Jump to content
2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız ×

Kaan Yagizer

Blogger
  • Toplam İleti

    2.952
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Kazandığı Gün

    83

Kaan Yagizer tarafından yazılan her şey

  1. o kadar yukarıda yağ sızdıracak hiç bir şey yok, büyük ihtimal ile montaj öncesi kilit silindirine sıkılmış grafit esaslı sprey yağlayıcının sızıntısıdır. sizi çok rahatsız ediyorsa kilit yuvasını hav bırakmayan bir bez ile silabilirsiniz, ya da servise uğrayıp onlara gösterebilirsiniz. (büyük ihtimal ile tabanca ile hava tutarak yağ fazlasını temizlerler) ... endişelenecek bir durum olduğunu sanmam ; kuZu'nuzu iyi günlerde kullanın efendim.
  2. Şarj Dinamosu : 1,400TL+KDV (yaklaşık...kesin fiyat için ViN lazım)
  3. Kaan Yagizer

    Sub-Sahara

    Sub-Sahara (kabaca: Sahra Altı) gavurlar! Sahra çölünün güneyindeki "araplaşmamış" Afrika'ya böyle diyor. Aslında bu terim genelde Kuzey-batı bölgesi, yani Nijerya - Nijer - Burkina Faso - Gana - Togo - Moritanya vs. için de kullanılıyor. Anlayacağınız Afrika'nın genelinde görülen karmaşa terminolojide de yerini almış. Vize'mi almışım (sanki oralarda kalmak istermişim gibi bir de vize uygulaması koymazlar mı? ....komiksiniz be!) ...üstüne benim gariban -sarı- defteri de mühürletmişim. Sarı defter ottan - b*kt*n yerlere gidiyorsanız yanınızda olmazsa olmaz bulunmalı. Ateşli Humma, Dizanteri , Uyku Hastalığı, Malarya, Tifo , Kolera vs.vs. özellikle Batı Afrika/Sub-Sahara bölgesi bu hastalıkların kol-kola girip sınır tanımadan halay çektikleri bir coğrafya. (bkn...tey-tey-tey çeken virüsler) THY ile Akra'ya (Accra) uçacağız, orada bir gün mola ... ardından kuzey/kuzey batı'ya topuk. Bize Akra'da katılcak olan arkadaş ile birlikte Abidjan'a uğrayacak (Fildişi Sahili) ve Abidjan'dan sonra da gene kuzey'e Monrovia'ya yöneleceğiz. Akra'dan Abidjan 500km falan, oradan da Monrovia 1,000km kadar çekiyor. Dönüşte Abidjan'da aracı bırakacağız, THY Akra'dan kalkıp önce Abidjan'a uğruyor, sonra da İstanbul'a uçuyor ... haybeden 500km daha yapmaya gerek yok. ...öyle de yaptık. Uçuş millerini kullanarak bizim -ezik- biletleri upgrade ettirdik, pilotun az gerisine kurulup koca k*çl*rımızı deri koltuklara serdik ve İstanbul'dan Akra'ya efendi gibi uçtuk. Premium yolcusu olduğumuz için gümrükten hızlıca geçip kendimizi dışarı, havalanının köhne binasının kapısında bizi bekleyen arkadaşın yanına hemencecik attık. ..hoş beş, bavul yerleştirme vs. sonrasında laguna'ya geçip (Akra'da bir bölge) DNR'da masa kurduk ... DNR her ne kadar ismi -kitapçı- gibi olsa da aslında bir Türk restorant'ı ... günde 20 saat, haftada 7 gün açık ve sub-sahara'da iş yapan her türk o mekanı bilir. O derece yani. Evden uzakta ev yemekleri + beleş wifi ... DNR bilinmez mi? Ne yaparız? Nasıl yaparız? falan diyoruz ... bir yerli şoför ve Akra'da ki bağlantımız ile birlikte tek araç ile çıkmaya karar veriyoruz. Abidjan'da iki kamyon ile buluşacağız, gemi ile Fildişi