Jump to content
2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız ×

Kaan Yagizer

Blogger
  • Toplam İleti

    2.952
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Kazandığı Gün

    83

Kaan Yagizer tarafından yazılan her şey

  1. Kaan Yagizer

    Motor Yıkamak Doğru Mu?

    İki haftada bir motorunuzu kontrol edin ; Kaputun altında renk kod'ları var ... sarı renk'li olanları (mesela yağ çubuğu) nemli bir bez ile silin, rutin kontrolünüzü yapın ... bırakın, mavi renk ile işaretlenmiş (örnek cam suyu) tamamlayın ... ama o kadar. Yıkatmayın / Mıncıklamayın, eğer bir yağ sızıntısı var ise ve bu sızıntı -terleme- seviyesini aşmış ise motorunuz temiz/kirli fark etmez, zaten görürsünüz. ... hava tutmak, basınçlı su veya petrokimya ürünleri ile temizlik yapmak -görsel- fayda dışında avantaj sağlamayacaktır. çok ama çok istiyorsanız bir kovaya deterjansız su koyun ve sünger ile (yatalak hasta temizler gibi) motorunuzu silin (ama kurutmak için hava tutmayın) ... ama en iyisi hiç mıncıklamayın, -sarı- renkli noktaları gözle/görerek kontrol edin, geçin gitsin.
  2. @Yakup Çağatay, Sana çok pish bi suikast planlamaya başladım, epic bi son seni bekliyor üstad. Aklıma ilk gelen Autoshow'un ViP gününde Alfa Romeo stantındaki hostesleri üzerine salmak ve sen kanlar içinde kalana kadar kızlara cırmıklatmak. ...düşünüyorum ...belki de test drive var diye kandırıp İstanbul Akvaryumuna götürür, seni orada açık deniz kaplumbağalarının havuzuna attırırım. BiŞi bulucam ... düşünmeye devam... şuna benzer bir şey de olabilir aslında...
  3. 40+ olmanın ne zararı var ki? ...ne keleĞimizi gördünüz de laf sokuyonuz be abijim ...iLLa pislik mi yapalım, tieytttt
  4. Kaan Yagizer

    Sol Tek...

