ... hehehehe ... bi ara kavga çıkartalım dedim ama bayi arkadaşlar benim tersime -efendi- tipler. - saçmalama, yakışık alır mı öyle şey? ...dediler. gözüm kesse gene kavga edicem de bunlar bana el vermez ki ... delikanlılık yapıcaz diye on kişiden dayak yemenin de alemi yok. Ben de gidip Serdar'ın arabasının kapı koluna iş*d*m ... maksat ödeşme olsun tabi. Anlayın nasıl içimde uhte kalmış ... ...öyle bir Pazar eğlencesiydi, o biçim sosyalleştik işte (zaten o zamandan sonra bir daha toplanıp birlikte aktivite falan da yapmadık ... acaba neden?)1 puan
-
Bende gerçek bir hikaye anlatayım...bizim içeride namaz niyaz dışarıda hertürlü numarayı yapan örnek bir arkadaşımız var yanına Avustralyalı nerden tanıştıysa bende gördüm adamı çünkü kangrulu bir anahtarlık banada verilmişti.Boynunda madalyon şu bizim süha özgermi(bkn.güzellik yarışmalarında yanında sülünlerle poz veren) gibi birisiydi...Neyse bunlar seyahate çıktılar bir müddet sonra döndüler...Ne getirdin dedim ancak kendimi dedi...Sus ve dinle dedi...O ortamı bilen arkadaşla birlikte Taylanda gidiyorlar neyse otele yerleşiyorlar ve akşam otel altlarında işte çalışan kadınlar kızlar ve ladyboy(trans) ların sıra sıra oturduğu biryere gidiyorlar seçiyorlar iki kişi eğlenecekler oturuyorlar sohbet falan kadınlardan biri mavi haplardan uzatıyor bizim arkadaş bilmiyor kart zampara iç iç bende kullanıyom deyince içiyorlar ikiside odalara çıkılıyor.Bizim arkadaşa eleman masaja başlıyor işte sonra işaret diliyle sen bana yap diyor tam yapmaya başlayınca oda kararıyor birden küt...film kopuyor..uyandm diyor oda dönüyor koridora omuz vura vura çıkıyor neyse arkadaşının odaya kapı açılmıyor...resepsiyonu çağırıyorlar içeri giriyorlarki amcam uzanmış yatıyor neyse zorla uyandırıyorlar...ortada ne pasaport ne cüzdan ne para ne telefon hiçbirşey yok...polis te çağıramıyorlar suç olduğu için bunlar birşekilde para pasaport şubu halledip dönüyorlar...Evdekinler soruyorlar ne getirdin buba bize diyeyaww diyor cok pahalıydı zaten türkiyede var ondan almadım...İşte böle eğlenmek isterken bende demiştim iyiki buz dolu küveytte uyanmadınız...Teşekkürler Baba emeğine sağlık...yani gerçek ve oluyor böyle şeyler...1 puan
-
1 puan
-
Sub-Sahara (kabaca: Sahra Altı) gavurlar! Sahra çölünün güneyindeki "araplaşmamış" Afrika'ya böyle diyor. Aslında bu terim genelde Kuzey-batı bölgesi, yani Nijerya - Nijer - Burkina Faso - Gana - Togo - Moritanya vs. için de kullanılıyor. Anlayacağınız Afrika'nın genelinde görülen karmaşa terminolojide de yerini almış. Vize'mi almışım (sanki oralarda kalmak istermişim gibi bir de vize uygulaması koymazlar mı? ....komiksiniz be!) ...üstüne benim gariban -sarı- defteri de mühürletmişim. Sarı defter ottan - b*kt*n yerlere gidiyorsanız yanınızda olmazsa olmaz bulunmalı. Ateşli Humma, Dizanteri , Uyku Hastalığı, Malarya, Tifo , Kolera vs.vs. özellikle Batı Afrika/Sub-Sahara bölgesi bu hastalıkların kol-kola girip sınır tanımadan halay çektikleri bir coğrafya. (bkn...tey-tey-tey çeken virüsler) THY ile Akra'ya (Accra) uçacağız, orada bir gün mola ... ardından kuzey/kuzey batı'ya topuk. Bize Akra'da katılcak olan arkadaş ile birlikte Abidjan'a uğrayacak (Fildişi Sahili) ve Abidjan'dan sonra da gene kuzey'e Monrovia'ya yöneleceğiz. Akra'dan Abidjan 500km falan, oradan da Monrovia 1,000km kadar çekiyor. Dönüşte Abidjan'da aracı bırakacağız, THY Akra'dan kalkıp önce Abidjan'a uğruyor, sonra da İstanbul'a uçuyor ... haybeden 500km daha yapmaya gerek yok. ...