Sahiline gelen mallar ile birlikte Liberia'ya gidilecek. Gece'yi Akra'daki kanka'nın evinde geçirip sabah erkenden L.Cruiser'e doluşuyoruz ve çok geçmeden Akra arkamızda kalıyor. Aracı Philip (yerel bağlantı) kullanıyor, muhabbet edecek çok fazla bir şey de olmadığı için burnumu cama dayıyor o bildik (...ve sevdiğim) Afrika'yı seyretmeye başlıyorum. Kabile renklerine bürünmüş kadınlar yol kenarında meyve, sigara, masa örtüsü, duvar saati ve tütsülenmiş bir şey eti satıyorlar ... her kavşak seyyar satıcılar ile dolu. Biz de biraz muz alıyoruz ama fazla yemiyorum, yeşil muz'a abanırsan motor conta yakar ... tecrübe ile sabit. ...en iyisi şişe suyu + cigara. Öyle devam ediyorum. 2,500km yol normal koşullarda hiç br şey değil, kassanız bir günde yaparsınız (Türkiye'de) ama mekan Afrika olunca konu değişiyor ... o coğrafyada 2,500km bir hafta'da demek olabilir, bir ömür de. Gana sınırında pasaport kontrolüne fazla takılmadan geçiyoruz, pasaportların içine konan 10USD yol barikatının kolayca kalkmasını sağlıyor, çıkış damgası alıp geçiyoruz. Fildişi tarafında da transit vizesi ve damgası alıyoruz, bu defa 50USD buharlaşıyor ve o buhar pasaportlarımıza vize+damga olarak geri dönüyor. ...yeniden seyyar satıcılar, trafik ve bozuk yollar. Telefonda arkadaşlar ile konuşuyoruz, konteynerleri yüklemişler ... bizi bekliyorlarmış. İyi diyoruz, akşama orada oluruz. Kötü yol kalitesi, Afrikalı şoförlerin berbat direksiyon kontrolü ve sıfır aydınlatma nedeni ile kara kıta'da özellikle geceleri yolculuk yapmak akıl karı değil, ama biraz abanıyor ve hava karardığında Abidjan'a ulaşmış oluyoruz. - İyi geldik be... diye birbirimizi tebrik ediyoruz. Ibis'te konaklayıp (evet orada da Ibis var) sabah TIR'lar ile buluşuyoruz. Cruiser önde, epey yaşlı ama hala faal durumdaki TIR'lar arkada yola çıkıyoruz. Kuzey batı'ya doğru gittikçe yol kalitesi kötü'den berbat'a doğru yöneliyor ve kimi zaman ortalıkta yol falan da kalmıyor. Allahtan Philip bu rota'yı bir kaç kere kat etmiş, ileride gene yol başlıyor diyor ... nerede? diye soruyoruz ... eli ile ileriyi işaret ediyor. - İleride işte ... Fildişi kısmen güvenli, Liberia'da ise bitmek bilmez iç savaşlar arasında arada sırada yaşanan o aldatıcı sükunet durumu var ... ama Afrika'da sınırlar görecelidir ... hele ki kabileniz veya geçim kaynaklarınız sınır tarafınca bölünmüşse. Haritalar çizilirken kabileler, etnik ve/veya dini yönelimler göz ardı edilerek dümdüz çizgiler çekilmiş. Kabile bir tarafta kalmış, otlaklar ve su ise karşı tarafta (ya da tam tersi) veya bir etnik grup kendini A ülkesinde çoğunluk, B ülkesinde de azınlık olarak bulmuş ... hala süren onca yerel ve iç savaşın en önemli nedenlerinden birisi bu işte ... berbat çizilmiş sınırlar (en azından ilk 5'e girer) Doğal olarak Liberia sınırına doğru ilerlerken hafiften geriliyoruz. Sınırın öbür tarafında gene b*kl*k başladıysa öğrenmek istiyoruz ama bunun pek verimli bir yolu da yok. Gidince göreceğiz işte... Liberia sınırında bizi kötü