    Beyrut limanı ... iç savaş devam ediyor ve liman bölgesi neredeyse terk edilmiş durumda. Yanmış bir çimento mikseri'nin gölgesinde bazen piknik yapıyoruz. Darı kamyonları gelip yüklerini alıyor ve karanlığa kalmadan geri dönmek için limanı acele ile terk ediyorlar. Kimi kuzey'e bekaa'ya doğru gidiyor, kimsi ise batı'ya ... mülteci kamplarına. - Ne buldum? Biliyonuz mu? Kamarotumuz biraz yarım akıllı olduğu için onu pek sallamıyoruz. Aslında iyi çocuk ama bilirsiniz işte, aklı lodos yemiş yosun gibi gidip - geliyor. Bir poşet taze ceviz almışız, gölgede oturmuş çekiç ile ceviz kırıp eŞek öldüren olarak tabir edilebilecek nefasetteki lübnan şarabı ile taze ceviz yiyiyoruz. - ne buldun? bizimkisi sırıttı, başladı olduğu yerde tepinmeye... - bakın! ...baktık. Elinde pembe renkli beyaz bir kutu. Kutu beyaz şeritler ile süslenmiş ve üzerinde bir de isim var ... "Nike" - nereden buldun lan bunu? başı ile arkasında bir yerleri işaret etti... - oradan! üsteledik... - daha ne kadar var peki? - bi konteyner dolusu... toplu bir "haSSSSSSSS" çekip ayaklandık, yapıştık kamarot'un yakasına... - hemen göster o konteyneri... Konteynerlerin üzerinde gönderici / alıcı veya gideceği adres bilgisi (güvenlik nedenleri ile...) yazmaz. Sadece onu taşıyan geminin uluslar arası kimlik numarasını ve bir de konşimentoda ki referans numarasını görebilirsiniz. ID : 13841083 Ref : QW12AC165t782VyV16 ... gibi. Elinizde bir yük takip cetveli varsa ya da bu tür "gizli" ticari bilgiye ulaşma şansına sahipseniz bu harf/rakam dizini ile o konteynerin içinde ne bulunduğu bilgisine ulaşabilirsiniz. Aksi durumda ... avucunuzu yalarsınız. Yani bizim durum kabaca şu ... İç savaş nedeni ile kaos'a düşmüş bir ülkenin (Lübnan) en işlek limanında (Beyrut) yarım akıllı bir her*el* tarafınca (bizim kamarot) bir konteyner Nike ayakkabı keşfedilmiş. Liman defalarca bombalanmış, görevliler ya kaçmış ya da taraflardan birisine katılmış ... bir miktar BM askeri var ama onlar konteynerlerin, ya da konteynerlerden arta kalanların güvenliğini sağlamak ile falan ilgilenmiyorlar. ...yani ayakkabıları -millileştirebiliriz- nıHaHoHo!!! Kamarotu takip ederek konteyneri bulduk. Sol üst köşeden bir isabet almış, büyük ihtimal ile şarapnel ... kapağın üst kısmı sardelye kutusu gibi açılmış. Aradan baktık ... içerisi gerçekten silme ayakkabı dolu. ...parayı bulduk leyn!!! ...havasındayız. Parayı bulduk ama geminin geri kalanının desteğini almadan o iş hallolmaz. Hemen topukladık geriye ... gidip lostromo'yu bulduk, durumu anlattık. Adam eski kurt, neler görmüş geçirmiş ... hemen gidip baktı konteynere.... - çenenizi kapatın, ne yapacağımızı ... nasıl yapacağımızı ben söylerim ... dedi. ...başladık beklemeye. Sabırsızlanıyoruz tabi, hesap falan da yapıyoruz. - Konteyner içten içe 12,5 metre uzunlukta, 2,5m genişlikte ve 2,5metre yükseklikte. Silme dolu olduğuna göre en az 14,000 kutu alır. Şarapnel yedi, yağmurda malın bir kısmı ıslandı diyelim ... kötü hesap yapalım ... 10,000 kutu sağlam kalmış olsun. Türkiye'de 100 doların altında Nike yok, biz yarı fiyatına sattık diyelim ... ne yapar bu? Yarım milyon dolar ... kaç personel var gemide? 32 ... yani adam başı düşer 15,000dolar. - iyi para be! - öyle valla... Anlayacağınız 15,000 doları cebime koymuş gibi keyifleniyorum. Haber gemide yayılmış, insanlar şimdiden o para ile yapacaklarını düşünmeye başlamış. Kimi karı - kız ile ezerim, nasıl olsa haybeden geldi diyor ... kimi peşinat yapıp memlekette bir arsa falan alırım havasında. - sol tek! Lostromo'nun verdiği haber buydu... - konteynerin içindeki bütün ayakkabılar "sol tek" ... kapağı açtık, malı kontrol ettik. Sonra da durum anlaşılmasın diye sıkıca kapattık. - ee? ne yapıcaz şimdi? Lostromo kaçın kurrası ... onda çözüm bitmez. - Sağ tekleri belli ki başka bir konteyner ile yollamışlar. Büyük ihtimal ile konteynerin rengi ve nakliyeci firması da farklıdır (güvenlik için) , ama gene de onu bulabiliriz. - Nasıl? - Kapağın üzerindeki gemi I.D'si le (I.D : Kimlik) Lostromo haklı, başka renk ve başka konşimento numaralı olsa da iki konteyneri aynı gemi getirdiyse kapaktaki I.D numarası da aynı olacaktır. Yani yapmamız gereken bizim bulduğumuz Nike konteynerinin kapağında yazan "ID:13841083" bilgisine sahip diğer konteyneri veya konteynerleri bulmak. ...işin ucunda yarım milyon dolar var, bulmazmıyız yahu? Başladık aramaya... Kimseye çaktırmadan ikili - üçlü devriye çıkarıyoruz limana. Bir yandan işimizi yapıyor, diğer yandan korsan yavrusu havasında liman sahasını hallaç pamuğu gibi atıyoruz. ...yok lan yok! nerede bu ikinci konteyner? bir hafta kadar sonra (ikinci arama turunun sonuna doğru) teoriler üretmeye başladık. - belki ikinci konteyner gönderilmeden savaş çıkmıştır... - belki sağ tekleri gümrükten çektiler ama sol tekleri alamadan durum b*k* sardı ... aslında dilimiz varmıyor ama esas ihtimal herkesin aklında. "Sol konteyneri "A" gemisi ile ve Sağ konteyneri de "B" şirketi ile yollamış olabilirler mi?" ...eğer öyleyse ikinci konteyneri hayatta bulamayız. Pes etmek yok tabi ... aramayı sürdürdük ... sürdürdük ... sürdürdükkkkk - yok, yok, yok.... ... her birimiz limanda en az 1,000Km yol yapmıştır diyeyim (yaya olarak) durumumuzu siz anlayın (içler acıklısı) Nerdeyse bir ay boyunca liman bölgesini aradık, yanmış anterpolara bile girdik ama yok, yok, yok... yapılabilecek tek şey manyağa vurup dalga geçmek. - sadece sağ tek satan dükkan açsak iş yapabilir miyiz acaba? - içine ampul falan taksak bu ayakkabıları dekoratif amaçlar ile satabilir miyiz? ... ne b*kt*n bir durumdur bu? Heves nasıl kursakta kalır? İşimiz bitip çektirip giderken kimsenin ağzını bıçak açmıyordu, herkes sanki cebinden 15,000 dolar eksilmiş kadar mutsuzdu, savaş alanından eve sağ salim dönmenin keyfini bile yaşayamıyorduk dersem bilmem inanır mısınız? ...pIFFFF (bkn.gitti paracıklar)
  5. iLLa şekil mi yapacaksınız? Alın o zaman size jant'ın kralı ... (gözünüz doysun) ...takın bunları kuZu'ya, gören'e inme insin. Araca takılmamış hali de bu ... ... minimalizm'in tavan yaptığı an Not:Photoshop falan değil ... özel sertleştirilmiş polikarbon malzeme vakum altında dökülmüş ... yani mucize değil, bilim!
  6. Kaan Yagizer