öyle de yaptık. Uçuş millerini kullanarak bizim -ezik- biletleri upgrade ettirdik, pilotun az gerisine kurulup koca k*çl*rımızı deri koltuklara serdik ve İstanbul'dan Akra'ya efendi gibi uçtuk. Premium yolcusu olduğumuz için gümrükten hızlıca geçip kendimizi dışarı, havalanının köhne binasının kapısında bizi bekleyen arkadaşın yanına hemencecik attık. ..hoş beş, bavul yerleştirme vs. sonrasında laguna'ya geçip (Akra'da bir bölge) DNR'da masa kurduk ... DNR her ne kadar ismi -kitapçı- gibi olsa da aslında bir Türk restorant'ı ... günde 20 saat, haftada 7 gün açık ve sub-sahara'da iş yapan her türk o mekanı bilir. O derece yani. Evden uzakta ev yemekleri + beleş wifi ... DNR bilinmez mi? Ne yaparız? Nasıl yaparız? falan diyoruz ... bir yerli şoför ve Akra'da ki bağlantımız ile birlikte tek araç ile çıkmaya karar veriyoruz. Abidjan'da iki kamyon ile buluşacağız, gemi ile Fildişi Sahiline gelen mallar ile birlikte Liberia'ya gidilecek. Gece'yi Akra'daki kanka'nın evinde geçirip sabah erkenden L.Cruiser'e doluşuyoruz ve çok geçmeden Akra arkamızda kalıyor. Aracı Philip (yerel bağlantı) kullanıyor, muhabbet edecek çok fazla bir şey de olmadığı için burnumu cama dayıyor o bildik (...ve sevdiğim) Afrika'yı seyretmeye başlıyorum. Kabile renklerine bürünmüş kadınlar yol kenarında meyve, sigara, masa örtüsü, duvar saati ve tütsülenmiş bir şey eti satıyorlar ... her kavşak seyyar satıcılar ile dolu. Biz de biraz muz alıyoruz ama fazla yemiyorum, yeşil muz'a abanırsan motor conta yakar ... tecrübe ile sabit. ...en iyisi şişe suyu + cigara. Öyle devam ediyorum. 2,500km yol normal koşullarda hiç br şey değil, kassanız bir günde yaparsınız (Türkiye'de) ama mekan Afrika olunca konu değişiyor ... o coğrafyada 2,500km bir hafta'da demek olabilir, bir ömür de. Gana sınırında pasaport kontrolüne fazla takılmadan geçiyoruz, pasaportların içine konan 10USD yol barikatının kolayca kalkmasını sağlıyor, çıkış damgası alıp geçiyoruz. Fildişi tarafında da transit vizesi ve damgası alıyoruz, bu defa 50USD buharlaşıyor ve o buhar pasaportlarımıza vize+damga olarak geri dönüyor. ...yeniden seyyar satıcılar, trafik ve bozuk yollar. Telefonda arkadaşlar ile konuşuyoruz, konteynerleri yüklemişler ... bizi bekliyorlarmış. İyi diyoruz, akşama orada oluruz. Kötü yol kalitesi, Afrikalı şoförlerin berbat direksiyon kontrolü ve sıfır aydınlatma nedeni ile kara kıta'da özellikle geceleri yolculuk yapmak akıl karı değil, ama biraz abanıyor ve hava karardığında Abidjan'a ulaşmış oluyoruz. - İyi geldik be... diye birbirimizi tebrik ediyoruz. Ibis'te konaklayıp (evet orada da Ibis var) sabah TIR'lar ile buluşuyoruz. Cruiser önde, epey yaşlı ama hala faal durumdaki TIR'lar arkada yola