haber bekliyor. Sınır görevlileri kaçmış ... Fildişi tarafında araçları park edip askerler ile konuşuyoruz ... bir gün önce silah sesleri gelmiş, sonra bakmışlar ki sınırın Liberia tarafında asker/gümrükçü kalmamış. ...durum biraz netleşene kadar bekleme kararı alıyoruz. Araçları fildişi ordusunun kendi araçlarını tuttuğu duvarla çevrili avlu'ya çekip (toprak duvarlar) karakolun arkasındaki café'ye yerleşiyoruz. André ... café'nin sahibi - işletmecisi ve şefi bize kırık dökük ingilizcesi ile biraz daha bilgi veriyor. Mel ve Kru'lar arasında "hayvan hırsızlığı" nedeni ile çatışma çıkmış. Mel ve Kru'lar bölgedeki etkin kabileler ... iş büyümesin, sonradan hükümet suçlanmasın diye sınırı kapatıp askerleri geri çekmişler. - Bir kaç gün bekleyin, belki de bir hafta ... her şey normale döner... diyor. Normal ile kastettiği ne bilinmez? Ama kendimizi ve malzemeyi kabileler arasındaki bir çatışmanın ortasına atmayı düşünmediğimiz için öyle yapıyoruz. André konuk sever bir evsahibi ... bizi, bizden de öte yanımızdaki dolarları pek seviyor. Mangal yapıyor ve Fildişi'li askerleri de mangal'a davet ediyoruz. Yanlarında bolca bira getiriyorlar ve birlikte kafa çekip keçi eti pişiriyoruz. ...hala beyaz adam'dan çekiniyorlar, çekinmiyor olsalar da nasıl desem? saygı ile yaklaşıyorlar ... ama buzları kısa zamanda kırıyoruz. Bizim -kasan- tipler olmadığımızı kısa zamanda fark ediyorlar. Günler kısa zamanda rutin'e oturuyor. Akşam hamakta (cibinlik gererek) uyuyoruz, André zaten café'nin arka tarafında ailesi ile birlikte yaşıyor. Kahvaltıyı hazırlıyorlar, hep bilikte karnımızı doyuruyoruz bazen karakol'dan da askerler geliyor. André'nin karısı küçük tatlı mısırları acaip güzel pişiriyor ve bende onları pek seviyorum. Günün geri kalanında André'nin radyosundan haber ve müzik dinleyerek café'de takılıyoruz. Genelde king atıyoruz, bazen de uyukluyoruz. Akşamları topluca yemek ve içki, kimi zaman biraz hoş vakit geçirmek isteyen -yerel- misafirler de uğruyor ... takılıyoruz işte. beşinci günün sabahı Liberia'lı askerler görev başı yapıyor ... ortam sakinleşmiş (görece) fırsat bu fırsat diyerek André ile vedalaşıyor, fildişinden çıkış yapıp pasaport içine konan -destek- belgeleri ile birlikte sınırı geçiyoruz. Teoride Monrovia'ya kadar önümüzde ki yol açık ... Philip "iki günde gideriz" ... diyor ... "ya da üç" ama en fazla "dört" Yol çalılıklar arasında kimi zaman görünüp kaybolan bir çizgi .... akşam olurken bir yol kenarı istasyonunda konaklıyoruz ... varillerden el pompası ile mazot alıyor ve 5 dolar karşılığı tutulan bekçilerin korumasında geceyi orada geçiriyoruz. - bekçi diye tuttuğumuz bu elemanlar bizi soyarsa ne gırgır olur di mi? ... geyiği dönüyorsa da elemanlar sağlam çıkıyor. Soyulmuyoruz. Yolculuk hadisesiz devam ediyor, sırası ile önce ilk TIR, sonra da ikinci TIR arıza yapıyor. Neredeyse yarım günü onları yeniden faal hale getimek için çalışıyor ve ikinci günü de bir başka istasyon'da geçiriyoruz. Teneke bir