    Beyrut

    Gene kızışmış ortalık, millet açlıktan ölmesin bari diyerek bir karar çıkartılmış ve Birleşmiş Milletler üye ülkelerden Lübnan’a gıda yardımında bulunmalarını istemiş. Deniz Nakliyat’ta staj yapıyorum, 2000’de özelleştirilmiş olsa da o zamanlar Deniz Nakliyat Milli taşımacılık şirketimiz ve doğal olarak Türkiye’nin Lübnan’a bağışladığı darı onunla taşınıyor. Çalıştığım General Doğan 1970’li yıllarda Polonya’da yapılmış, ortadan davlumbazlı 12,500Gt’luk bir gemi … hafiften gözü toprağa bakıyor olsa da damarlarında Akdeniz’de sefer atacak kadar can kalmış (hala) ama o gemi ile Cibraltar’dan çıkacaksan önce vasiyetini vermen lazım … o derece yani. http://www.tcl.com.tr/tr/ResimGoster.asp?filo/foto/jpg_big/b_generalzdogan.jpg Mersin silo’dan doldurduk darı’yı … bütün gemi yeni pudralanmış bebek kıçı gibi, darı tozu her yere sinmiş, acayip de kaygan. Sanırsınız ki güverte kış olimpiyatlarına hazırlanmış, yanlış adım atan kafa üstü çakılıyor. Yaşam mahallini falan temizlemiş olsak da özellikle merdivenlerde ve üst güvertelerde dikkatli olmak lazım. Lübnan garip bir arada kalmışlık yaşıyor … sırtını Suriye’ye dayamış, güneyde de İsrail var. Beyrut deseniz daha da vahim durumda. Ağzı kuzey batı’ya dönük bir hilal canlandırın gözünüzde … hilal’in kuzey ucunda Şii Emel, Baas ve benzeri Suriye destekli militan gruplar var … hemen onların arkasında da Suriye ordusu. Liman kısmı BM kontrolünde (İtalya+Fransa) , kentin sırtını dayadığı dağlarda ise Dürzi’ler mevzilenmiş durumda. Bitti sanıyorsunuz ama hayır, bitmedi. Hilalin batı ucunda Sünni milisler ve Filistinliler var ve Hilalin doğu kısmında da Falanj (Hristiyan Falanj) ve onların arkasında da İsrail ordusu. Teknik olarak bu güçlerin tümü birbirleri ile savaş halinde … yani Filistinliler hem Dürzi’ler ile savaşıyor hem de Falanj, İsrailliler, Emel ve Suriyeliler ile … diğerleri için de aynı şey söz konusu. Bir çeşit gang bang, orgy durumu söz konusu (Bkn.bahçıvan,aşçıya, aşçı. Şoföre … şoför de artık kime denk getirirse hesabı) BM’in baskısı ve açlık nedeni ile bir çeşit De Facto barış söz konusu, gün ışığı varken kimse (çok mecbur kalmaz ise) diğerlerine ateş etmiyor. Deyim yerinde ise birbirlerini görmezden geliyorlar. Bizim iş ise şu şekilde ilerliyor. Gün doğarken limana girip …ki bu kolay bir iş değil çünkü tam limanın ağzında yarı batık bir İsrail hücumbotu var, ambar kapaklarını açıyor ve sifon tabir edilen (dev elektrik süpürgesi gibi bir şey gözünüzde canlansın) hat ile gelen kamyonlara darı veriyoruz. Herkesin ağzı, gözü kapalı … nefes almayı zorlaştıran pis darı tozu her yere uçuşuyor. Akşamüzeri, mesela 15,00 gibi işe ara verip palamar çözüyor ve 10 mil açığa, alarga’ya çıkıp demirliyoruz. Gemide 20,000 ton civarı darı var … bir kamyon en fazla 25 ton falan alıyor, sifon ile kamyon doldurmak ise yaklaşık yarım saat sürüyor. Anlayacağınız o kadar kolay veya verimli bir iş değil bizimkisi. Liman tesisleri bombardıman sırasında harap olduğu için başka çare de yok ne yazık ki. Falanj kamyonunu dolduruyoruz, onların arkasında bekleyen Filistinliler sabır gösterip onlardan sonra darı alacak olan Emel milisleri ile futbol oynuyor … garip ve grotesk bir durum söz konusu. Sanki akşamları birbirlerini öldürmeye çalışan insanlar bunlar değil miş gibi davranıyorlar. Alarga’ya çıkınca genelde kıç üzerine masa kuruyoruz. Balık tutmuşsak ne ala, tutamamışsak artık buzhanede ne varsa onunla yapılan yemek çıkıyor ortaya. Yemek bitince ortalığı el birliği ile toparlıyor, sonra da oturup çay – kahve içiyoruz. Saat 20,00 gibi ilk karanfiller açılıyor Beyrut tepelerinde … biz neresinden baksanız 20 kilometre uzakta olduğumuzdan Dürzilerin ateşlediği Katyuşa roketlerini Beyrut’un karanlık profilinde yapraklarını açan ateş kırmızı karanfiller gibi görüyoruz. Sonra roketlerin düşme/patlama sesleri geliyor … uzaktan – pes ve boğuk “bom-bom” … Dürzi’lerin akşam solo’su aynı zamanda müziğin başlangıcı gibi bir şey. Herkes başlıyor birbirine ateş etmeye, seri atışlı izli mermileri kırmızı/turuncu ışık şeritleri şeklinde görüyoruz, obüsleri ise beyaz/gri şimşekler. Telsizci (işi gereği) dinlemede … saat 21,30/22,00 gibi dahili haberleşme’den bizi uyarıyor. - Gece kuşu geliyor Gece kuşu denen uçak gemisinden kalkan Intruder uçağı. 