çıkıyoruz. Kuzey batı'ya doğru gittikçe yol kalitesi kötü'den berbat'a doğru yöneliyor ve kimi zaman ortalıkta yol falan da kalmıyor. Allahtan Philip bu rota'yı bir kaç kere kat etmiş, ileride gene yol başlıyor diyor ... nerede? diye soruyoruz ... eli ile ileriyi işaret ediyor. - İleride işte ... Fildişi kısmen güvenli, Liberia'da ise bitmek bilmez iç savaşlar arasında arada sırada yaşanan o aldatıcı sükunet durumu var ... ama Afrika'da sınırlar görecelidir ... hele ki kabileniz veya geçim kaynaklarınız sınır tarafınca bölünmüşse. Haritalar çizilirken kabileler, etnik ve/veya dini yönelimler göz ardı edilerek dümdüz çizgiler çekilmiş. Kabile bir tarafta kalmış, otlaklar ve su ise karşı tarafta (ya da tam tersi) veya bir etnik grup kendini A ülkesinde çoğunluk, B ülkesinde de azınlık olarak bulmuş ... hala süren onca yerel ve iç savaşın en önemli nedenlerinden birisi bu işte ... berbat çizilmiş sınırlar (en azından ilk 5'e girer) Doğal olarak Liberia sınırına doğru ilerlerken hafiften geriliyoruz. Sınırın öbür tarafında gene b*kl*k başladıysa öğrenmek istiyoruz ama bunun pek verimli bir yolu da yok. Gidince göreceğiz işte... Liberia sınırında bizi kötü haber bekliyor. Sınır görevlileri kaçmış ... Fildişi tarafında araçları park edip askerler ile konuşuyoruz ... bir gün önce silah sesleri gelmiş, sonra bakmışlar ki sınırın Liberia tarafında asker/gümrükçü kalmamış. ...durum biraz netleşene kadar bekleme kararı alıyoruz. Araçları fildişi ordusunun kendi araçlarını tuttuğu duvarla çevrili avlu'ya çekip (toprak duvarlar) karakolun arkasındaki café'ye yerleşiyoruz. André ... café'nin sahibi - işletmecisi ve şefi bize kırık dökük ingilizcesi ile biraz daha bilgi veriyor. Mel ve Kru'lar arasında "hayvan hırsızlığı" nedeni ile çatışma çıkmış. Mel ve Kru'lar bölgedeki etkin kabileler ... iş büyümesin, sonradan hükümet suçlanmasın diye sınırı kapatıp askerleri geri çekmişler. - Bir kaç gün bekleyin, belki de bir hafta ... her şey normale döner... diyor. Normal ile kastettiği ne bilinmez? Ama kendimizi ve malzemeyi kabileler arasındaki bir çatışmanın ortasına atmayı düşünmediğimiz için öyle yapıyoruz. André konuk sever bir evsahibi ... bizi, bizden de öte yanımızdaki dolarları pek seviyor. Mangal yapıyor ve Fildişi'li askerleri de mangal'a davet ediyoruz. Yanlarında bolca bira getiriyorlar ve birlikte kafa çekip keçi eti pişiriyoruz. ...hala beyaz adam'dan çekiniyorlar, çekinmiyor olsalar da nasıl desem? saygı ile yaklaşıyorlar ... ama buzları kısa zamanda kırıyoruz. Bizim -kasan- tipler olmadığımızı kısa zamanda fark ediyorlar. Günler kısa zamanda rutin'e oturuyor. Akşam hamakta (cibinlik gererek) uyuyoruz, André zaten café'nin arka tarafında ailesi ile birlikte yaşıyor. Kahvaltıyı hazırlıyorlar, hep bilikte karnımızı doyuruyoruz bazen karakol'dan da askerler geliyor. André'nin karısı küçük tatlı mısırları acaip güzel pişiriyor ve bende onları pek seviyorum. Günün geri kalanında André'nin radyosundan haber ve müzik dinleyerek café'de takılıyoruz. Genelde king atıyoruz, bazen de uyukluyoruz. Akşamları topluca yemek ve içki, kimi zaman biraz