Alanya Antalya iline bağlı, yaklaşık 300.000 nüfuslu plajları ve deniz kenarına kurulmuş olması nedeniyle yabancıların yerleşmeyi tercih ettikleri bir Akdeniz beldesi. Son yıllarda ciddi bir yapılaşmanın ve nüfus artışının hedefi oldu. İl olma istekleri de var ve çok da yersiz görünmüyor.
Alanya'nın simgeleyen üç şey var, kalesi, Damlataş mağarası ve Kleopatra plajı.
Hafta sonu ve bahar olunca uzun süredir uğramadığımız Alanya'yı ve kalesini ziyaret etmeye kara verdik.
Antalya arası 140-150 km arası duble yol ile döşenmiş ve ulaşım kolay gibi görünüyor, ama maalesef öyle değil. Yol kıyı boyunca önemli tatil beldlerinden geçtiği için çok sık aralıklarla ve kırmızı dalgada çalışan bir sinyalizasyon var, yoruyor ve bıktırıyor. Her yığılmada da en ufak bir boşluğu dahi kullanıp öne geçmeye çalışan sabırsız ve görgüsüz sürücüler de cabası. Yani pek öyle basarım kolayca giderim yolu değil, aklınızda bulunsun.
Alanya kalesi ilçenin tam ortasına konumlanmış, 250 m rakımlı bir tepe/yarımadaya kurulmuş. Karaya bağlantısına yakın Alanya Belediyesi binası yer alıyor ve şehri Batı ve Doğu plajları olmak üzere ikiye bölüyor. Batı plajı zaten meşhur Kleopatra plajı. Bu sosyetik hatunun da denize girmediği yer kalmamış Akdeniz kıyılarında.
Tarihçeye göz atmadan olmaz.
6km uzunlukta surlar tarafından çevrilmiş, 10 hektarlık bir yarımada üzerinde bulunan Alanya Kalesi; Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır.
İlk kayıtlı bilgiler M.Ö IV.yüzyıla dayanıyor ve Kilikya'da zaptedilmesi güç çok dik bir kaya üzerinde kurulmuş bir kent olan Korakesion tanımlanıyor. .
Korakesion; küçük bir askeri birlikle bile doğal savunma kolaylığı ve korunaklı limanı sayesinde, korsanlar ve asiler için ideal bir sığınak olarak, M.Ö. II. yüzyılda korsan limanı ve merkezi oluyor. .
M.Ö.65 yılında Roma’lı Pompeius’un Korakesion'u fethediyor. Kent ve dolayısı ile kale Roma döneminde surların genişletilmesi ve yeni binaların ilave edilmesiyle büyüyor ve Bizans döneminde Kalonoros (güzel dağ) adıyla, gemiciler için önemli bir yer belirleme noktası ve Akdeniz’in en işlek limanı oluyor.
1221 yılında Kalonoros; kalenin sahibi Kyr Vart tarafından Anadolu Selçuklu Sultanı I.Alaaddin Keykubat’a teslim ediliyor ve adı Alaiye olarak değişiyor. . I.Alaaddin Keykubat, kaleyi ve içindeki kenti büyüterek Alanya’ya en parlak dönemini yaşatıyor.
Bugünkü mevcut surlar, büyük sarnıçlar, Tersane, Kızılkule, Tophane, ve İçkale’deki saray kompleksi Alaaddin’in yaptırdığı eserlerden bazıları, Ehmedek, Akşebe Mescidi, Andızlı Camii, Selçuklu hamamı, Aşağı Kale hamamı da Selçuklu döneminde yaptırılmış.
Alaiye; 14. yüzyılın ilk yarısında Anadolu Selçukluların önde gelen bir ticaret kenti, önemli bir deniz üssü, Mısır ve Suriye ile güçlü ilişkileri olan bir ticaret ve gemi inşa merkezi olarak Anadolu’nun ve Akdeniz’in önemli kentleri arasında yer almış. Çoğunlukla gemi yapımında kullanılan ünlü sedir ağaçları için gelen Mısırlı tacirlerin yanı sıra; Ceneviz, Venedik ve Floransalı tacirler de Alanya’dan baharat, keten ve şeker alıyorlarmış. Mısırlı ve Suriyeli tacirler Alanya yolu ile Karadeniz limanlarına da seyahat ediyorlarmış.
Alaiye; Selçuklu devletinin çöküşüyle kısa bir süreliğine Kıbrıs Krallığının eline geçiyor (1293), Karaman ve Alaiye Beylik dönemlerinden sonra Osmanlı hakimiyeti altına giriyor (1471).
Yukarı Kale’de bulunan Süleymaniye Camisi, bedesten ile arasta ve geleneksel Alanya Evleri Osmanlı dönemi eserlerinden.
Alaiye; Cumhuriyet döneminde kenti ziyaret eden Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği doğrultusunda Alanya adını almış.
Setton Llyod; Alai’yye kitabında surların bölümlendirdiği bölgeler vasıtasıyla Alanya Kalesi’ni 5 bölgeye ayırır. Birinci bölge, bir ucu Kızılkule, diğer ucu Tersane’de olan hilal şeklindedir; ikinci bölge birinci bölgenin üstündeki tepenin eğimli kısmıdır; üçüncü bölge Ehmedek’in bulunduğu ve İçkale’ye kadar uzanan bölgedir ve konutsal yerleşim alanı olarak dikkat çeker; dördüncü bölge İçkale; beşinci bölge ise Cilvarda burnunun dahil olduğu Adam Atacağı olarak anılan bölgedir. Toplamda 6,5 km sur, 140 kule ve yüzlerce sarnıç varmış.
Kaleye en kolay ve keyifli ulaşım yeni yapılan teleferikle. Ehmedek'e çıkıp oradan özenle hazırlanmış yürüyüş yolları ile İçkale'yi dolaşmak mümkün. Tepenin batısından İçkale'ye çıkan bir araç yolu da var. Teleferik tek yön 14, gidiş-geliş 18TL, Ehmedek girişi ücretsiz, İçkale de 14TL. Müzekart geçiyor.
Birazda görsellerle süsleyelim...
Kleopatra plajından kaleye bakış
Ehmedek'e (kuzey kalesi) teleferikle ulaşım
Teleferikten Kleopatra plajı
Plaj detayı
Surların arkasından Kleopatra plajı ve Batı Alanya
Ehmedek, Orta Kale ve Batı Antalya
Restore edilmiş evler var çok sayıda, hem kamu hem şahız kullanımında.
İçkale Bizans şapeli, mimozalar pek güzel süslemiş.
Adam Atacağı bölgesi (eskiden infazlar buradan kayalara atılarak yapılıyormuş diye bir söylenti var) ve Cilvarda Burnu.
Bir de korsanlar basmasın mı?
Kızılkule ve Tersaneye inen surlar.
Bu da İçkale'den dönüşte Doğu panoraması.
Bir de surlardan bakalım Kızılkule'ye
Kızılkule
Tersane tarafı ve limana faklı bir bakış
Bu manzaranın önünde poz vermeden de olmaz dedik.
Kale içinde ve çevresinde ilgi çekici el sanatları ve doğal güzellikler de vardı.
Bu da @Mert Yürüyen için
Belediye parkında bunalmış "yakın" bir arkadaşa rastladık
Yolu düşenler gezmeyi ihmal etmesinler.