Jump to content
2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız ×

Liderlik Tablosu

Popüler İçerikler

30-07-2015 tarihinde, tüm alanlarda en yüksek itibara sahip içerik gösteriliyor

  1. Daha önce bu başlıkta yazışmıştık ve ben Peugeot'nun yeni nesil araçları ile ve özellikle 308 ile orta sınıfta rekabetçi olabileceğine inandığımı yazmıştım. http://www.focusclubtr.com/topic/4974-peugeotdan-değişik-bir-soluk-yenilenmiş-308/?page=1 Genelde Fransız araçlarına antipatinin farkındayım, belki bu duygu zaman zaman haklı gerekçelere de dayanıyor olabilir. Ben yine de Fransızların son yıllarda önemli ilerlemeler kaydettiklerine inanıyorum ve olabildiğince ön yargısız yaklaşmaya çalışıyorum. Bütün bunları niye yazdım? Çünkü geçen hafta sonu medikal direktör olarak görev aldığım Boğaziçi Rallisinde bana görev aracı olarak bir Peugeot 308 tahsis ettiler. Kırmızı, eHDi 1.6L 120 PS, EAT 6 ileri şanzımanlı, Allure donanım paketli ve ek olarak cam tavan ve Sport Pack bulunan ve sanırım satın alma maliyeti 90Bin TL dolaylarında olan bir araç. Üç gün boyunca tanıyıp değerlendirecek kadar kullandım ve sonucu baştan yazayım: Çok da başarılı buldum... Dış tasarımın zevk meselesi olduğu tartışılmaz, ama eski konuda da yazdığım gibi Peugeot tuhaf çizgilerinden vazgeçerek genelde hoşa gidecek, dengeli, uyumlu, gözü yormayan, tanıdık görünen bir tasarım dili kullanmış. Güncel pek çok araçtan esintiler bulmak mümkün olsa da özgünlüğü yine de çok etkilenmemiş. Tasarım aynı zamanda işlevselliği de dikkate almış, çevre görüşü rahat, pencereler yeterince geniş ve iç mekan ferah, bagaj da yeterli. Belki arka koltuk mesafesi biraz eleştirilebilir, ama Golf'ten dar olsa da Focus'tan farklı değil. İşçilik düzgün, tüm açılır kapanır kaporta parçaları tok bir sesle, güven verir şekilde ve sağlamlık hissi uyandırarak yapıyorlar bu işlevlerini. İç mekan açık renk döşeme ve sade orta konsol sayesinde çok ferah. Oturma pozisyonu iyi, koltuklar önde mükemmel, arkada da yeterli. Malzeme kalitesi de başarılı, rahatsız edici hiç bir unsura rastlamadım. Kokpit tasarımı da eleştiri alsa bile özgün ve farklı, bu nedenle birkaç kelime yazmaya değer. Direksiyon küçük, kalın, altı düz ve ele iyi oturuyor. Ben bayıldım. Üzerinde ses sisteminin kumandaları var, kolay kullanılabiliyor, yalnızca çevirmeli gömük düğmeler biraz alışma gerektirir görünüyor. Gösterge paneli yukarıda konuşlanmış, seviye olarak görmeyi kolaylaştırsa da belli konumlanmalarda direksiyon simidi gösterge panelini kısmen perdeleyebiliyor, nitekim bende de öyle oldu, fotoğrafta da görülebilir. Bununla yaşanır mı? Bence evet... Devir saatinin tersten yükselmesi güzel olmuş. Vites kulakçıkları direksiyon simidine değil de sütuna sabitlenmiş, ki bu bence çok doğru ve gerekli bir şey. Normalde kulakçıklardan kullanırken direksiyon turu bir uçtan bir uca 1-1.5 tur değilse kulakçıkların beraber dönmesinin hiç anlamı yok, çünkü eliniz sürekli yer değiştiriyor ve vites değiştirmek için neredeydi diye aramaya başlıyorsunuz, halbuki sabit olunca yeri belli. Bol virajlı yollarda sürekli kulakçıklardan kullandım ve işlevsellik mükemmeldi, şanzıman da öyle ama o sonra. Orta konsolda hemen her şey büyük ekrandan kontrol ediliyor, navigasyon dışında menü düzeni akıcı, kolay kullanılabilir ve anlaşılabilir planlanmış, zorluk çekmedim. Ben her şeye rağmen bu kadar çok veri içeren büyük ekranların sürüş esnasında kullanımının düğmelere göre daha dikkat dağıtıcı olduğunu iddia edenlerdenim. Orta konsolda ekran dışında dikkat çeken bir ses düzey düğmesi var. Ayrıca araç çalıştırma ve otomatik el freni düğmeleri var. Sport Pack olunca buna bir de basmalı "Sport" konum düğmesi ekleniyor. Daha önce de yazdığım gibi araçta pozisyonu ayarladıktan sonra çevre görüşü, aynalar dahil, çok rahat ve sürüş konumu başarılı. Bundan inip Focus'a binince ilk anda tabuta girmiş gibi oldum ve hayret ettim. Donanımda geri görüş kamerası da olunca park sorunu da olmuyor. Akıllı asistan sistemleri olarak bir tek kör nokta uyarı sistemini fark ettim, başka ne vardı bilemiyorum. Kullanılan motor 1.6L 120 PS 8 süpablı pek öne çıkan özelliği olmayan ve dikkat çekmeyen bir motor. Ancak çalışması sessiz, devirlenmesi ve ivmelenmesi çok başarılı, hem düşük hem yüksek devirde canlı ve tüketim olarak da üzmeyen bir motor, yani Focus'un yeni dizelinden pek geri kalacağını düşünmüyorum. Genel olarak aracın ses izolasyonu da başarılı, motor ve yol sesi düşük, rüzgar da kabul edilebilir düzeyde. Motor EAT 6 ileri otomatik şanzımanla çok uyumlu çalışıyor. Şanzıman ise çok başarılı, bekletmeden, sarsmadan vites geçişlerini tam olması gerektiği gibi yapıyor ve akıcı sürüşe izin