6.filo kuzeyimizde açık denizde yatıyor ve çatışma fazla şiddetlendiğinde ya da limandaki BM askerleri hedef alınmaya başladığında hedef tespit etmek için üzerimizden geçip Beyrut’a doğru uçuyor. Çok geçmeden ikinci anonsu duyuyoruz. - Şişman kadın şarkı söyleyecek Şişman kadın ise Amerikan New Jersey zırhlısı. 6.filonun topçu gücünü temsil ediyor ve onların deyimi ile VW ağırlığında + Cadillac fiyatındaki ağır patlayıcı yüklü mermilerini az önce geçen Intruder’in tespit ettiği hedeflere yolluyor. New Jersey’in borda ateşi üzerimizden geçerken tren gibi ses çıkarıyor. Hiç üzerinden tren geçerken bir köprünün altında ya da yakınında bulundunuz mu? Ses bire bir aynı … takataka-tak, takataka-tak diye geçiyor mermiler. Sonra küçük yıldırımlar çakıyor dağda, kıyıda … artık Intruder nereyi işaret etmiş ise orada. Çok geçmeden de deniz topçusunun ateşlediği mermilerin sesi geliyor … boğuk bummm-bummmm’lar bunlar. Şişman kadının söylediği şarkı o geceki çatışmanın sona erdiğini gösteriyor. 03,00 gibi “genel alesta” çekileceği için, yani herkes uyandırılacağı için yataklarımıza çekiliyoruz. Artık tek duyulan kıyıdan gelen siren sesleri … o kadar. Sabah motorlar devreye alınıyor, demir çekiliyor ve Beyrut limanına gidiliyor. Toz için hazırlık yapıyor, ağzımızı – burnumuzu kapatıyor ve ambar kapaklarını açıp gelen Dürzi kamyonuna darı dökmeye başlıyoruz. Kentin içinde bir yerler hala yanıyor, gece birileri BM mevzilerini havan ile vurmuş … askerler delik deşik edilen su tanklarını onarmakta onlara yardım eder miyiz diye sormaya gelmiş … Beyrut’ta sıradan bir gün daha.
  7. ...bir şey soracağım. Blog kısmında paylaştığım şeyleri sence akıllı, akıldan geçtim ... birazcık mantık sahibi bir adam yaparmıydı?
  8. ah be üstadım, hala bulamadın mı arka bahçede petrol'ü ... ama haklısın, lada gerçekten "efsanevi" yakıyor (bkn.depo'da delik mi var abi?)
  9. ben Lada'yı eski "demir ütü"ler vardır ya, onlara benzetiyorum ... üzerine üçüncü kattan kuzenini atsan gene de çalışmayı sürdüren bir araca saygı duymamak zor (o araç b*kt*n ötesi olsa da)
  10. ...dayak yemekten&dövmekten bakamadım ki...
  11. ...yaz akşamı , havada hafif bir meltem olmasa aslında iyice yapış yapış olacağız ama Allahtan azıcık esiyor hava. Parayı, pass'ı falan boyundaki keseye koymuşum. Ne de olsa Pire'nin yankesecileri meşhur, onları gereksiz yere memnun etmenin alemi yok, öyle değil mi? Üç kişi gemiden inmişiz, telsizci, üçüncü ve ben ... Marina'ya gidip güzel bir masa donatalım kendimize diyoruz. En azından lumbar ağzındaki muhabbet bu yönde. Ticari liman pire'ye biraz uzak olduğu için taksi ile kent merkezine yakın bir yerlere ulaşıp sonra yola yürüyerek devam etme kararı almıştık ... iyi ki de öyle yapmışız. Yunanistan'ın trafiği kimi zaman bizden beterdir, o akşam da işte öyle müstesna akşamlardan biri. Kente dalıp hafif yokuştan aşağı, denize doğru yürürken sokaklarda normalden daha fazla insan olduğunu fark ediyorum. Sadece insanlar da değil, ufak "teneke" orkestralar kafalarına göre -kakafonik- müzik yapıyor ve millet cici elbiselerini giymiş, sokaklarda dans ediyor. ...hay bin kunduz ... festival'e denk gelmişiz. Off yaaa! Marna'ya bir indik ki ... auwww ... orada durum daha da vahim. Lokantalar, meyhaneler ağzına kadar dolu... bizim masa kurma hayali yalan olmuş. Yunanlılar normalde akşam yemeğine 21,00 gibi oturur ve masadan da 00,30 - 01,00 gibi kalkar, yani bizim alışkanlığımızın tersine lokantalar bir masatyı gecede birden fazla kere satamaz. Bunu bildiğimiz için görece erken yola çıkmış ama festival olduğunu bilmediğimiz için (o zamanlarda millet masaya erken oturur) açıkta kalmıştık. ...Burger