baraka'da, mangalda pişirilen ve tülben ile süzülen kahve'yi içip (acaip lezzetliydi) bolca KOV sürünerek cibinliklere sarınıyor ve yeniden arabanın içinde uykuya dalıyoruz. ...sonunda Monrovia. Kent 25 raunt boyunca dayak yemiş boksör gibi. Yıllar süren iç savaşın izleri her binada, her köşe başında kendini gösteriyor. Kent girişinde bizi bekleyen elçilik görevlileri ile buluşup (Koruma Polisleri) onların peşine takılıyor ve İç İşleri bakanlığına gidiyoruz. Monrovia'da elçiliğimiz yok (o tarihte...şimdi var mı bilmiyorum) Abidjan oradaki haklarımızı da takip ediyor. Elçilik kaleminden iki görevli bizden önce gelmişler,onlar ve bakan yardımcısı tarafınca karşılanıyoruz. Bakanlığın kademesinde TIR'lar boşaltılıyor ... yedek parçalar indirilip depolara kaldırılıyor. Ufak bir teslim töreni yapıyor ve teslim/tesellüm belgelerini imzalatıyoruz. Bakan yardımcısı elçilik görevlilerini akşam yemeğine çağırıyor (bizi davet etmiyor ... aman cennet canımıza minnet) TIR şoförlerine paralarını ödüyor Cruiser'e atlayıp Santa Ana'ya (kent merkezine yakın) gidiyoruz. ...su kötü kokuyor olsa da günler sonra yıkanmak ne lüks bir şeymiş be! Gece otel'de kalıyor (güvenlik nedeni ile...) ve sabah olunca yeniden Cruiser'e doluşuyoruz. Artık yanımızda tempomuzu düşüren TIR'lar olmadığı için güney'e yolculuk çok daha hızlı ... üç günde geçtiğimiz yolu bir tek güne sığdırıyor ve akşam olurken André'nin mekanına kapağı atıyoruz. ...eleman bizi kırk yıllık dost gibi sarılıp sırtımıza vurarak karşılıyor ... hemen mangal yakılıyor, bir keçi boğazlanıyor ve biz de hamaklarımızı geriyoruz. Sabah André bizi "gene gelin!" diye uğurluyor ... mecbur kalmazsak gelmeyeceğiz tabi ... deli mi s*kt* bizi? Ama hakkını vermek lazım, André iyi bir adam ... onun kulağını iyi çınlatacağım kesin. Cruise bizi Abidjan'a bırakıp Akra'ya doğru yoluna devam ediyor ... bize de otele yerleşmek, bir gece sonra gelecek THY uçağına kadar 24 saat boyunca dinlenmek ve bol bol banyo yapmak kalıyor. ...mallar (hibe) teslim edildi, kimse yaralanmadı - ölmedi - mal kaybedilmedi ... iş programından bir kaç gün sarkma oldu ama Afrika standartlarına göre bu hiç bir şey değil ... medeniyete (neredeyse) attık kapağı, THY bizi eve götürecek ... daha iyisi can sağlığı be!! ...di mi? :)
  4. dün akşam bir HB'e bindim (düz vites) Peugeot'ta çalışan bir arkadaş kendi aracını servise getirmişti, onun kuZu'ya bakarken 308'i inceleme fırsatı buldum. Çok da beğenmedim aleti ama bunun hiç bir önemi yok tabi ki (fransız arabalarını sevmediğim bir sır değil) sadece kafama bir soru takıldı (benzer bir soru Kia'ya bakarken de aklımda yer etmşti) ... kendi kendime... - bu alet bir şeye benziyor, ama neye? ...diye sordum, cevap veremedim. Hem Kia hem de 308 bende böyle bir his uyandırdı ... hani biri ile tanışırsınız, onu bir arkadaşınıza/tanıdığa falan benzetirsiniz ama tam olarak da ismini koyamazsınız ya ... işte öyle bir histi bu. (bkn.dizayn ekibi rakiplerden "esinlenmiş" sanki)
  5. Kaan Yagizer