veriyor. Hele kulakçıklardan manüel olarak kullanılırsa keyfi bir başka oluyor, geçişler son derece hızlı ve dinamik kullanımda hiç üzmüyor. Araç kullanılan yeni modüler teknoloji ile 12XX kg civarında olunca bu motor/şanzıman bileşimi ile dinamik ve rahat bir sürüşe izin veriyor ve pek güç eksikliği hissedilmiyor. Gelelim Sport Pack'e, baştan yazayım müthiş eğlenceli, daha çok bir Playstation oyunu gibi. Devreye alındığı zaman, motor gaz pedalı tepkimesi artıyor, vites karakteri değişiyor, daha yüksek devirde değiştirip, gaz kesildiğinde kompresyonda tutuyor, gösterge paneli kızarıyor ve ortadaki ekranda motor gücü, turbo basıncı ve tork değer hem sayısal hem grafik olarak görülebiliyor, dilerseniz dört yönde G değerini de verebiliyor. Direksiyon da sertleşiyor ve tepkisi artıyor. Ama en ilginci motor yapay bir ses üretiyor ve bu çok başarılı, adeta üst düzey bir spor araba kullanıyormuşsunuz hissi veriyor ve çok ama çok keyifli. Kısacası o sevimli dizel aile arabası adeta bir GT araca dönüşüyor. Yapay mı? Evet. İnandırıcı ve etkileyici mi? Kesinlikle. Kısıtlı zamanda amatörce bir video ile yansıtmaya çalıştım, sonuna doğru sesi açarsanız ne demek istediğimi daha kolay anlarsınız. Gelelim süspansiyona, konfordan ödün vermeyen sertlikte. Üzerinde 225/40-18 lastikler vardı. Küçük engebelerde haliyle dar yanağın etkisi fark ediliyor, ama genel anlamda kullanımda konforlu ve sarsmıyor. Hızlı sürüşte de hemen hiç yatmayan karoseri, iyi ayarlanabilen direksiyon ve geniş lastiklerle çok güzel ve hızlı viraj dönüşlerine izin veriyor, genel karakter olarak da arkası hafif bir his veriyor, küçük kopmaları da ESP kolaylıkla toparlıyor. Ben çok keyif aldım ve genelde Focus'un o neredeyse nörotik denebilecek direksiyon tepkilerine göre daha dengeli ve kolay sürülebilir buldum. Frenlerde de eleştirecek bir durum yok, kolay ve iyi dozlanan frenler sert frenlemelerde de kendini bırakmıyor ve ABS'ye ihityaç duymadan etkili yavaşlama sağlıyor, lastiklerin etkisi burada da olumlu. Görev bitip Focus'uma döndüğümde açıkcası motor gücü dışında bana cazip gelen bir yanı olmadığını fark ettim. Biraz buruk bir veda ve yeniden buluşma oldu. Birkaç görselle de süsleyelim...
    11 puan
  2. Baştan yazayım, bu başlıkta basit ve sihirli etki gösteren kolay bir uygulama ile motor gücünün arttığından falan bahsetmeyeceğim. Daha önce değişik başlıklarda ele aldığımız Superchips, Sprintbooster ve KN 57S-4000 hava filtresi uygulaması ile ilgili deneyimlerimi paylaşacağım. İlgili başlıklar: Şimdi gelelim konuya: 1.6 Ecoboost sahipleri genelde aracı seçerken öncelikle performans beklentisi ile tercihlerini yapıyorlar demek yanlış olmaz. Gelin görün ki bu motorun kullanıldığı Kuga, Mondeo, C-Max ve Focus modellerinin hiçbirinde çarpıcı bir performans oluşmuyor. Rakipler 150 PS ile benzer performansı elde edebiliyorlar ve sanki EB beygirleri yarış atından çok sütçü beygiri havasında koşuyorlar. Focus'ta iyi ivmelenme değerlerini fabrika verisi olarak duyurmuş olsalar da bunu gerçek hayatta yaşamak belki bir iki istisna dışında hemen hemen hiç mümkün olmadı. Hatta aracı ilk kullananlar acaba yanlışlıkla 125 PS modeli mi test ediyoruz bile demişlerdi. Diğer bir söylenti de 150 PS olan motorların geldiği ama 182 PS diye satıldığı yönünde idi, tabii aslı yok ama hissiyat böyle işte. Bu motorun göreceli verimli olduğu tek model ise Fiesta ST, ama o da memlekette yok. Ben de 2011 Ekim'inden beri 1.6 EB HB kullanıyorum, aslında pek de severek kullanıyorum ama itiraf etmem gerek ki motor zaman zaman benim yaşıma uygun tonton amca tadında gelebiliyor. Beklenti mi yüksek, belki... Ne yapılabilirleri araştırmış olmama rağmen tembellikten pek bir uğraşa girmemiştim. Ama zaman içerisinde yapılması gerekenleri ittire kaktıra da yaptım sonunda. İlk aşamada bir arkadaşın zoruyla o zaman için hesaplı sayılabilecek bir fiyata Sprintbooster almış ve takmıştım. Yukarıdaki bağlantıda o zaman yazdıklarım bugün de hala geçerli, aynen alıntılıyorum: "Sonuçta siz 2 cm bastığınızda 4 cm basılmış gibi voltaj üretilmesine ve motorun bu nedenle beklediğinizden fazla tepki vermesine neden oluyor. Ve evet dikkatli okuyanlar bunun bir aldatmaca olduğunu hemen kavramışlardır. Yani bu aleti takana kadar az basacağına çok bas olsun bitsin. Pratik düşüncede öyle, gel gelelim kullanmaya başladığınızda fark ediyorsunuz ki gazı tam köklemeden hızlı ivmelenmek istediğiniz takdirde istenilen oranda güçlü ivmelenmeyi sağlamak için biraz çekingen basılıyor, yetmedi biraz daha derken süre uzuyor, halbuki Spintbooster devredeyken dokunduğunda fırlıyor. Bu bağlamda gaz pedalı hızlandırıcısı tabiri yanlış değil, çünkü aynı akımı üretmek için gaz pedalında yarı yarıya basıyorsunuz ve vakit kazanıyorsunuz. Teoride buna dudak bükmek ya da omuz sallamak olası ise de pratikte özellikle ara hızlanmalarda ve sollamalarda bu müthiş etkili oluyor. Ve aracı kullanan kişi gerçekten 180 BG varmış gibi "hissediyor"! 