King'e gidecek halimiz yok ki ... karnım da aç, ne yapalım? Mecburen etraftaki büfelere falan dadandık, bir şeyler yedik ... birer eşek birası kapıp deniz kıyısındaki park'a gittik. ...işte milet eğleniyor, canlı müzk falan da var ... biz de takılıyoruz öylesine. Kafamızdaki plan bu değildi ama ne yapalım? Oturup ağlayacak halimizde yok ki. Sonra -danK- bir şey resmen kafamda patladı ....! NOLUYO LAN!! ...kim vurdu diye baktım, beyaz elbiseli, saçı çiçeklerle süslü bir hatun geberiyor gülmekten ... elinde mukavva (veya onun gibi bir şey işte) boru kılıklı bi alet var, kurdeleler falan sarılmış o mukavvaya ... göz göze geldik ... boruyu gözümün önünde salladı, döndü arkasını gitti. - Naptın kadına be?!? ...diye sordu arkadaşlar, napicam ya? Öyle oturuyorum işte ... tanımam etmem manyağı. Akşam vakti bulaşmayayım şimdi falan dedim, poşetten bir bira daha çıkardım, açtım ... ikinci biramın ortasındayım ki ... -danK- ...bir kere daha .... aAaAaAaAa dedm ... s*k*r*m ortasını, nedir lan bu! - ben yolarım bunun saçını başını abicim ... diye atarlandım. Arkadaşlar saçmalama falan diyerek sakinleştirdi beni ... hatun hala geberiyor gülmekten. Şeytan diyor, al oradan bi taş, akıt pekmezini ... kendi halimde oturuyorum, ne bulaşıyorsun yahu? - bu gelecek, bak görürsünüz ... taktı kafaya ... gelecek gene. ...ya saçmalama, olmadı gidelim ... kavga çıkarmayalım falan dedilerse de sallamadım. Bir kere daha kafama vu-ra-ma-ya-cak ... nokta. Kalktım yerimden gidip hemen yakındaki bayiden bir TaNea (bizim Hürriyet gibi bir gazete) aldım ... ortadan katladım, içine azıcık bira döktüm, bir kere daha katlayıp bacağımın altında iyice sıkıştırdım. Takılıyorum ama gözüm hatunda, bir kere daha gelirse ..... ....geldi de, on dakika falan ya geçti, ya geçmedi ... baktım kuşa dalacak kedi misali ufaktan yanaşıyor, menzile girmesini bekledim (bkn.avcıya pusu atmak) tam elindeki kurdelalı mukavva'yı kaldırmıştı ki bacağımın altından çektiğim TaNea'yı Bizans tekfuruna "bu babam için, bu da emmim için ..ama esas bu köyün delisi için..." dalan Kara Murat tadında tam da ağzının ortasına çaktım. ...resmen çTONK! etti gazete, deli yunanlı hatundan "ohş" diye bir ses çıktı, ben de zafer nidası patlattım -niHAHoHo- böyle bir afalladı, şaşırdı, olduğu yerde sallandı ... elimdeki gazeteyi gösterip havladım ona. - Malaka!!! (pis bir küfürdür...) ...döndü gitti. muHaHaHaHa!!! kim demiş intikam tatsızdır diye? Epey bir güldük ... geyik de yaptık sonra. - senden iyi tenisçi olur, nasıl çaktın öyle gelişine? ...falan - filan. Sonra kalktık, bir taksi bulana kadar yürüdük ... arkasından da gemiye döndük. Sabah kalktık, kahvaltı ediyoruz ... çocuklar benim vukuatı anlatmaya başlamaz mı? - ya ne gerek var? ...falan dedim ama efendi kaptan'a ballandıra ballandıra anlatıyorlar. - sonra efendi kaptanım, bir de baktık bizim üçüncü böyle resmen havada perende atıp Jackie Chan gibi hatuna bi çaktı... baktık ki aPLa ayakkabılarından çıkmış ... Allah bilir hala yere düşmemiştir ... o derece yani. efendi kaptan bunları dinledi dinledi ... sonra bana baktı ve basit bir soru sordu. - üçüncüm, Haloa nedir biliyor musunuz? - bilmiyorum efendim .. dedim (bilmiyordum harbiden) - peki ... dedi sakince, ama hava değişmiş. Sessizce kahvaltıyı ettik. Doğal olarak araştırdık .... Haloa nedir? Neyin nesidir? Meğer Haloa kadınların festivaliymiş, kadınlar o gün/gece boyunca başta serbest konuşma ve canları ne çekerse yapma olmak üzere bir çeşit -dokunulmazlık- kazanırmış. ... işin daha da kötüsü, o mukavva boru vardı ya? Hani üzerine kurdelere sarılı olan ... o şey ile seçtikleri erkeğe vurur ve onu kendisi ile birlikte -eğlenmeye- çağırırlarmış. Yani ben iki kere davet alıp, davet'e icap etmemişim ... üçüncü davet denemesini ise şiddet ile cevaplamışım. ...kısmet nasıl tepilir? Islak TaNea ile kısmetin ağzının ortasına vurularak Sonuç : İşte cehalet böyle bir şey http://en.wikipedia.org/wiki/Haloa_%28festival%29
  12. Kaan Yagizer