    Cadillac Test...

    Ev arkadaşım Tamer ile birlikte Doğu Harlem ya da bilinen adı ile Spanish Harlem'de bir depo'da oturuyoruz. Evimize (üç katlı bir bina) girişteki 7/24 açık bir bakkal ile onun yanında ki bar/batakhane karışık mekan'ın arasından, dar bir merdiven ile (aynı anda iki kişi geçemiyor) çıkılıyor. Her katta iki daire var ve her daire kabaca 350m2'lik bir kare şeklinde. Ara bölme yok, duvar yok ... sadece bir tuvalet, o kadar ... doğal olarak yapabileceğiniz en iyi şey orta kısıma bi divan ile tivi koymak, karenin iki uzak ucuna da yatakları yerleştirmek. ...alış verişimizi genelde giriş kattaki grocery'den yapıyoruz, koreli bir aile tarafınca işletilen bu nezih! iş yeri ortalama haftada bir soyuluyor olsa da çalınan mal ve para'yı genel olarak fiyatlara yansıtan Mr.Kim durumu fazla -sallamıyor- ...eh, o soyulmaktan gücenmiyorsa bize ne? dimi? Oturduğumuz yer pek popüler değil, mahalle sakinleri East Harlem için El Barrio (kabaca bizim mahalle) diyor ve aklı başında zenciler bile semtten uzak duruyor. Yani kiralar ucuz ... ki bizim için de önemli olan bu. Çalınacak bir şeyimiz olmadığı için (fakiriz işte, ne olmuş?) , WASP (beyaz - anglosakson - protestan) olayı ile de yakından uzaktan alakamız bulunmadığından sorun yaşamıyoruz. Mahallenin çetesi "Purple" ile iyi geçiniyoruz, zaten onlar da 101 ile 116 arasında deyim yerinde ise kuş uçurtmuyor. Yani Purple ile iyiyseniz, El Barrio'da rahat yaşayabilirsiniz. Tamer genelde sabahları Mr.Kim'in mağazaya dalıyor ve nasıl olduğunu bilmesem de merak saldığı Kore turşularına dadanıyor. Mr.Kim pek sevdiği ve övündüğü Kimchi'yi tezgahın üzerinde kocaman cam kavanozlarda satıyor ve bizim Tamer dükkana girip kola alıyor, elini kavanoza ayı gibi sokup turşu çalıyor, sigara alıyor ... turşu çalıyor ... hiç bir şey almıyor ... turşu çalıyor. ...hayır bir şeye benzese canım yanmayacak. (bkn.zevk meselesi işte) Bir gün Mr.Kim'in canına tak ediyor ... bizim Tamer tam elini kavanoza sokmuş, Mr.Kim tezgahın üzerinden sarkıp öğretmen edası ile buna bir tane çakıyor (elinde maşa var...) - Turşu çalma artık, yeter! ...diye bağırıyor bizimkine. Tamer gururlu falan değil, gururunu yiyeyim herifte onur denen şeyden bile zerre yok ama nedense Mr.Kim'in ona atarlanması bizim elemana koyuyor. Söylenip dolaşıyor ... - Dükkanını yakıcam, hem de o içerideyken. ...öyle bir şey yapmaması için onu ikna ediyorum. Mr.Kim'i salladığım için değil, herifin iki üst katında oturuyoruz a.q ... manyak herif kundakçılık yapacak, tavuk gibi tütsüleneceğiz. Başka alternatifler öneriyorum ona ... - git iş çıkışı böbreğinden bıçakla guuk'u .... falan türünden daha medeni intikam olasılıkları sunuyorum. ...üstelik bu plan tutarsa evde tek başıma kalacağım (Tamer hapisteyken arada sırada ziyaretine giderim ... o ayrı) Sonra Tamer'in intikam'ı gerçekleşti .... umduğum/tavsiye ettiğim gibi intikam için bıçak kullanmamış olsa da olay efsaneviydi (bence) ...her şey şu şekilde gerçekleşiyor. Tamer yüzünde pis bir sırıtma ile bakkala dalıyor ... Mr.Kim onu yeni imal edilmiş! b*k* bakar gibi süzüp soruyor. - Ne istiyorsun? Tamer kapının önünde duran Cadillac'ı işaret ediyor. - Arabanı satıyormuşsun, ben almak istiyorum. Mr.Kim ufacık bir herif, Cadillac'ı kullanmak için koltuğa basurluların kullandığı simitlerden yerleştiriyor ve arkasında da bir minder koyuyor ... o halde bile yola direksiyonun arasından bakıyor. Ama Cadillac'ı çok seviyor, her gün onu muhakkak yıkıyor, parlatıyor. Yani arabası onun zayıf yanı ve Tamer 'de bunu keşfetmiş. Mr.Kim Cadillac'ı satıp yenisini almaya karar vermiş, hatta sipariş ve ön ödemeyi bile yollamış. Ama Mr.Kim (haklı olarak) Tamer'e inanmıyor. - Sende para ne gezer turşu hırsızı, yürü - git ... diyor buna. Tamer elini cebine atıp yumruk kadar bir para destesi çıkarıyor. Lastik bant ile bağlanmış nakit tomarını görünce Mr.Kim'in