0-100 değerini etkiler mi? Etkiliyorsa bile önemsiz bir ölçüm düzeyinde olur.Ama trafikteki kıvraklığa hissedilir bir katkısı var olumlu yönde.Sonuçta gücünüz artmıyor, ama gücü kullanma şekliniz değişiyor. Şehir içinde 1.kademe, yani yeşil mod son derece yeterli, şehir dışında kırmızı mod şahlandırıyor. Peki yakıt tüketimi? Bu aletin tüketim üzerinde doğrudan etkisi yok." İkinci aşamada duyarlı bir arkadaşın hediyesi olarak elime ulaşan KN 57s-4000 hava filtre setini taktım. Sanırım bayram arifesi idi, demek ki iki hafta falan olmuş. Set filtre kutusu kapağı ve filtre elemanından oluşuyor. Kapak normal kutu kapağının yerine tam oturuyor ve kolaylıkla değişiyor. İki farkı var, birincisi daha tatlı bir bombe ile filtre etrafında hava sirkülasyonu sağlanıyor, ikincisi normal kapakta olan lammeller bunda yok, dolayısı ile hava türbülansa uğramadan kolay akıyor. Filtre elemanı da standart kutu içi KN filtreden farklı, şöyle ki silindirik filtrenin manifolttan uzak kısmında kauçuk bir kapakla korunan ve içerisinde ayrı bir minik konik filtre barındıran bölümü var. Filtreyi yerine takıp buradaki kauçuk kapağı çıkartırsanız küçük bir açık filtreniz oluyor, sonuç: Ekstra hava girişi ve ekstradan ses. Fotoğraflarda anlatmak istediği daha kolay anlaşılır, ama kapak ve filtre yerleri ters olmuş, ona göre bakın lütfen. Yani sonuçta montaj sorunsuz, 10 dakikada bitiyor, kauçuk kapağı da çıkartıp konsoldaki kolçağa attık mı tamam. Şimdi çalıştırıp yola çıkalım bakalım bir test edelim. Beklenti düşük, zaten hediye geldiğinden hüsran olmayacak, düşüncelerimi zaten daha önce ilgili konu başlığında dudak bükerek yazmıştım. Ama üzgünüm ve mahcubum, çünkü bilmeden uygun bir yerimden uydurmuşum. Filtre popometreye göre dramatik etki gösteriyor, en kolay şöyle anlatabilirim: Beşinci viteste gazladığınızda dörtte gibi hızlanıyor. Ağzım kulaklarımda 4-5-6-5-4-3-4-5-6, doyamıyorum, frene bas yavaşla, gaza bas hızlan, arabayı sanki yeniden yarattılar (tamam abartı oldu), hissiyat aynen böyle. Seste ise tok bir homurtu ekleniyor, dikkatli dinlemezseniz pek fark etmezsiniz, ama duvara yakın veya arabaların arasında cam açık seyir halindeyseniz turbonun her türlü aykırı sesini duymak mümkün, velhasıl keyfime diyecek yok. İki haftadır şaşkınlığım devam ediyor. Sıra geldi üçüncü aşamaya, motoru daha rahat nefes alır hale soktuk, biraz da beygirleri kamçılasak mı? Zaten iş icabı Istanbul'a gideceğim. Uy şeytana... Telefona sarılıp BTG Maslağı arıyorum. Murat Faralyalı ile telefonda tanışıyor ve 21 Haziran için randevulaşıyoruz. Filtreli haliyle 110 km/h ortalama ile 6 saatte Antalya - Istanbul yapmışım, daha ne istersin be adam diyeceksiniz ama kaşıntı tuttu mu durmuyor ki. Sonuçta randevu saatinde buluşuyoruz Murat Beyin kurumsal kimliği vurgulayan disiplinli ve ilkeli çalışma biçimi etkileyici, asla maceraya girmeyen bir firma ve izlenimim kesinlikle güvenilir oldukları yönünde. Benim arabanın akıl hafızası okunuyor, İngilizlere gönderiliyor onlar da 20 dakika sonra sokma akıllı programı gönderiyorlar ve arabaya kopyalanıyor. Çıkıyoruz test sürüşüne, bende gene beklenti pek yüksek değil. Çünkü superchips son zamanlarda verilerini elden geçirdi ve ek olarak 20 PS ve 44 Nm kazançtan bahsediyor. Ancak bu sonuçlar yanlış okunmasın, araç 200 PS olmuyor, maksimum kazanç 3500-4000 dd arasında. Trafikten biraz arınmış yolda gazlıyoruz, 1 hemen bitiyor, 2 ne olduğunu anlamadan geçiyor, 3'te sert ve hırçın bir ivmelenme var, bu 4'te de aynen devam ediyor. Genelde 2000-2500 dd civarında arkana pek de yumuşak olmayan bir tekme yiyorsun ve bu 4000-4500 dd'ya kadar devam ediyor, sonrasında daha az abartılı bir ivmelenme ile devam ediyor. E güzel, kesinlikle hissedilir bir fark, hatta pek güzel, bir daha basıyorum, gene aynı asabi araba, ooo bu olmuş deyip dükkana dönüp keyif çaylarını içip sohbet ediyoruz. 1.0 için özellikle etkili bir programdan da bahsediyor. Tüketim etkisi var mı derseniz, kesinlikle artmadı, ama azaldı da diyemem, ama sağ ayağıma şu sıralarda pek güven olmuyor. Hediyesi resmi fiyat 1650 TL, ben indirim aldım, burada yazmanın etik olmayacağını düşünüyorum. Sonuçta artık arabam 182 PS derken göğsümü gere gere ve hatta biraz şişinerek söylüyorum, çünkü bu gücün varlığını hissediyorum. Sihirli formül yok, ama yöntem belli. Sürüş keyfinden hoşlanan, yolu araba kullanmak için fırsat bilen sürücülere kesinlikle öneririm.