    Hotel Europa - 3

    İnternet kafe'ye yeniden uğrayıp ... bu arada şöyle bir şey'i kastediyorum (bkn.yanlış anlaşılmasın) telefon işimi hallettim ve fabrika'ya uğrayan yeni dostlarımız ile yola çıktık. Evsahibim teğmen önce kuzey batı'ya, sonra kuzey'e ... nijer sınır hattına doğru (görece güvenli rota) ilerleyeceğimizi söylemişti. Libyalılar Çad Gölü'ne kadar güney'e inmiyormuş ama değerli kamyonlarını tehlikeye atmak istememelerini anlamam gerekiyormuş. Anlarım tabi, neden anlamayayım ki? Bi halt olursa sadece kamyonlar değil, benim yük'de yalan olur. Fazladan 400-500 dolar için kasmaya niyetim olmadığından mızmızlanmadım. ...tecavüz kaçınılmaz ise (siz anladınız gerisini) Sadece iki kere arıza yaşayarak (basit arızalar) akşam üzeri Nijer sınır hattına varmıştık. Manzara fazla tekdüze (genelde basık yayvan tepecikler, taşlı / kuru ve susuzluk ile yanmış toprak, bitki örtüsü ise dikenli çalılık ağırlıklı) olduğundan fazla ses etmeden arkada oturuyor. Kimi zaman tuz hapı emiyor, arada sigara tüttürüyordum. Geceyi cibinliğe sarınarak halftrack'ın arkasında geçirmek biraz neşe kaçırıcı olsa da sabah demlenen çay (bedevi usülü) canlandırıcıydı. Yola çıktığımızın ikinci günü öğle saatlerinde (50+ derece falandı sanırım) UNHCR'nin göçmen kampına ulaşmıştık. Sadece yarım günlük kaybımız olduğu için keyfim yerindeydi ... tabi kampın ne kadar b*k* yemiş olduğunu görene kadar. Kalasların üzerinde kaydırarak yükü indirip konteynerleri kamyon çekme halatı ile birbirine hizalayana ve kaymasın, şakül bozulmasın diye altlarını besleyene kadar etrafa doğru dürüst bakamamıştım. Gün ışığından azami şekilde yararlanmaya çalışıyordum ve bilmeyenler için not ... Ekvator enlemine yaklaştıkça -alacakaranlık- toleransı azalır. Atıyorum İstanbul'da -akşam oluyor- ile -hava karardı- arasında 1 saat varsa bu ekvator'da 20 dakikaya falan düşer. Sonunda konteyner'ler güvene alınınca birisinin üzerine çıkıp oturdum ve kampa baktım. - Yaklaşık 18,000 kişi var, çoğu kuzeyli göçmenler ... Sudan sınırında da kamplar var, onlar da genelde iç savaştan kaçıp gelenler... Bizi karşılayan UNHCR (Birleşmiş Milletler Sığınmacılar Programı) memurunun sözleri iç karartıcı olsa da hiç bir söz gözleriniz ile gördüğünüz şeyi tam olarak tarif edemiyordu. -- Çad, kampta su çeken kadınlar-- Sabah olunca çalışmaya başladık. Motorların nakliye yağlarını boşaltıp doldurduk, transfer sırasında jeneratörün arızalanmaması için konan kauçuk takozları söktük, vakvak ile sistemin havasını aldık ve öğlen olmadan önce bir, sonra da ikinci jeneratörü ateşledik. UN'in iki teknisyeni ağır hizmet kablolarını hazırlamıştı zaten, onlar enerji çıkışının ilk siftahını yapar. Teslim/Tesellüm raporlarını düzenler, kamp yöneticilerinin kullanması için kolaylıklar (mesela basit bir yönerge serisi ... sistemi devreye almak ve devreden çıkarmak için ... ya da yakıt borusuna yağlı boya ile tankta kalan yakıt seviyesini gösteren çizgiler çizmek gibi) ilk ışıldaklar yanmaya başlamıştı bile. ...kendimi iyi hissettim mi? tabi ki ... işim bitmek üzereydi ve sabah s*kt*r*p N'Djamena'nın görece üstün konforuna ve Hotel Europa'nın s*d*k ısısındaki beleş birasına doğru yola çıkabilecektim. ...kendimi kötü hissettim mi? tabi ki ... orada binlerce insan yarın ne olacağını bilmeden ve kamyonlarla gelen tahıl'dan yarım leğen alma umudu ile yaşıyordu ve elimden gelen hiç bi b*k'da yoktu. Aradan yıllar geçmiş olsa da hala arada sırada düşünürüm onları (o kadar da sık değil, yeterince sık ama) acaba kaç tanesi evine geri dönmeyi becerebildi? Çok değildir sanırım...
  13. Kaan Yagizer