hoş vakit geçirmek isteyen -yerel- misafirler de uğruyor ... takılıyoruz işte. beşinci günün sabahı Liberia'lı askerler görev başı yapıyor ... ortam sakinleşmiş (görece) fırsat bu fırsat diyerek André ile vedalaşıyor, fildişinden çıkış yapıp pasaport içine konan -destek- belgeleri ile birlikte sınırı geçiyoruz. Teoride Monrovia'ya kadar önümüzde ki yol açık ... Philip "iki günde gideriz" ... diyor ... "ya da üç" ama en fazla "dört" Yol çalılıklar arasında kimi zaman görünüp kaybolan bir çizgi .... akşam olurken bir yol kenarı istasyonunda konaklıyoruz ... varillerden el pompası ile mazot alıyor ve 5 dolar karşılığı tutulan bekçilerin korumasında geceyi orada geçiriyoruz. - bekçi diye tuttuğumuz bu elemanlar bizi soyarsa ne gırgır olur di mi? ... geyiği dönüyorsa da elemanlar sağlam çıkıyor. Soyulmuyoruz. Yolculuk hadisesiz devam ediyor, sırası ile önce ilk TIR, sonra da ikinci TIR arıza yapıyor. Neredeyse yarım günü onları yeniden faal hale getimek için çalışıyor ve ikinci günü de bir başka istasyon'da geçiriyoruz. Teneke bir baraka'da, mangalda pişirilen ve tülben ile süzülen kahve'yi içip (acaip lezzetliydi) bolca KOV sürünerek cibinliklere sarınıyor ve yeniden arabanın içinde uykuya dalıyoruz. ...sonunda Monrovia. Kent 25 raunt boyunca dayak yemiş boksör gibi. Yıllar süren iç savaşın izleri her binada, her köşe başında kendini gösteriyor. Kent girişinde bizi bekleyen elçilik görevlileri ile buluşup (Koruma Polisleri) onların peşine takılıyor ve İç İşleri bakanlığına gidiyoruz. Monrovia'da elçiliğimiz yok (o tarihte...şimdi var mı bilmiyorum) Abidjan oradaki haklarımızı da takip ediyor. Elçilik kaleminden iki görevli bizden önce gelmişler,onlar ve bakan yardımcısı tarafınca karşılanıyoruz. Bakanlığın kademesinde TIR'lar boşaltılıyor ... yedek parçalar indirilip depolara kaldırılıyor. Ufak bir teslim töreni yapıyor ve teslim/tesellüm belgelerini imzalatıyoruz. Bakan yardımcısı elçilik görevlilerini akşam yemeğine çağırıyor (bizi davet etmiyor ... aman cennet canımıza minnet) TIR şoförlerine paralarını ödüyor Cruiser'e atlayıp Santa Ana'ya (kent merkezine yakın) gidiyoruz. ...su kötü kokuyor olsa da günler sonra yıkanmak ne lüks bir şeymiş be! Gece otel'de kalıyor (güvenlik nedeni ile...) ve sabah olunca yeniden Cruiser'e doluşuyoruz. Artık yanımızda tempomuzu düşüren TIR'lar olmadığı için güney'e yolculuk çok daha hızlı ... üç günde geçtiğimiz yolu bir tek güne sığdırıyor ve akşam olurken André'nin mekanına kapağı atıyoruz. ...eleman bizi kırk yıllık dost gibi sarılıp sırtımıza vurarak karşılıyor ... hemen mangal yakılıyor, bir keçi boğazlanıyor ve biz de hamaklarımızı geriyoruz. Sabah André bizi "gene gelin!" diye uğurluyor ... mecbur kalmazsak gelmeyeceğiz tabi ... deli mi s*kt* bizi? Ama hakkını vermek lazım, André iyi bir adam ... onun kulağını iyi çınlatacağım kesin. Cruise bizi Abidjan'a bırakıp Akra'ya doğru yoluna devam ediyor ... bize de otele yerleşmek, bir gece sonra gelecek THY uçağına kadar 24 saat boyunca dinlenmek ve bol bol banyo yapmak kalıyor. ...mallar (hibe) teslim edildi, kimse yaralanmadı - ölmedi - mal kaybedilmedi ... iş programından bir kaç gün sarkma oldu ama Afrika standartlarına göre bu hiç bir şey değil ... medeniyete (neredeyse) attık kapağı, THY bizi eve götürecek ... daha iyisi can sağlığı be!! ...di mi? :)1 puan