    7 puan
  3. 29 Temmuz itibariyle Windows 10 güncellemesi dağıtılmaya başladı. Rezervasyon yaptıranlar arasında da uzun kuyruklar oldu tabi, hala alamayanlar da var. Ancak bize sıra gelecek diye tabiki beklemeden yapıştırdım Dün 3 bilgisayara sorunsuz bir şekilde yükledik. Windows 7, Windows 8 ve 8.1 yasal sahipleri ücretsiz olarak yükseltme yapabilecekler ve 1 ay süreyle eski sürümlerine dönüş yapabilecekler. Yükleme süreci biraz uzun sürüyor. Bir de aktivasyon sorunları nedeniyle Windows 8.1' geri dönüş yapmak zorunda kaldım meğerse sorunlar yoğunluktan kaynaklanıyormuş. Şimdilik herşey güzel. Masaüstü ekran görüntüsü şöyle Kısaca yükseltme sürecini anlatayım. Eğer rezervasyonu yaptırdıysanız, Windows arka planda sistem sürücüsünde $Windows ~BT diye bir klasör oluşturup yükseltme dosyalarını buraya sinsi sinsi yüklüyor. Ben sabırsızlandığım için net bir rakam veremem ama sanıyorum 3,5 GB kadar bir alana ihtiyaç duyuyor yükseltme için. İndirme işlemi tamamlandığında bildirim ile uyararak kurulumu başlatıyor. Tabi siz beklemeyeceğim derseniz, Microsoft'un sitesinden Media Creation Tool denen dosyayı indirerek de kurulumu sağlayabilirsiniz. Bu dosya aynı zamanda CD ve USB'den başka bilgisayarlara da kurulum yapmayı sağlayan ISO' da oluşturabiliyor. Eğer yükseltme değil de temiz bir kurulum yapmak isterseniz o kısım biraz daha çetrefilli. Detayına girmiyorum ama ilgilenen varsa yardımcı olurum. Masaüstü bilgisayarımda kurulum 30-45 dk arasında sürdü, dizüstünde ise konfigürasyon daha iyi olmasına rağmen bu süre 1 saate kadar çıktı. Tabi burada en önemli faktör, HDD'nin devir saat hızları. Windows 10'da en önemli yeniliklerden biri sanıyorum Edge. İnternet Explorer'ın yerini alan tarayıcı ile sanıyorum Microsoft en sonunda modern tarayıcılarla aynı dili konuşmaya başlamış. Henüz yeteri kadar deneyimleyemedim. Bir başka önemli konu, en azından PC'ler için, metro arayüzden biraz taviz vermiş. Başlat menüsü daha kullanışlı olarak Başlangıç'taki yerini almış. Benim için önemli bir diğer konu o Windows 8'de metro arayüzü ile harmanlanmaya çalışan ayarlar ve kişiselleştirme gibi kısımlar tek parça haline getirilmiş. Atıyorum yeni bir kullanıcı eklemek için metro arayüzü ya da denetim masası diye bir şey yok. Yeni ayarlar ekranı var. Bu güzel. Bunun dışında; -Cortana, Win 10'un sanal asistanı, hani şu Apple'da muadili Siri olan şey, daha çok mobil kullanıcıları ilgilendirecektir. -Çoklu masaüstü desteği oldukça iyi aynı anda birden fazla ekranda çalışmanız, sonra kaldığınız yerden devam etmeniz mümkün, -Tarih, saat, mail arayüzleri güzel, hesap makinesi yenilenmiş. -Güncelleme ve Güvenlik seçenekleri biraz daha oto kontrole alınmış gibi görünüyor ama biraz kurcalarsanız yine müdahale etmek mümkün. -Skype ve OneDrive yüklüyor, kullanıcı tercihine bırakılmayan uygulamalara ayar olduğum için açar açmaz sildim Şimdilik aklıma gelenler bunlar.
    2 puan
  4. Vuruş açınız nedeni ile hava yastıklarının açılması gerekirdi, zaten açılmışlar. Sağ Airbag büyük olduğu için (litre bazında) daima camı içeriden kırar, ön göğüs zarar görmemiştir. Sağ airbag üzerindeki kapak ile birlikte geliyor ... airbag değişiminde toparlanır. Kaput ve tampon değişecek, ön tampon iç parçası ve belki de sağ şase ucu değişecek, sağ çamurluk kasmıştır (büyük ihtimal ile) o düzeltilecek ve boyanacak ... kasma nedeni ile sağ ön kapı ağzı ezilmişse işlem orada da tekrarlanacak. Sağ şase kolunun da (araç söküldüğünde bakmak lazım) kontrol edilmesi şart. Ama esas hasar Mercedes'te ... sol aks, gitmiş ... darbe büyük ihtimal ile şase'ye işlemiştir ve motor beşiği kesin hasar almıştır. Sol ön çamurluğun altında Westinghouse ve ABS ünitesi var ... var oğlu var. Karşı tarafın işi hem uzun sürecek, hem de epey masraf açacak. Tavsiyem elinizdeki tutanak ve karşı tarafın trafik sigorta poliçesi ile aracınızı servis'e çekip işlem başlatmak olacak. Mercedes'in trafik sigorta şirketinin eksperi aracınıza bakmak için geldiğinde mümkün ise yakınlarda olun ve aracınızın hasar listesine -ikame- parça yazmamasını sağlayın. Yaklaşık 10k+ tutacak olan hasarınızın tamamının sigorta tarafınca ödeneceğinden eminim ama yukarıda da belirttiğim gibi -değer kaybı- konusunu ayrıca gündeme getirmeniz ve net şekilde talep oluşturmanız gerekiyor. ... yeniden büyük geçmiş olsun.
    2 puan
  5. İstanbul ilinin Anadolu! yakasına yeni taşınmışız, yaz günü ... durumu olan Kadıköy'lüler yazlığa falan gitmiş, olmayanlar da o zamanlar faaliyetini sürdüren Moda plajında falan takılıyor. Bıyığı henüz terlememiş Galata P*ç*'yim ama daha semtte kimseyi tanımıyorum, günün standarları ile "takipçi" sayım SIFIR. Galata'dan taşınmak istemiyorum diye arıza çıkarttığım için babam bana "SuS Lan!" hediyesi babında bi bisiklet almış ... kontra pedallı alaman harikası onunla tanıştığımda beş yaşında falan ama dert değil. Maarif mektebinin (bu günkü Kadıköy Anadolu...) karşı sokağındaki tamirci amca zinciri değiştirip jantları akord edince bisikletim çi-çekkk gibi oluyor. Şifa yokuşunun tepesine çıkıp salıyorum kendimi aşağı, yol dümdüz Kurbağalı dere'ye kadar (...ki Kadıköylüler ona B*kl* Dere der...) iniyor, sonra ani bir sol viraj ile salı pazarı istikametine