sesi kesiliyor. - Arabana iyi bakıyorsun, biliyorum ... ama deneme sürüşü yapmadan satın almam ... diyor bizimki. Mr.Kim parayı görünce yutkunuyor ama Tamer'e de güvenmiyor. - Arabayı kullan, ama ben de yanında oturacağım ... diyor. Zaten Tamer'in istediği de bu ... beraberce Cadillac'a biniyorlar, Tamer koreli de koltuğuna tırmansın diye bekledikten sonra marşa basıyor ve.... ...yolun karşısındaki duvara yapıştırıyor arabayı, Koreli şaşırıyor ... ne yapıyorsun? demeden ... Tamer geri vitese takıp elektrik direğine vuruyor. Sonra duvara, sonra direğe ... yeniden. Aman - dur - yapma diyene kadar Cadillac'ı dört - beş kere daha vuruyor duvara ve direğe. Polis geliyor ... bizimkiler arabadan iniyor ve Tamer elleri havada itiraf ediyor. - Araç sahibi yanımda, işte bu bey. Ama aracı ben kullanıyordum ... sanırım gözüm karardı ve bir yerlere vurdum. Mr.Kim'de jeton düşüyor ama itiraf çoktan edilmiş ... geçmiş olsun. Meğer Mr.Kim "tek kullanıcılı sigorta poliçesi" yapmış, Cadillac'ı ondan başkası kullanmadığı için aslında mantıklı ama o poliçe kaza'yı yapan Tamer olduğu ve o da bunu Polis'e itiraf ettiği için geçersiz. Mr.Ki orada sinir krizi geçiriyor ve başlıyor Tamer'i kovalamaya. Tamer önde kaçıyor, koreli arkasından ona bağırarak ve ağzından köpükler saçarak Tamer'i kovalıyor ve en arkada da polisler ... hem Tamer hem de Koreli'yi yakalamak için koşturuyor. ...yakalıyorlar tabi ki... Sonuç : Tamer intikamını alıyor, bunun ötesinde Koreli için şikayette bulunuyor ve 30feet'lik "uzaklaştırma" kararı aldırıyor (mahkemeden) ... Koreli sigorta'dan para alamıyor ... Tamer'i dava da edemiyor çünkü kaza sırasında o da araçta ve direksiyonu bilerek/isteyerek o vermiş. ...tabi Kore'li "kanını yerde bırakmıyor" ama bu başka bir hikaye ... turşu hırsızı = 1 , kore'li = 0 ...ilk devre bu şekilde bitiyor.
  6. havuzlu değil, normal paspas ... orjinal kauçuk'lar daha görüntüde yok, zaten Amerika ve Avrupa'da yaz başladı, havuzlu kauçuklar için acele edecek bir durum yok. ...onlar gelirse/gelince ayrıca bilgilendiririm.
  7. paspaslar : evet bagaj havuzu : bekliyoruz
  8. fört amblemi nie atılacakmışkine? ... laci ovalime sulanma abijim, sen git geyiğin boynuzlarını parlat alalalalala!
  9. paspas setinin parça numarası değişti , bayiniz sipariş verebilir -> DS73 H13010 AA
  10. ...en az o kadar diyelim. Bu gün 2,0 Kuga'ya aksesuar yüklesen o rakamlara geliyor zaten.
  11. white noise sistemi güzel bişi ... geçen gün denedik, çok da güldük. servis mühendisliği tüplü havalı yat kornası bulmuş bir yerden, onun frekans aralığını sisteme referans noktası olarak kaydetmişler. arabanın içine giriyorsun, eleman dışarıdan korna'ya basıyor ... içeriden duyulan ses çok ama çok zayıf bir -biiip- dışarısı ise VONNNKKKK diye inliyor tabi.
  12. ...TSB yayınlanınca servisler direkt olarak "Ben Bilmem Merkez Bilir" havasına girerler, ihtiyaç olsa da, olmasa da hatta araç sahibi özellikle -dokunmayın- dese de onu santim sallamaz, değiştiririz (...veya TSB ne yapmamızı söylüyorsa onu yaparız...nokta)
  13. iste valla ... 08/09'da ben de oradayım, denk getirirsen aynı araca bile çökeriz. ...Titanic Deluxe - Belek'ten yer ayırtmışlar (bizimkiler) ... tahtakurusu faLan yoktur inşallah -full size- ile kast ettiğim/anlatmaya çalıştığım lansman şanzıman için yapılıyor ama gerek boyut, gerek ise katılımcı adedi ve planlanan etkinlikler nedeni ile sanki -sıfır araç tanıtımı- gibi, o mantık ile düzenlenmiş. ...yoksa tabi ki halka açık değil, ne işimiz olur halk ile felan (bkn.showroom'a düşene kadar bekliyjen abijim)
  14. Dizel PS'in -full size- lansmanı 08 - 09 - 10 - 11 - 12 - 13 Mayıs'ta Antalya Belek'te yapılacak. O tarihlerde Antalya civarında saçmalayan ve yollarda keçi sürüsü gibi bi arada dolaşan Focus'lar görürseniz şaşırmayın, endişe buyurmayın. ...Lansmandır diyip geçin efendim ...
  15. Kaan Yagizer