-
Superchips bu işe kafa yoran dünya genelinde bir marka. Btg maslakta Türkiye distribütörü. Çoğu arabada direk OBD üzerinden laptopa bağlanarak yapılabiliyor mesela vw grubu araçlarda öyle. Ama Ford Volvo ve birkaç markada ECUnun yerinden çıkıp bluefin enabled yapılması lazım. Yani bu işleme açılması lazim güvenlik duvarı gibi düşünebilirsiniz. Btg maslak servisin anlamayacağını söyledi ama ne kadar doğru bilemiyorum. OBDden yapılan araçlarda servis direk anliyormuş. Sizin ECUnuz superchips arşivine kaydediliyor ve ingiltereden merkezden distribütöre superchips yazılım emaili geliyor. Merak edip baktım 113 kb kadar Zaten tamami değilmiş bir kısmı. ECUya yüklenince sadece montaj kalıyor, garip bir şekilde ECU sol sis farinin tam arkasinda çok sağlam değil yeri dikkat edin mantarlara Buarada DPF iptal edilmiyor. Çünkü soft bir yazılım ve bende sürekli redline kullanan biri değilim. Montajdan sonra direk marşa basıp teste çıktık. Herhangi bir uyarı ışığı falan yok. İlk testte dikkat ettiğim 2000 devirden sonra bir tam anlamiyla patlamayla çok çok belli bir hızlanma var. Rolanti 2000 arasi ayni gibi. O da sprintboosterla hallolabiliyormuş. Onuda haftaya bir test edicem beğenirsem alicam. 0dan hızlı kalkmak isterseniz patinaj kaçınılmaz oluyor tabi. Başka herhangi bir sorusu olan varsa bildiğim kadariyla cevaplamaya çalışırım. Videoyuda sağolsun Yakup editledi. 2. ve 3. vitesde hizlanma gerçekten iyi sizi tatmin ediyor az da olsa artış %15 gibi 4 ve 5 de fark %5 kadar hissediyorsunuz 314 torku ama pekde fark yok. Unuttuğum birşey varsa ekleme yaparım Sonuç olarak benim gibi kullanan biriyseniz yani sadece o ekstra güç ayağım altında olsun unutayim ama basincada stock hali gibi olmasın daha hızlı olsun yaptırın kesinlikle ama hızı çok seviyor ve benzinli arabadan geliyorsaniz yaptırmayın. Illaki ekstra beygir ve torkun aşınma hızı ve ömüre etkisi vardır. http://youtu.be/TSzzWnNzYn01 puan
-
4:24 . andan itibaren bakınca, önden tasarım bende bir cazibe uyandırmadı. hatta yeni pejo 301 gibi bir motor kaput tasarımı olmuş.. içindeki yenilikler, yeni motorlar, süspansiyon vb geliştirmeler bence tasarımından daha çok ön plana çıkıyor.. bu arabanın borcu olmasa, 1.5 150 bg lik eb f3 ü düşünürdüm.. İngiltere sitesine bir bakayım neler var yok..eklenmiş mi siteye1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
Focus Club Türkiye
Bu sitenin işleticisi, bu sitede yer alan bilgi, yazı ve makalelerin doğrudan veya dolaylı olarak kullanılmasından dolayı oluşacak zararlardan sorumlu tutulamaz. Kaynak gösterme kuralına uymak şartıyla, bu sitede yer alan yazı ve makalelerin belirli bir kısmına atıf yapılmasına, link verilmesine izin verilmektedir. Kaynak (canlı link) gösterilmeden yapılan alıntılara ise izin verilmemektedir. Sitemiz, hukuka, yasalara, telif haklarına ve kişilik haklarına saygılı olmayı amaç edinmiştir.