ve yoğurtçu parkına doğru dönüyor. Yani zamanında fren yapamazsan ya park'a dalarsın ya da dereye düşersin ... ama yokuştan aşağı tam gaz inmek çok zevkli be abijim Arkadaş falan da olmadığı için manyak gibi günde 15,817 kere yokuşu tırmanıp Saint Joseph'in kapısının orada tribe giriyor, kafama göre bir geri sayım başlatıp 10 - 9 - 8 s*kt*r et, bas gitsin hesabı salıyorum kendimi aşağı. O zamanlar saçlarım var rüzgar ile ahenkle dans ediyorlar ve ben yokuştan aşağı sapsız balta gibi inerken kahkahalar atıp saçma salak naralar patlatıyorum. Bir gün, iki gün ... bir hafta .... eee? Yokuştan inmek zevkli de mahalle post apokaliptik havada. Bi ben varım etrafta gezen, bir de arada sırada karşılaştığım bakkalın çırağı. Eleman kendini mahalle esnafından saydığı ve de bana -arıza- teşhisi koyduğu için ona laf atsam da hiç cevap bile vermiyor. Kolunda sepeti, sırtında bakkal önlüğü ile kafasına göre takılıyor. Pedalı parmağın ucu ile düzeltip ters basarak bisikletin arkasını kaydırmak (kontra pedal bisiklet öyle fren yapardı) falan zevkli ancak belli ki olayı bir üst boyuta taşımak lazım ... ama nasıl? Cevap belli ... oyun kağıtları. Bizimkiler briç falan oynamayı seviyor, babam da yurt dışından -plastik- oyun kağıtları getirmiş. İki deste dandini bir kutuda ... kutular ise salondaki bardak - kristal dolabının alt çekmecesinde. Bisikletime ses efekti yapmaya karar veriyorum ve plastik oyun kağıtları bunun için biçilmiş kaftan. ... işlem basit aslında. Arka çatala tutuşturulan mandalın ağzına bir plastik oyun kağıdı takılıyor, jant döndükçe teller plastik oyun kağıdının uç kısmına vuruyor ve bisikletten resmen Vespa sesi çıkıyor ... muHAHAHA! Bir deste kağıt ve yeterince mandal ayarlayıp şifa yokuşunu tırmanıyor, kuZu'mu oyun kağıtları ile donatıp hızlı bir geri sayım ile -basıyorum gaza- ... sonuç MUH - TE - ŞEM beee! Tarrrrrrrrrrr diye ilerliyorum ve bana yüz vermeyen bakkalın çırağı -noluyo be?- diye dönüp bakınca ona -NaH- bile çekiyorum. Yokuşun altında vardığımda hemen yukarı dönmeme de gerek yok, düz yolda pedal basmak da çok zevkli ... etrafta kafa sevici bir Tarrrrrrrrrrr ile dolaşıyorum, işte kendimce eğleniyorum. Kötü haber şu ki bir oyun kağıdının genelde 10-15 dakikalık ömrü var ... bu sürenin sonunda kağıt bildiğiniz -hamur- halini alıyor, resmen dağılıyor. Ama sorun yok ki ... bende bir ton oyun kağıdı var ... di mi? 52'lik deste, joker ve destenin içinden çıkan briç+bezik puan tablosu'nun ağzına s*çm*m bütün günümü alıyor. Akşam üzeri eve dönerken mutlu, yorgun ve acaip eğlenmiş haldeyim. Hiç bir şey olmamış gibi hurdaya dönmüş oyun kağıtlarını kutusuna koyuyor ve kutuyu da aldığım yere, kristal dolabının altına özenle yerleştiriyorum. ...no piroblem! Günler sonra birden ve hiç bir ön belirti olmaksızın annemin saldırısına uğruyorum. Arkadaşları ile kağıt oynayacaklarmış ve kutuyu açtıklarında kağıtların halini görmüşler ... annem suçlunun kim olduğunun tabi ki farkında. Olayı kardeşimin üzerine atayım diyicem (...ilerki yıllarda işe yarayacak olsa da o an için bu seçenek yok, çünkü çocuk daha bir yaşında falan) yemiyorlar ... annem terlikle beni kovalarken bahçeye kaçıyorum. - ne yaptın kağıtlara? anlat dövmiycem ... - söz mü? ...tabi ki yalan. Plastik oyun kağıtlarını hangi amaç ile kullandığımı itiraf ediyor ve bi ton dayak yiyiyorum. Akşam mevzu babama intikal ediyor, ceza belli ... Nah Bisiklet! Benim kontra pedal bir yerlere gönderiliyor, ya da veriliyor ... bana da kurbağalı derenin kenarına gidip balıkların sırt üstü yüzdüğü siyah-gri suyu seyretmek kalıyor. ...bildiğiniz mutsuzum yani... O kontra pedal sahip olduğum ilk ve son bisiklet (motorsikletler hariç) benimle çok kalmış olmasa da onu hatırladığımda hala hafifçe gülümsüyorum dersem bilmem inanırmısınız?
    2 puan
  6. Vallahi zor soru. Bence alınır, en azından alternatif olur. 1.2 130 PS EAT Otm Allure ve Sport Pack 76.000 TL veriyor ki hemen reddedilecek bir seçenek değil. Daha güçlü motorla gelse ciddi ciddi düşünürüm.
    2 puan
  7. Şimdi ne deyim bilemedim, olmazsa ikisini bir hafta test sürüşü yapar fikrimi beyan ederim:)
    2 puan
  8. Merhabalar, benzine verdiğim paralar canımı sıkmaya başlayınca önceden de düşündüğüm fakat cesaret edemediğim LPG taktırmaya karar verdim. Forumda okuduğum genelde herkesin memnun kaldığı BRC'ye karar vermiştim. Mocan ve Mavidenizleri aradım fiyat bilgisi aldım 1800tl 9 taksit dediler. Mocandan randevu da aldım. (burda mocan otogazın hakkını vermek lazım telefonla randevu alırken ve iptal ettiriken bile memnun kaldım, gayet kibar anlayışlılar.) Sonra babam arkadaşının prins taktırdığını memnun olduğunu söyledi. Prins elbette güzel ama fiyat yüksek bir de mocan ve mavi denizler gibi iyi bir ustası olduğunu okumadım burda. Neyse hali hazırda şu anda devam eden kampanya var, Prins taktırana yat ipragazdan 150 tl hediye otogaz diye. Ustayla görüştük 2300tl fiyat verdi 150 tl de gaz hediyesini düşünce Prins silverline fiyatı 2150tlye geldi. 