    18 Ağustos

    saat ne ki? elimde alyans olsa (takmam) onu bile atacaktım ... kafa o hale gelmiş yani.
  16. ..sana inanıyorum üstad (...dedi arabasında sadece CNN Türk/Haber kanalı dinleyen müzik kulağı -sıfır- adam)
  17. Kaan Yagizer

    18 Ağustos

    ...geceyi berbat geçirmişiz zaten. Telefon hatları falan da berbat, sabah olunca dükkana gittim ... hayır, yıkıntı yok ... ama TiVi'de akan haberler berbat. Berbat ne kelime? İçler acısı... ne yapabiliriz ki? Bilmiyorum... o sırada mail kutuma mesaj düştü. Otosan "kriz insiyatifi" başlatmış ... kurulan masayı aradım, biraz konuştuk ... sonra çocuklar ile de konuştuk ve başladık çalışmaya. Önce bir liste yaptık ... listedeki ilk kalem ... araç. ... 6x2 olmaz, yolların durumunu bilmiyoruz, aradık taradık kamyon işi yapan bir galericide 6x4 hafriyat kamyonu varmış. Kaça satarsın dedik, bi rakam söyledi ... ne için kullanacağımızı söyledik ... hemen ona maliyet rakamına düştü + bize de açıktan -bağış- yaptı. - Hayırlı olsun ... dedik (bizim sektörde öyle iş yapılır, hayırlı olsun der ... pazarlığı bitirirsin.) bir arkadaş yolladık ... kamyonu getirecek. Sonra başladık gelen haberlere bakmaya, bizim kriz masası ile konuşmaya. Ne lazım? Neye ihtiyaç var? Onu tespit etmeye çalışıyoruz, bir yandan da İstanbul bayileri ile konuşuyoruz, kim bize katılır? Kim parasal ve/veya malzeme desteği sağlar? Çocuklar bu arada Valiliğe ulaşmış, kamyonun şase numarasını ve plakasını vermiş. Birini yollayıp aldırdık ... artık kamyonumuzun valilikten onaylı "Hizmet Aracı" belgesi de var. Minibüsler ile toptancılara adam yolluyoruz, bayilerden de malzeme - para ve adam geliyor. Saat üç civarı başladık kamyonu yüklemeye, iki büyük ışıldak, jeneratör, plazma kesici, el krikoları, oksijen kesici, bir ton alet (mesela calaskallar) ... tonlarca su, konserve yiyecek, bebek maması, bez, battaniye ve paketlenmiş gıda. Koca kamyon tepeleme doldu ... Otosan'ın kriz masası ile bir kere daha konuştuk. Zaten bizim genel müdür (Ali İhsan bey...) çoktan oraya gitmiş ... akşam olurken tırmandık kamyonun tepesine, bir kamyon ve iki minibüs ile yola çıktık. ...moraller hala bozuk ama en azından bir şeyler yapabileceğiz (ya da deneyeceğiz) evde oturup TiVi seyretmekten, tırnak kemirmekten iyidir diyoruz birbirimize. Ama ne ile karşılaşacağız? Henüz kimse bilmiyor. Yollar kalabalık, kimileri depremin vurduğu bölgeden kaçıyor, kimileri ise oraya gitmeye çalışıyor. Hava yeni kararmış ki fabrika inşaat alanına ulaştık. Donanma'da ki acil durum merkezi ile koordineli çalışıyorlar ve gelen gönüllüleri sağa - sola gönderiyorlar. Önce yanımızdaki teknik malzemeyi yere indirip istifledik, sonra da Yüzbaşılar'a geçip soğuk hava deposunda çalışmaya başladık. Yanımızdaki malzemeyi depo'nun sundurmasına boşalttık, bir kısmımız depoda ki malzemeyi (genelde sebze) sundurmaya çıkartırken diğerileri de devre dışı kalan jeneratörleri ve soğutucuları çalıştırmak için çabalıyor. Fark ettik ki jeneratör yakıtı bitene kadar çalışmış, sonra da durmuş. ...fabrika'ya geri döndük, durumu anlattık ve Ali İhsan bey'in onayı ile fabrika girişinin hemen yakınındaki Opet'e gidip adamların yakıt tanklarının kilitlerini kırdık. Nöbetleşe el pompası ile çalışarak önce yanımızda getirdiğimiz varilleri doldurduk, sonra da gene Ali İhsan bey'in talimatı ile Opet'e yönlendirilen belediye iş makinalarının depolarını fulledik. (sonrasında çaldığımız o yakıtın bedeli Otosan tarafınca Opet'e ödendi...) Yüzbaşılar'a geri dönüp jeneratörü çalıştırdık ... artık soğuk hava deposu o tatsız ama gerekli görev için hazırdı. Geri çağırdıkları için fabrika'ya geri döndük ... biraz yemek yedik, biraz elimizi - yüzümüzü temizledik ... sonra Donanma'ya yollandık. Acil durum su hattı pompaları ölmüş ... gidip baktık ... motorlar sağlam, bobin falan yanmamış ama deprem sırasında denize akan veya denizin altında kalan cüruf su girişini tıkamış. Allahtan hava