Borusan'dan ayrılmışım ve Ford ile görüşüyorum ... boş kalmayayım diye ajans ile konuştum (malum boş duranı Allah sevmez) dedim ki bana kısa bir iş ayarlasanıza. "Afrika'ya gidermisin?" dediler ... giderim tabi? Neden gitmeyeyim? Severim Afrika'yı (cidden) ...iş aslında basit. Araplar Sudanlılara 400 kadar 4x4 pickup satmış, bunları Bur Sudan'a gemi ile sevk ediyorlarmış. (Şimdiki adı ile Port Sudan) araçları karayolu ile Hartum'a getireceğiz, ardından da bir "kademe" kurup Sudan'lı mekanikerlere nasıl araç bakımı yapılır? O kuzu'lar nasıl yolda tutulur ... göstereceğiz.
...tamam dedim. Atladım uçağa, Kahire (Afrika'ya genelde hep Kahire üzerinden girerim) oradan da gene uçak ile Hartum.
Gece Hilton'da kaldım (...evet orada da Hilton var, oldukça değişik bir otel ... ama o ayrı bir hikaye) sabah Genelkurmay başkanlığına gittim. Nil nehri kıyısında üç katlı, geniş bahçeli bir bina. Biraz beklettiler, sonra bir yarbay karşıladı ... sevkiyat işinden o sorumluymuş. Ne yaparız? Nasıl yaparız? konuştuk ... bir mühendis daha geliyormuş (İskoçyalı) o gelince hep beraber Bur Sudan'a geçelim, gemiyi orada bekleyelim dedik. Ben otele döndüm ... yapacak fazla bir şey yok. Bekliyorum işte.
İkinci günün akşamı canım sıkılmaya başladı. Hartum'da da yapacak fazla bir şey yok. İçki satılan bir kaç yerden biri olan Hilton'un brında oturup kafa çekebilirsin, çarşı pazarda dolaşıp otele geri dönebilirsin ya da bahçeye çıkıp Nil'i seyredebilirsin ... ama o kadar.
...gittim resepsiyona, elemanlara dedim ki "Bana bir araba ayarlasanıza, piramitlere gitmek istiyorum" ...tamam dediler. Daha önce Sudan'a geldiğimde piramitlere gitmek için zaman bulamamıştım, madem bu defa mal mal oturuyorum,gidip piramitleri göreyim dedim.
Sabah kalktım ... baktım arabam gelmiş, yanıma iki parça bir şey aldım ... atladım arabaya. Şoförlü kiralık arabamız bir beyaz 240 dizel ... bilen bilir, dikiş makinesi gibi sesi vardır 240 D'nin ... dardardarrrr diye dolaşırsınız Şoför üç beş kelime ingilizce biliyor, yolu biliyormusun diye sordum? Biliyormuş ... ne olur ne olmaz harita üzerinde rota'yı konuştuk, anlaştık ... yol yaklaşık 200km falan, bir şey değil diye düşünebilirsiniz ama Afrika'nın bazı kesimlerinde bu 1 - 1,5 günlük yolculuk demektir, tabi aracınız bozulmaz ya da başınıza b*ktan bir şey gelmezse.
Neyse ... bindik kuzu'ya , başladık güneye dardardarrrr akmaya. Zaten çok geçmeden çöl yoluna girdik, manzara ipnotize edici, hava 50 derece falan. Yapacak en iyi şey cigara + bolca su içmek ve uyuklamak.
su iç, uyan cigara iç ... su iç ... uyu ... uyan su iç ... ama nereye kadar?
...çişim geldi ya!
Akşam üzeri olur, biz de Meroe'ye yaklaşırken manzara biraz değişmişti, artık yolun sağında solunda kimi zaman yanlız kalmış ağaçlar ve bolca da dikenli çalılıklar görüyordum. Kimi çalılıklara ya da yol kenarına dikilmiş değneklere falan bezler, çaputlar bağlanmış ... hani bizde "adak" yaparlar ya ... öyle bir şey diye düşündüm ... anlayacağınız fazlaca da sallamadım.