350tl 'lik fark prinse değer dedik ve taktırdık. Aslında taktırır taktırmaz forumda paylaşayım dedim ama taktırdım şu an çok memnunum/değilim demek mantıksız geldi. O yüzden tatil dönüşü yazmaya karar verdim. Yaklaşık 2000 km yol yaptım (taksitin biri bu ay çıkmış oldu ) Depoyu ucuza doldurmak ucuza yol gitmek gerçekten keyifli Bu açıdan keşke daha önce taktırsaymışım dedim. Malum hediye çek olunca genelde ipragaz aldım. klima sürekli açık (genelde 2.seviye de) bagaj dolu araba 4 kişi 100 km yolda 8 litre gaz tüketti. Bir defa ipragaz denk gelmediği için depoyu BP'de doldurdum o zaman ise 100 km yolda 7 lt gaz yaktı.Yolda genelde 120km hızdan aşağı düşmedim arada hızlandığım oldu ama çok uzun süre gitmedim. Devir saati 3000-3500 aralığındaydı. bazen 4000in üzerine çıktım ama dediğim gibi uzun süreli kullanmadım o devirlerde.Şehir içi test etme fırsatım olmadı şu an için. uzun yolda lt tüketimlerim bu kadar oldu. Belki aygaz,bp,shell vs gibi markalardan alsam gaz tüketimi değişecektir. Çekiş konusunda ise bence düşüş oldu, babama göre olmadı Düşük devirlerde aracın çekişi azaldı bence, yüksek devirlerde ise pek farkı yok gibi. Sonuç olarak tavsiye edermiyim lpg'yi evet ederim. Çekiş konusunda ise yine aygaz denemek istiyorum belki aygazda aracın çekişi bana göre artacaktır Montaj esnasında fotoğraf çekemedim, montaj ise gayet güzel oldu, enjektörler hariç görünen bir şey yok. Ustanın ECU'yu aküye koyması çok hoşuma gitti şahsen Akünün dışındaki plastik kapağı da usta çok güzel ayarladı ayrıca. Her şey yerli yerinde duruyor. Tank ise simit tank taktırdık. Silindir düşünüyorduk ama usta simit daha kullanışlı daha güvenli dedi. Simit tank için pişman oldum, çünkü hem bagaj yükseldi hemde yedek lastik kaldı ortada öylece. Bagaj yükseldiği için damacana sığmıyor mesela İnşallah sorun çıkarmaz uzun yıllar kazasız belasız bineriz. Ekleme: @Kubilay Yıldırımbayazıt arkadaşımıza teşekkür etmeden edemeyeceğim, onun brc my11 lpg dönüşümü paylaşımı sayesinde taktırdım, defalarca montaj fotoğrafına baktığım olmuştur foruma üye olan olmayan bir çok insanın o paylaşımdan bir çok şey öğrendiğine eminim. Bencil olmayıp, paylaşımcı olmak tanımadığın insanlara yardımının dokunması gayet güzel bir şeydir. Fotoğraflar:
    1 puan
  9. cem abi ortaya zehiri atmış... ortalık karışır yakında
    1 puan
  10. Bugün 15.000 km bakımına girdim 384 tl tuttu indirim falan yok ayrıca klimamda da hiçbir sorun olmadığı söylendi sorun çıkarırsa Aracın olduğu yerden ford euro servisi aramam söylendi şimdi Çalışıyor ama inşallah tekrarlamaz ayrıca ön tampondaki ziviti çıkaralım derken boyayı kaldırmışlar onların yıkamacısın yaptığını zannediyorum çünkü zivit lekesiyle oynanmış
    1 puan
  11. Tek tesellim çok bana ya da karşı tarafa bir şey olmadı. Ancak mal da canın yongası işte. O kadar çalışıp çabalayıp araç alıyoruz, birilerinin hatası yüzünden maddi kayba uğruyoruz. Hava yastıkları açılması yine çok dert olmayacaktı ama onlar patladı, ön göğüs komple yerinden çıktı. Bunların hepsi aracın olası satışında değerini düşüren etmenler. Teşekkür ederim bilgilendirmeniz için.
    1 puan
  12. Caponların dini yok, elemanlar kafalarına göre (eğer canları çekerse) din olgusuna kısmen yanaşıyor, kimi zaman da fikirlerini değiştiriyorlar. Biraz da alaycı bir ifade ile "Japon Shinto'cu olarak doğar, Hristiyan olarak büyür ve Budist olarak ölür" denmesinin nedeni de bu. Aslında Shinto'culuk tam olarak din'de sayılmaz, toplumsal geleneklerin ki bu gelenekler oldukça net ve kırılmaz/bükülmez cinsten hafif mistik karışım ile harmanlanması Shinto. Biz de gidip Shinto tapınağı görelim, olay'a katılalım tieytt! diyoruz ... en yakın ve en baba Shinto tapınağı (aynı zamanda en yenilerden birisi) Meiji. Bu imparator aynı zamanda Japonya'yı feodal düzenden çıkarıp batı'ya açan kişi. Hem saygı hem de konum gereği Meiji tapınağı acaip popüler. Metro'ya yollanıyor ve bu defa fazla kasmadan Meiji istasyonuna bilet alıyoruz. ... evet, tapınağın kendi metro istasyonu var. TaTaaa ... bir bakıyorum (gene) metro istasyonunda milleti itip kakan bi eleman var. Bir gün önce -dürtücü- elemana atarlandığım için bu defa onu dikkatle inceliyorum. Elemanın ellerinde beyaz eldivenler ve kolunda da Hugufuguyugumugu felan gibilerden bir şey yazan kırmızı kol bandı var. Sonradan öğreniyorum ki bu elemanların işi milleti itip - kakmak ve metro vagonlarının kapılarının çabuk kapanmasını sağlamakmış. ...hadi be! Ben de herifi dövme noktasına gelmiştim. Pardon ya Meiji'de inip yol seviyesine çıkıyoruz, kocaman bir giriş ve arkasında da nefis bir bahçe. Geleneksel kıyafetler giymiş caponlar ve tonla da turist dolu ortalık. Biz de hemen ortama ayak uyduruyoruz, özellikle ben -kerata- tribine bile giriyorum. ...ilgimizi çeken şeylerden birisi "Dua Duvarı" ...küçük ahşap kutular var, sana bir de kağıt veriyorlar. Dileğini kutuya koyup o kutuyu duvara asıyorsun ... sonra da dua edip gidiyorsun. Shinto rahipleri akşamları kutuları alıp duaları topluyor ve duan kabul olsun diye sana -destek- duası okuyor. Biz p*çl*k edip kağıdımıza "Bunu yazan tosun okuyana kosun" karalayıp kutumuzu tüm ciddiyetimiz ile duvara geri asıyoruz. Ağaçlar, meditasyon noktaları, shinto'nun prensiplerini anlatan rahiplerin atölye çalışmaları falan derken bir düğün kutlamasına denk geliyoruz. Genç çift geleneksel kıyafetlerini giymiş, bahçe de evleniyor. Klasik kıyafetler, şaşadan uzak