sıcak, soyunup suya girdik ... girişi kapatan ızgaraları söktük, o arada itfaiye de yardıma gelmiş ...devreye tanker ile su basıyorlar (tersinden) biz dışarıdan kürek ile, onlar içeriden basınçlı su ile abanınca çok geçmeden hat temizlendi. ...deneme yaptık ... O.K ... böylece deniz kuvvetlerinin acil durum musluklarından deniz suyu da olsa sonuçta su akmaya başladı. Hala yanan noktaları söndürmek için o su elzem ... Ana caddeye çıktık, saate baktık ... yakında sabah olacak. Yanımızda kumanya var. Vakıfbank'ın 7/24 ATM cihazının basamağına oturduk, yanımda Levent diye bir arkadaş ... poşette karışık meyve suyu ve yarım ekmeğe sandviç var. ortalıkta pek ışık yok, yolun karşısındaki ev çökmüş, kendi kafasına göre hafiften yanıyor o kadar. El fenerlerimizi kapatıp ekmeğe yamulduk. Sırtımızı da ATM'e dayamışız. ...bir artçı vurdu ... zaten 1,000 tane artçı vurduğu için sallamadık tabi. Cam kırılma sesleri falan geldi, öksürük tuttu bizi de. Feneri alıp yaktım ... ulan?!? Levent bembeyaz olmuş ... - Un çuvalına mı düştün hanzo? Bu ne hal? ... dedim levent'e ... o da yaktı fenerini... bana çevirdi. - kendine baksana sen... demez mi? ...baktım, evet adam haklı. Ben de toza bulanmışım. Sonra aklımıza gedi, arkama dönüp baktım. Sırtımızı dayadığımız ATM cihazı olduğu yerde duruyor ama onun ve bizim üzerimizde yükselen bina artçı deprem sırasında -geriye- doğru devrilmiş, yıkılmış. Az önce orada olan bina artık orada yok! Bina olduğu yere çökse ... ölmüştük, bina yola doğru devrilse ... ölmüştük ... ama geriye doğru devrilmiş ve bizde çizik bile yok. ...pıFFF Ne yapılır ki? Ne denir ki? ...çalışmaya devam ettik. Belediye Otobüsü kullandık Naaş taşıdık İş Makinesi Kullandık AKUT çağırdı, temel demiri kesmeye gittik Kaymakamlık çağırdı hoparlör sistemini tamir ettik vs.vs. ...üç dört gün sonra dediler ki... - işler kontrol altına alındı, evinize dönebilirsiniz. ...öyle yaptık. Boşalan kamyonun kasasına doluştuk, kamyon İstanbul'a gelene kadar tentenin altında uyukladık. Biri beni eve bıraktı ... kapıdan girip doğrudan duşa gittim. - Bir çöp poşeti getir ... dedim hatuna Duşun altında yıkanırken başladım soyunmaya. Kolumdaki saat, ayağımdaki ayakkabı dahil (hatta içinden ehliyeti alıp cüzdanımı da) yani yıkanırken üzerimde ne varda hepsini çöp poşetine doldurdum .... hatun da poşetin ağzını bağlayıp attı hepsini. Yıkanmaya devam ettim .... belki bir saat kaldım duş'ta. ...çıktım, bir şeyler yedim ama yok ... çok kötü kokuyorum. Yeniden duş'a geri döndüm ... bir saat daha. - Ekmek çarpsın kokmuyorsun ... diyor hatun ama koku'yu alıyorum abi (siz anladınız ne kokusundan bahsettiğimi) ...o geceyi duş ile yatak arasında geçirdim. Sabah dükkana gittim, kokuyorum yahu! ...bir doktor arkadaşa telefon açtım ...durumu anlattım. - O koku senin beyninde, bedenin kokmuyor. Senden başka o koku'yu duyan da yok, kendine biraz zaman tanı ... koku azalacak, öyle olacağını göreceksin. Ama hemen olmayacak ... sabretmen lazım ... dedi. Mantıklı... ...koku azaldı (hemen değil ama azaldı) aradan bir ay falan geçtiğinde ise artık o koku'yu algılayamıyordum. (...ki bu iyi bir şeydi) ...aradan kaç sene geçti, bilmem inanırmısınız ama o Ağustos'u düşündüğümde hala malum koku'yu -hatırlayabiliyorum- kimi şeyler hafızamda solmuş, bulanıklaşmış ... ama koku? Hayır ... onu hala hatırlıyorum. :(
  18. inanın şu an yazdıklarınızı kurtalan express'i seyreden inek gibi ilgi ile ama kesinlikle anlamadan okuyorum... temsili ben ...
  19. Kaan Yagizer

    Sol Tek...

    sağ tekleri bulsaydık ............
  20. Kaan Yagizer

    Sol Tek...

    ...artık durumlar mı beni buldu? ben mi durumların peşinden koştum? ... durumlar ile yolumuzun kesiştiği kesin de ... bunun günahı kimde? ... işte o tam net değil sanki.
  21. Servisinize uğrayın, Ford'un orjinal parça değişimi + full koruma sağlayan FKasko poliçenizi alın ...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.