Ama böbrekler alarm sinyali vermekte ... Dedim şuralarda bir yeri sulayayım (kendi kendime) hem rahatlarım, hem de ekolojik açıdan faydam olur. Şoföre "dur" dedim, durdu ... arabadan indim, yolun kenarına yürüdüm ve gene bez falan bağlanmış bir çalının arkasına yöneldim.
Ana!
Şoför attı kendini arabadan ... başladı tepinmeye ... ne oluyor be?????
Aklıma ilk gelen tanrı humbabubumba'ya saygısızlık mı yapıyorum oldu ... yerel de olsa inanışlara saygısızlık yapmak istemediğim için durdum. Üzerine çaputlar bağlanmış çalının yanı başında, yoldan da 10 metre falan uzaktayım.
- Ne var be? ...şoför heyecandan ingizlice'yi unutmuş ama tepiniyor + çığlıklar atıyor.
...kesin tabu'yu bozuyorum diye düşündüm ... çölde işeyecek yer mi yok? Gider yolun öbür tarafında hallederim işimi dedim, tam bir adım attım. Şoförün çığlıkları daha da yükseldi. Ne var be?!? Menepoza'mı girdin kör olasıca?
Sonra ingilizce'yi hatırladı herif ... başladı eli ile yeri gösterip "mine, mine bumbum!" demeye. (Mine = Mayın)
- Hassss!!!!!!!
Sudan'da iç savaş sürmekte, demek ki birileri etrafa mayın döşemiş (büyük ihtimal ile hükümet) ve o bez parçaları falan (hani bizde tabela koyarlar ya) uyarı amacı ile asılıyormuş. (nasıl bir uyarı o be?)
...eee? Nasıl dönücem geri? Zemin beton gibi, ayak izlerim belli değil ki ... ya mayına basarsam?
- Arabayı getir buraya! ... diye seslendim şoföre ... -olmaz- diye başını sallayıp geçti oturdu arabaya ... Lan! p*ç, getirsene arabayı! Yok abicim, herif sallamıyor.
- Sen gel sırtına bineyim dedim :)...bu teklifimi zerre sallamadı.
Hay muhterem validen!!! İş başa düştü ... Allahtan mayın neye benzer biliyorum, topuk patlatana, zıplayan betty'e ya da salak kara mayınına yabancı değilim. Hemen dört ayak üzerine indim (miyobum ya) önüme bakarak ve anten, basınç levhası vs. olabilecek ıvır zıvır (mesela küçük kaya parçası, duyarga saklayacak ot vs.) uzak durarak ve on metreyi yaklaşık yarım saatte alarak yola geri döndüm. (Bkn.yusuflamak)
Arabaya bindim, korku ve sıcak nedeni ile ağzım kurumuş ... bir buçuk litrelik Nestle suyu içip başladım kazıtmaya, bir tane de şaplak patlattım ensesine. (dallama resmen bıraktı beni be...) öfke nöbetim geçene kadar tepinip bağırdım biraz daha ... sonra piramitleri görmeye gittik.
...yani teoride.
Gece ortası Meroe'ye yaklaşık 20 km kala Sudan ordusu yolu kesti, ileride çatışma varmış. (Hay Bin Kunduz) daha ileri gidemezmişiz. Mecburen döndük geri, bir ara durduk ve yolun tam ortasına çişimizi yaptık ... hatta "daha az toz kalkar sayemizde..." diye espri patlattık ve sonraki gün öğleye doğru komple toza bulanmış, yorgun ve piramitleri görememiş olarak Hartum'a geri döndük. (hiç bir şey yaparak geçirilen 36 saat sonunda)
İskoçyalı gelmişti ... profesyonel nezaket gereği (Afrika'da beraber yola çıkmadan önce oturup içki içmek beyaz adamın adetidir.) birer viski içtik, odaya çıkıp duş aldım ve yola çıktık. Yolda ona maceramızı anlattım ... ne dese beğenirsiniz?
- Ben beş sene kadar önce gidip görmüştüm, abartılan bir nokta ... yarıya kadar kuma gömülü boktan taş parçaları işte
...arghhhh! (Şeytan diyor ki sık gırtlağını...)
- Devamını Oku...
- 0 yorum
- 558 görüntüleme