ama güzel bir tören. Oturup töreni seyrediyoruz, gelin bembeyaz kukuletalı bişi giymiş, damat desen abi resmen samuray'a bağlamış. Davetleliler kocaman kırmızı şemsiyeler taşıyor ... kimonolar falan. Biri bizi de çağırıyor, davet'e icap etmemek olmaz. Gidip kalabalığa katılıyor ve acaip tezahürat yapıyor ... damat ve gelin içtikten sonra davetlilere de dağıtılan Sake'ye yumuluyoruz. Sake bildiğiniz eşek s*d*ğ* ama ne gam? Sonuçta beleŞ Sonra rahipler geliyor, kalabalığın arasına katılıp başlıyorlar milleti kutsamaya. Ellerinde tahtadan bi dalga var, mangal'da köfte çevrilen maşa'lar gibi bunlar. Millete orta karar bi tane çakıp (kafalarına) bir şeyler söylüyorlar. Biz de takılıyoruz elemanların peşine ... sanırım rahip bana ayar oluyor ... ben arada kafayı uzatıp napiyo bu be?!? gibilerden bakınırken rahip dönüp bana bir tane çakıyor (maşa'nın yan tarafı ile kesme indiriyor) p*ç* bak ya! - ne vuruyon be? ...falan derken bi tane daha çakıyor bana ... ulan! ... demeye kalmıyor bir tane daha ...! Eli de ağır be abicim ... anında kafam kırmızı şeritler halinde çiziyor. Dönüp davetlilere bir şeyler söylüyor, millet geberiyor gülmekten. - ne dedi? ...diye soruyoruz. - gaijin'in (yabancı demek) belli ki kafası kalın, üç kere vurmak lazım bunlara, ancak anlarlar! ....demiş ...bir duruyorum, sonra beni de gülme tutuyor. Eleman haklı abicim ... kafa harbiden kalın. - Sake .. Sake ... diyorlar, elime tutuşturulan eşek s*d*ğ*n* kafaya dikip gülmeyi sürdürüyorum. Gözüm şiş, kafamda tren rayı hesabı üç tane çizgi belirmiş. Lan! bu gezide ne kadar çok hasar aldım be
    1 puan
  13. 6-7 yaşlarındayken ilk defa Almanya'da kontra pedal bisiklete binmiştim, o zaman daha özelliğini bilmediğim için ilk ciddi daha doğrusu acı veren kazamı yaşamıştım, sert fren sonrasında dengemi kaybedip boyumu aşan ısırgan otlarının içine yuvarlanmıştım, işin kötü tarafı kısa kol tişört ve kısa pantolon giyiyordum ...
    1 puan
  14. Nasıl istersen. Ben Win 8.1 dosyalarını bile sildim. Artık geri dönüş yok
    1 puan
  15. Ben de oyunu birinci seçenekten yana kullananlardanım. Mondeo'ya o jant yakışır.
    1 puan
  16. @yakup çağatay Dns'i halledince konuyu paylaşabildim @kutluhan a - benzinle 2000km de kaç tl harcarım lpg de 2000km de kaç tl harcarımın hesabını yapınca lpg kaçınılmaz oldu benzinde yağ gibi gidiyordu, lpg de ise gaz tepkileri sertleşti sanki. ama lpg bujisini deneyeceğim belki o zaman tepkiler düzelir
    1 puan
  17. Garantiniz 6 ay içinde sona erecek. Eğer benzinin külfeti ağır geldiyse çok iyi yapmışsınız. Marka tercihini de doğru. Ama otogaz benzin kadar verimliği olmadığından çekişiniz eskisi gibi olamaz bence. Ancak alıştığınız için veya psikolojik olarak düzelir Güle güle kullanın..
    1 puan
  18. Dns disable Paylaşım için teşekkür ederiz o halde Güle güle kullanın ailecek.
    1 puan
  19. Geçmiş zaman, dar koltuk arasında şişen ayaklarımız ve saat farkından çorba'ya dönmüş beyinlerimiz ile Narita'nın nedense üretim/montaj hattına benzettiğim yürüyen yollarına tırmanıyoruz. Göz hattımda ki neredeyse herkesin suratında mutsuz bir ifade var, ya da fazlası ile kayıtsız. Sonradan üzüntü, sevinç vs. hisleri topluma açık mekanlarda (özellikle abartılı şekilde) ifade etmenin toplumda pek de hoş karşılanmadığını öğreniyorum. - Japonya'ya geliş nedeniniz? ... ulen niye gelicem? B*kmu var Caponya denen memlekette? Gümrük görevlisinin gözünün içine bakıp - Pleasure (zevk) Herif dalga mı geçiyorum diye bana bakıp pasaportumu damgalıyor. Capon topraklarına girerken vize almanıza gerek yok, uçakta form doldurup gümrük veznesinden 20USD karşılığı aldığınız pulu pasaporta yapıştırıyorsunuz o kadar. Bakıyorum evrakıma ... 30 günlük (tek giriş - çıkış) vermiş. Cimri p*z*v*nk, dandini ülkeni çantama koyup götürecem sanki. ...neyse! Kimi zaman yerin altına dalan elektrikli teron/metro karışımı bir şey ile merkez istasyona, oradan metro ile da kent merkezindeki Shinjuku'ya gidiyoruz. Daha doğrusu Metro'ya yatay geçiş yapıyor ve ilk golü yiyiyoruz. Olay şu ... LAN! Bilet makinaları kombini uzay üssü gibi. Hangi makinayı seçicem? Hangi hatta binmem lazım? Ben neredeyim? Kimim? İmdattt! Sonra Shinjuku hattını bulup zar-zor bilet alıyor (*bn* aletler japonca ... üzerlerinde ingilizce seçeneği varmış ama "İngilizce'ye Dön" talimatını bile Japonca yazmışlar ... ben var ya, sizin....) neyse, küfretmeyeyim. Metro geliyor ... acaip kalabalık zaten. Vagonlar dolu, bin kişi de binicem derdinde. Elemanın biri de beni dürtüklüyor ... ya var ya ... ben dürtülmekten nefret ederim. Bir dürttü, sesimi çıkarmadım, iki dürttü ... eŞŞedü! zaten yorgunum, 12 saat uçmuşum, kafam bi dünya ... üçüncü dürttü. Dönüp yapıştım bodur p*z*v*nk*n yakasına, başladım bağırmaya. "Stop man or I'll brake your neck!" herif gak-guk etti, ben de tokat ile itme arası bir şey yapıp 5TL'lik lastik top gibi sektiriyorum elemanı. Biniyoruz Metro'ya herif ise istasyonda dikilmiş hala elini kolunu sallıyor, buna parmağımla "getirme beni oraya yoksa senin...." gibilerden bi işaret çekiyorum. Kapılar kapanıyor, metro hareket ediyor ... nasip değilmiş. Dövemedim tacizciyi ... (bu konuya daha sonra geri döneceğiz) Conrad'a geçip yerleşiyoruz. Oda