    Hotel Europa - 2

    filmler ... şöyle anlatayım, filtre kahve yaptın kendine ... sonra canın gene kahve çekti ama kahven yok ... bir tavada kahve küspesini kavurdun, o malzemeyi kullandın ... gene kahve yaptın ama tadı ... ehhhh ... şimdi bu işlemi on kere daha yaptığını farz et, işte o 12.kahven tam Holywood filmi kıvamında olacaktır.
  14. ben daha çok -hangi ürün sizi üzmeyecekse onu alın- frekansındayım efendim
  15. Kaan Yagizer

    Hotel Europa - 2

    - Nasıl bir yer, Hotel yani? ...gülme tuttu Lejyonerleri - Sabret görürsün dediler. Land bir fabrika'ya daldı ... eskiden bira fabrikasıymış, üç - beş yıl önce Libya'lılar -gözdağı- vermek için Fabrika'yı vurmuş, üretim kanadı yıkımdan kurtulmuş ama yönetim ve ambalaj bölümü b*k* yemiş. Lejyon gelip yerleşene kadar fabrika atıl kalmış (ulen bira fabrikası vurulur mu? deyyus Kaddafi işte.) Eskiden ambar olarak kullanılan mekanlara yayılmışlar, deponun bir kanadını da (daha doğrusu kanadın bir kısmını) ülkeye gelecek yabancı teknik personel, doktorlar falan güvende olsun diye ayırmışlar. Yani meğer Hotel Europé bombalanmış bira fabrikasının yıkıntıları arasına kurulmuş ve aslında orada olmayan Fransız Yabancılar Lejyonu 2.Paraşüt Gücünün yatakhanesiymiş. ...pıFFF Yapacak bir şey yok, bir boş yatak buldum, yatağın altına çantamı attım. Çıktım dışarı ... savunma bakanlığı zaten yürüme mesafesinde. Gidip kaydımı yaptırdım, Çad'da elçilik yok, ben de angajman kuralları gereği en yakın noktaya (Sudan/Hartum) telefon açıp (bir internet kafe'den ... teknolojiye bak be...) nerede olduğumu, yaklaşık ne kadar kalacağımı vs. bildirdim. Sonra da fabrika'ya geri döndüm. ...akşamı fabrika'dan kova ile gelen (hani askeri tesislerde kırmızıya boyalı Y-A-N-G-I-N yazan saç kovalar vardır ya, işte onlardan biri ile bira servis ediliyordu) bira'yı reçel kavanozu ile içip lejyon karavanasını yiyerek geçirdikten ve kıdemli personelden (...çok yararlıdır) dedikodu topladıktan sonra vurdum kafayı yattım. Sabah havaalanına dönüş, benim ekipman orada yatıyormuş. Giden bir land'ın arkasına atlayıp yola düştük ... kent'i bir kere daha ve bu defa gündüz gözü ile inceledim. Belki bir şeyler vardır, ben kaçırmışımdır ... hayır. İlk intiba doğruymuş ... b*kt*n bir mekanmış. Havaalanında enerji paketlerini bulduğumda bir şeyi hemen fark ettim, toplam üç konteynerim vardı (birisi malzeme) mühürlü ve sağlam haldeydiler ... ama bu ekipman üç ay önce gelmişti ve ben arz-ı endam edene kadar kimse gelip gitmemiş, malzemeyi sormamıştı bile. Fabrika'ya geri dönüp Amnesty temsilcisinin kurulan kamp'tan teşrif etmesini beklemeye başladım. Biraz etrafta dolaştım (kent güvenli ... çatışma bölgesine silahsız gidilmemesi tavsiye ediliyor olsa da N'Djamena'da sorun yok) yemek falan yedim (lapa gibi bir pilav, eş dedikleri galeta unu ile yapılmış lokma benzeri bir şey ... ki genelde bunu acı bamya sosuna barırarak yiyiyorlar) genelde fabrika'da takılmayı tercih ettim. ...sonra beyefendi geldi. İskoçya'lı abi (Amnesty temsilcisi) ile oturup konuştuğumuzda durumun tahmin ettiğimden vahim olduğu ortaya çıktı. Yaklaşık bir günlük mesafeye kurdukları göçmen kampını büyütmeye çalışıyorlarmış ama işler pek de iyi gitmiyormuş. Bana taşıma/nakliye için yardımcı olamayacağını, başımın çaresine bakmam gerektiğini özellikle belirtip dert yanmaya başladı. Hiç bir şey zamanında hallolmuyormuş, Afrika'lılar tembelmiş vs.vs. (bkn.mızmız i*n*) - Sana bir - iki bin dolar vereyim ama vinçli kamyon bulamadım, zaten o yüzden malzemeyi taşıyamadık ... buradan Capetown'a kadar (G.Afrika) çalmadığım kapı kalmadı ama paketleri bir türlü nakledemedim. ....demez mi? ...kızdım tabi. Binlerce insanın canını bu d*ll*m*y* emanet etmişler, onun da ağlamaktan başka yaptığı bir şey yok. - sen bana para ver, ben hallederim ... dedim - nasıl halledeceksin? sana söyledim vinçli kamyon yok ki ... diye üstelediğinde de kapağı koydum. - ben -brit- değilim, sızlanmak yerinde sorun çözerim. Çözüm ayan - beyan belliydi, tabi çözmek isteyene. Sabah fabrikada'kilere sordum ... onların tarifi ve sundukları ulaşım hizmeti ile şanlı Çad ordusunun birinci topçu birliğinin yolunu tuttum. (Havaalanı yolundaydı üstleri...) nizamiyede zar-zor ingilizce bilen birisini bulup "Komutan" ile görüşmek istediğimi söyledim ... bira bekletip sonra içeri aldılar (işte Afrika'da beyaz adam olmanın avantajı), gençten bir yüzbaşının karşısına oturttular. İkram edilen çay'ı içerken kendimi tanıttım, sonra da istediğimi belirttim. - Bana en az üç, en fazla beş adet 6x4 kamyon lazım, tabi mürettebatı ile birlikte. Mümkünse bir de 4x4 arazi aracı. yüzbaşı elinden geldiğince kibar şekilde cevapladı ... - Hayır kurumu olduğumuzu sanmıyorsunuz, öyle değil mi? Savaşan bir ordunun parçasıyız ve başka önceliklerimiz var Mösyö Hayır kurumu olmadıklarını bildiğimi, vatan toprağı korumanın önemini küçümsemediğimi belirtip üsteledim. - Bütün bu ekipmanı ve personeli kiralamak istiyorum komutanım. Adam patladı ... - Bizi Avis'mi sandınız? - Nakit Amerikan Doları ödesem sizden destek alabilir miyim? Yüzbaşı sihirli sözcükleri yani -Cash, U.S Currency- duyunca durakladı. - Tabi sizin danışmanlık ücretinizi ayrıca ödeyeceğim. - Bir çay daha alır mıydınız? - Lütfen... Akşam üzeri Amerikan Hükümetinin bağışladığı beş adet GMC 6x4 kamyon ve bir halftrack (yarı paletli personel taşıyıcı) havaalanında yüklemeye başlamıştık bile. Vinç olmadığı için kalaslardan yapılan rampa + kas gücü ile (25 çad askerini boşuna mı kiraladım?) üç yarım konteyneri yükledik (en azından büyük bölümlerini ... her kasada yaklaşık 1 metrelik yük aşması olmuştu ama saLLa, onu kim takar?) geri kalan kamyonlara da biz ve variller (yağ+yakıt) doluştuk. ...geceyi topçu kışlasında Çad ordusunun misafiri olarak geçirdikten sonra sabah yola çıktık. Kamyon başı 90 dolar yani : 450USD Halftrack için 60 dolar : 60USD Takım Komutanı için : 150USD Takım elemanları için adam başı 10 dolar ... yani : 250USD .... ne yaptı toplamda? 910USD ... komutan'a da bir defalık 500USD komisyon. Bir gün idiş, bir gün dönüş ve iki gün de orada kalış ... 4x910+500:4,140USD (yanımda götürdüğüm yağ+yakıta ödediğim 60USD'yi de eklersek 4,200USD) ...tepeden tırnağa silahlı bir askeri birlik için maliyet ucuzdu ... öyle değil mi? İşin gırgırı yanımızda bir de 200mm'lik obüs vardı ve onu bize "bedelsiz" vermişlerdi. (sanırım kamyonun arkasından sökmeye üşendiler) mızmız İskoç'a kaPak olsun. ---devam edecek---
  16. Kaan Yagizer