güzel, hayvan gibi manzarası var. Yapacak acil bir işim yok, beraber geldiğim arkadaş ile konuştuktan sonra , duş atıp bir-iki saat uyumaca olayına geçiyorum. Akşam dışarı çıkıp biraz gezicez, zaten yaklaşık üç gün -boş- zamanımız var, sonra Yokohoma'ya geçip gemi'ye transfer olacağız. Hava yediği için gemimizin Tokyo körfezine girişi yaklaşık 72 saat gecikmiş ... uyar bana, şikayet etmem valla. Akşam yemek için dışarı çıkıyor ve KFC'ye giderek karnımızı doyuruyoruz. Ben de arkadaşım da Capon! yemeklerinden hiç hazzetmediğimiz için Long Life KFC diyoruz. Sonra da Shinjuku'nun eğlence! bölgesi Kabukicho'ya geçiyoruz. Burası yirmiden fazla dar paralel sokaktan oluşuyor ve sokakların iki yakası da gece klübü, bar, striptease show vs. ve caponların pek sevdiği Hostess Bar'lar ile dolu. İşim olmaz ama yeri gelmişken Hostess Bar olayını anlatayım. Temelde Karaoke bar gibi bir şey bu, kendine oda açtırıyorsun ... atıyorum 6 kişilik ... diyelim ki o odaya geçiyoruz (iki erkek) hemen 2 - 3 - 4 tane hostes geliyor ve eğlencemize katılıyor. Yanlış anlaşımasın, aşna - fişne yok ... karaoke yapıp (onun da nesini severler ki?) bolca içki içiyor ve efsanevi hesap ödeyip çekip gidiyoruz ... olay bu yani ... hostesler ile içki içip anırmak için deli gibi bedel ödemece... tam m*l işi yani. Kabukicho'da genelde saçma sapan saçlı (didiklenmiş, punk, mor, yeşil, pembe) tipler karşınıza çıkıyor. Bu kadın ve erkek aracı/anutçular sizi bir yerlere götürmek istiyor ... bunlar tipik turist tuzakları tabi ki. İşin sırrı basit aslında. Her durumda kazıklanacaksınız, sonuçta Caponya abartı pahallı, Tokyo'da caponlar için bile pahallı bir şehir. Ama daha az ütülmek istiyorsanız kapısındaki neonlarda -ingilizce- yazan mekanlara gideceksiniz. Yanınıza hostes falan gelirse -pas- geçip show falan seyredip içkinizi içecek, eğleneceksiniz ... nokta. Bunun dışına çıkarsanız kendinizi Yakuza'ya borç senedi imzalarken bulursunuz ... o derece yani. Aynen öyle yaptık biz de robot kabare show'a dalıp kişi başına 170USD ödeyerek (Tokyo için yemek+içki ... gayet makul bir rakam) oturup gösteriyi seyrettik. Bildik turist tuzağı olsa da itiraf ediyorum ben çok eğlendim. Saat bilmem kaç olmuş (mekanda show aslında non-stop sürüyor) otele gidelim diye çıktık dışarı. Ultra-Süper-Uber dandik ama yeterince tüketilince kafayı bulandıran Capon viski'si ile hafiften kafayı kırmış olarak otele doğru yürüyoruz ki önümüzde kavga çıkmaz mı. Resmen kısmet ayağımıza gelmiş be! Kim kiminle kavga ediyor? Dava ne? Neden kavga ediliyor? Hiç bir fikrimiz olmamasına rağmen bir de baktım ki biz de kavga'ya karşımışız. Acaip eğleniyorum ama ... büyük ihtimal ile bana kendi dilinde "sen nerden çıktın birader?" falan diyen herifin birisinin yakasına yapışmışım. O bana çakıyor, ben ona ve onu elimden almaya çalışan arkadaşına yazıyorum. Bi ona , bir de kankasına ...sonra cevap babında o bana çakıyor, sonra ben bi ona ... bi kankasına yerleştiriyorum. Sonra olay kopuyor!! Benim kanka kavganın ortasında kendisini Conan zannedip nara atmaz mı? abi ... adam Tokyo'nun ortasında , gecenin bir vakti uluyor !!! Herif "Crom Hear Me! , count the deads.." diye bağırıyor yahu ... kavga etmeyi bırakıp kendimi yere atıyor ve anıra anıra gülüyorum halimize. Polis sirenleri yakınlaşırken kavga bitiyor, herkes topukluyor, biz de otelimize gidiyoruz. Asansörün aynasında hafiften kapanmış sağ gözüme bakarken ortak karara varıyoruz. "Bu akşam eğlenceliydi, gerçekten" ... gelecek bölüm : Shinto tapınağında rahiplerden dayak yemece.
    1 puan
  20. Öncelikle temelde ne istediğinize karar verin... Sessiz, konforlu ve lastik/janta zarar vermeyecek bir sürüş hedefleniyorsa orijinal 16" jantlara ve 215/55-16 lastiğe geri dönün. Hatta sesi ve maliyeti azaltmak adına 205/55-16 dahi olabilir ki ben olsam öyle yapardım sizin durumunuzda. Lastik olarak da GoodYear, Continental, Michelin, Pirelli dörtlüsünden birini seçerdim. Görüntü çok bozulmasın, sürüş güvenliği üst düzeyde olsun, performans ile konfor arasında bir denge olsun diyorsanız 17" jant ve 215/50-17 doğru seçim olur, ama gene yukarıda bahsettiğim marka lastiklerle, Riken Miken macerasına girmeye gerek yok. Ucuz mal alacak kadar zengin değiliz sonuçta. Yok benim için performans ve görüntü her şeyden önce gelir diyorsanız var olan jantlarla ve yeni lastikle -ki bu durumda herhalde 225 veya 235/40-18 olacak- devam edin. Lastik olarak da Goodyear F1 Aysmmetric 2 öneririm, 225'i 300, 235'i 400 TL civarında olur.
    1 puan
  21. hocam çok geçmiş olsun... ancak o aracın "pofff" ettiği andaki his nasıl? Feci dimi
    1 puan
  22. Güzel olmuş. Bu şekilde döşemeleri olan arabalar da var, olay kapı döşemesi ile uyumda, siz de uyumlu görünüyor. @Ozan Kar lekeyi gösterme olayı tamamıyla. Siyah döşemede bir şey leke yaptı diyelim. Temizleyici %70-80 temizlerse, artık belli belirsiz bir şey kalır. Ama açık renli döşemede, %95 temizlense bile, hala leke göze çarpıyor olabiliyor. Kalite hissi gibi birşey yani. Temizlik hissi diyebiliriz
    1 puan
  23. Auris de böyle. Duvara karşı diye bir film vardı.
    1 puan
This leaderboard is set to Istanbul/GMT+03:00
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.