    Hotel Europa

    - Kaan - ...buyrun benim? - Amnesty International'ı duydun mu? - Vitamin hapı'mı satıyorlar? - Yok be ... İnsanhakları örgütü bu... - Duymadım ... eee? GE'den enerji paketi almışlar, kurulması lazımmış. - Açık kontrat, 8k ... istermisin? ...düşündüm. Açık kontrat demek iş 15 dakika'da sürse, 15 gününüzü de alsa da aynı parayı kazanacaksınız anlamına geliyor... yani işi B*k edip teslimat süresini aşarsanız taksimetre size yazar. - İş nerde? - N'Djamena - Orası nerde be? - Gidince öğrenirsin... AirFrance / Taksim'e voucher yollamışlar, gidip mektubumu aldım. Fransız konsolosluğuna uğrayıp sarı defterimi (aşı karnesi) ve voucher'i gösterdim ... Çad'a teleks çekip cevabını beklediler ... ben de gidip Beyoğlunda oyalandım, akşam üzeri elçiliğe geri döndüğümde yazışmalar bitmişti. - İşte biletiniz, yarın yola çıkıyorsunuz ... Fransa üzerinden aktarma yapacaksınız. Bu teleksinizin kopyası (bir anlamda yetki belgem) , size Hotel Eurpoé'de yer ayırtmışlar, havaalanında karşılanacaksınız. Eve döndüm (vapurla) ufak bir çanta yaptım ... eczaneye uğrayıp pişik için pudra, dezenfektan ve malarya için ilaç aldım. Sırt çantama bir iki parça şey ... iki sabun, beş - altı çorap, bir şapka vs. attım. THY ile De Gaulle'ye uçtum, oradan Orly'e geçip AirFrance ile Çad'a yollandım. N'Djamena havaalanı Nazilli garajları gibidir (...gerçi Afrika'nın çoğunda öyledir) uçaktan inip kanat veya kuyruk gölgesine sığınır. Bavulunuz indirilsin (aslında lönk diye aşağı atarlar) diye bekler, sonra eşyanızı alıp bi cigara yakar ve terminal'e yürürsünüz. ...gümrük görevlisi klasik "iş için mi geldiniz? yoksa tatil mi?" diye falan sormadı bile (kim oraya tatil için gelirdi ki?) pasaportumu aldı, boş bir sayfa bulup ... çTONK! Terminal kalabalık, gelen - giden çok ama sadece bir iki tane Mzungu var etrafta (kabaca çeviri : Beyaz adam ... biraz daha özenli çeviri .. emelsiz/hedefsiz gezgin) sırt çantamı alıp kalabalığı yararak attım kendimi terminal'den dışarı. Taksiler falan var ama ben ne aradığımı biliyorum ... çok geçmeden onları buldum. Çöl kamuflajlı uzun land'ı gölgeye çekmiş ikisi arabanın içinde uyuklayan, üçüncüsü elindeki beyaz kağıt parçasını sallayan askerlere doğru yürüdüm. - Hotel Europé? - Oui, Oui ... dedi asker. ...eywallah çekip land'ın kasasına tırmandım ve sabit ayağa monte edilmiş MAG'ın altına oturdum. Çok geçmeden bir Mzungu daha geldi, asker elindeki kağıdı katlayıp cebine koydu ... land çalıştı, güneş gözlüğünü takıp şapka'yı kafama geçirdim ve -yallah- yola çıktık. Diğer Mzungu Hollanda'lıymış, o da Amnesty için gelmiş, su arıtma sistemi kuracakmış... - Ben enerji paketi kuracağım, sanırım onunla da su dağıyacaklar ... sen de o suyu temizleyeceksin, mantıklı ... Enerji Paketi denen şey aslında şu. Bir (kısa) konteyner tabanı alıp buna 500Kva'lık jeneratör koyuyorsunuz. Sonra elektrik panosu, hava filtresi, yakıt tankı, egzostlar vs.vs. geri kalan her şeyi o konteyner sınırları içine sığdırmaya çalışıyorsunuz. İşiniz bittiğinde konteyner'in duvarlarını geri takıyor, sağlam şekilde kaynaklıyor ve gitmeye hazır hale getiriyorsunuz. ...yani böyle bir şey den bahsediyoruz. Bunlar C130 tipi orta gövdeli nakliye uçaklarına sığıyor (zaten o amaç ile yapılmışlar) ve hemen her yerde de çalışıyorlar. Anlayacağınız ben enerji paketini taşıyacak, kuracak, çalıştıracak ve teslim edeceğim ki ... diğerleri de benden sonra işlerini yapsın. ...sorumluluk büyük ... Land'ın arkasından görebildiğim kadarı ile N'Djamena pek büyük bir şehir değil, zaten başka da kayda değer şehir yok etrafta. Dandini binalar, kirli ve tozlu sokaklar. Kıtanın genelini sarmış olan o başa çıkması zor "fakirliğe/yokluğa alışma" hali Çad'da da geçerli. Afrikalı'ların en büyük derdi de o zaten. Millet bir şey yapmak istiyor ama işe girişmek için adamın yüreğinde olması gereken kıvılcım orada değil. -Yeter- noktasına kadar çalışıp sonra bırakıyorlar çalışmayı ...anlayacağınız yarın'ı da yarın düşünürüm hastalığına yakalanmışlar. Legion Etrangé (Yabancılar Lejyonu) askerleri ile muhabbet ediyoruz ... yanımda MAG'da dikilen Alman'mış, Türk olduğumu duyunca başladı bana türkçe "Naber Komşu?" çekmeye. Öndekiler ise İspanyol ... ben de onlara sardırıyorum "Vive la mort" çekiyorum arkada. (Vive La Mort, Vive La Guerre, Vive Le Sacre Merchanerié ... Yaşasın Ölüm, Yaşasın Savaş, Yaşasın Lanetli Paralı Askerler diye çevrilebilir.) dedikodu da yapıyoruz. Güney fena değilmiş, başkent eh işte idare edermiş ama kuzey b*kt*nmış ... çöl ve savaş varmış o tarafta. 16" paralel civarındaki hattın (Libya - Çad) sorunlu olduğunu ve orada 7/24 ilan edilmemiş bir savaşın sürdüğünü bildiğimden soruyorum. - Siz de karışıyor musunuz çatışmalara? - Resmi olarak burada bile değiliz ki ... yani cevap "evet" karışıyorlarmış. --- devam edecek---
  17. orta ve uzun vadede tercihlerini "sorunsuz" şanzımandan yana kullanan markalar/tüketiciler kazanır .... üründen elde edilecek faydayı tanımlamanın en kolay yolu o ürünün size sunmayı vaad ettiği kazanımların çokluğu değil (bkn.seçim döneminde şehre deniz getirmeyi vaad eden politikacılar) gerçekte size "dertsiz" hizmet edip etmediğidir. (bence)
  18. Mayıs'ta makyajlı araç geliyor ... ben hazır C-Max'e geçerken bi - iki ay daha bekleyip dizel otomatik alayım türünden bir düşünce içindeyim, sonbahar dememin nedeni o...
  19. ...emekli oldu gitti Sebo ... görmüş olsan hatırlardın zaten. Orta boylu, kumral, 7/24 ciddi ve uçan bir çaycı , unutması zor bir adamdır Sebo
  20. ...olmaz mı? McGyver gibiyiz hepimiz O neydi be?? diyenler için :
  21. ...bakmak lazım tabi ama polen filtresi veya giderler tıkanmış gibi (belki ikisi birden) özellikle ağaç altında (mesela iğne yapraklı bir ağaç) park ediliyorsa o yapraklar düşüp çürüyor ve küspe haline gelip ne kadar gider varsa alayını tıkıyor. Aracın içindeki nem'in dışarı atılamıyor oluşu "tıkanıklık" işareti ... servis'e uğrayıp bir çay için, toparlarlar her şeyi ... merak etmeyin.
  22. Ozan'a katılıyorum, sonbaharda C-Max+TDCI/PS tadından yenmez olacak ... şimdiden kendime bir tane sipariş etsem mi diye düşünüyorum, tek endişem benim hatun ... kötü şoför olduğu için değil ama ... arabayı gasp eder mi?? endişem bu
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.