Jump to content
2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız ×

Cem Boneval

Blogger
  • Toplam İleti

    16.803
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Kazandığı Gün

    714

Cem Boneval tarafından yazılan her şey

  1. Cem Boneval

    Leon Focus

    Çok abartılı ifadeler. FR şu anda benzinli ve performanslı bir HB arayanlar için fiyat kalite oranı en iyi seçenek. İki hafta önce ayrıntılı bir deneme sürüşü yaptım, uygun bir zamanda paylaşırım, ama şu kadarını söylemeliyim, bu araba ile sürüşte EB hariç her Focus'a Leon'un stoplarını seyrettiririm.
  2. Fena halde elmalar armutlar karışmış. Focus'un yan rüzgarlardan etkilenmesi en kötü ihtimalde sınıf ortalamalarındadır. Özellikle en kötü ihtimalde diyorum çünkü şimdiye kadarki deneyimlerim ve okuduğum incelemeler bu konuda son derece yeterli ve iyi olduğunu düşündürüyor. Yandan gelen ani rüzgarda (rüzgar sağanağı olabilir, büyük araç sollama esnasından rüzgardan çıkma veya girme anı olabilir) ve büyük araçların arkasındaki türbülans alanına giren tüm araçlarda yönden sapma gözlenir. Ve hepsinde az veya çok direksiyon ile yönlendirmeyi düzeltmek gerekir. Bu çerçevede Focus hassas ve hızlı tepkili direksiyon sistemi ile bu işlemin kolayca yapılmasını sağlar. Ancak unutulmamalı ki Focus'un 3.neslinde direksiyon turu oldukça azaltılmış ve özellikle ilk 45 derecelik çevirme açılarında tepkisi arttırılmıştır. Alışık olmayanlar için bu aşırı tepkime aracın dengesiz hissedilmesine neden olmakta ve yukarıda bahsettiğim türdeki düzeltme manevralarında da tedirginliğe yol açabilmektedir.Direksiyonun kısa turlu olmasını beğensem de dar açılardaki progresif tepkimesini ben de abartılı buluyorum, bu açıdan birinci nesil Focus mükemmel bir araçtı. Aslında Ford mühendislerinin çok uzağa bakmasına da gerek yok, güncel Fiesta da rakipsiz iyi bir direksiyon sistemine sahip. Hız arttıkça direksiyonun sertleşmesi önemli ve gereklidir. Burada sertleşmeden kasıt aynı açıda çevirebilmek için daha fazla kuvvet uygulanması gereğidir. Hız yükseldikçe direksiyon hareketleri ile oluşacak yön değişimleri tehlikeli boyutlara varacağı için direksiyonu kazara bile olsa kolaylıkla çevirmek mümkün olmamalıdır. Ve bu açıdan da 3.nesil Focus'ta direksiyondaki sertleşmeyi yetersiz buluyor ve oynaklık hissine bu durumun da katkısı olduğunu düşünüyorum. Yol hissi, yani direksiyon hareketlerine tekerleklerin verdiği tepkiyi hissedebilmek, açısından tüm elektrikli sistemler gibi duyarlılığın ancak vasat ve fakat yeterli olarak değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Bu konuda da birinci nesil rakipsiz idi. Hakan ve Levent Beylerin sorunlarının ise farklı olduğunu düşünüyorum. Bizim Fiesta'da da benzer bir surum var, araç direksiyonu düz tuttuğunuz halde sabit düz gitmiyor, bir tarafa doğru meyilleniyor ve çok ince hareketlerle düzeltseniz bile yön tutma kalıcı olmuyor. Bazı direksiyon kutularında bu sorun var ve sanırım dişlilerin fazla sıkı olmasından kaynaklanıyor. Zamanla aşınma ile gerilese ve/veya kullanıcı alışsa bile küçük bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Açıkcası giderilmesine yönelik herhangi bir çabam olmadı ama sorgularım.
  3. Paylaşım için teşekkürler ama konu sahibinin de araç inceleme konusundaki ehliyetine güvenebilirsiniz. Videoda belirtilenlere tümüyle katılıyorum diye de ekleyeyim.
  4. Bu beyaz ışık merakının altında yatan ruh halini çözemedim bir türlü... İyi aydınlatmayı anladım da ille beyaz olması neden gerekli? Ya da 4000K nenize yetmiyor da 6000K peşindesiniz?
  5. 26 Ağustos… Yunan ve Türk orduları karşılıklı mevzilenmiştir. Yunan mevzileri, İngilizlerin de desteği ile güçlendirilmiştir. İngilizlerin deyişi ile “Türkler burayı 6 ayda geçebilirlerse, 1 günde geçtikleri şeklinde övünebilirler” şeklindedir. Taarruz öncesi Mustafa Kemal, komutanları ile stratejisini paylaşır. Düşman hatlarına eldeki tüm güçle sol kanattan, süvari hücumu ile saldırılacak, kanat yarılıp, merkez ve diğer kanat arkadan kuşatılacaktır. Bu, savaşlarda hiç kullanılmamış bir stratejidir ve çok risklidir. Aynı zamanda Harp Okulunda hoca da olan bir General itiraz eder. Çünkü bu şekilde hücumda, saldırı başarılamazsa, merkez zayıf bırakıldığından, geri çekilme şansı kalmamakta ve bozgun kaçınılmaz olmaktadır. Diğer komutanlar da benzer düşünmektedir. Kocatepe sırtlarında, Başkomutan ile aynı zamanda hocası da olan komutan arasında ciddi fikir ayrılığı ve tartışma yaşanır. Tartışma, Başkomutanın Mustafa Kemal, “Sarı Paşa”nın, sertçe söylediği “Başkomutan benim, benim emrim uygulanacak” sözleri ile kesilir. Gerçekte, geleneksel olduğu gibi, göbekten saldırı durumunda, Türk Ordusu’nun, İngilizlerin dediği gibi, Yunanlıları yarıp geçme ve bozguna uğratma şansı neredeyse yok denecek kadar azdır. Top, tüfek ve mermi sayısı son derece azdır. Yunanlılar da, bu geleneksel stratejiye göre mevzilenmiştir. Türk Orduları, sabaha karşı, Yunanlıların sol kanadına süvari hücumu saldırır ve mevzileri yarar geçer. Beklemediği bu saldırı karşısında paniğe de kapılan Yunan ordusuna arkasından saldırarak, tüm düzenini bozar ve Ege’ye kadar kovalar. Büyük komutanlar her zaman başkalarını alamadığı riskleri alan ve kendi savaş stratejilerini özgün olarak yaratanlardır .. Atatürk, insanlık tarihinin büyük komutanlarından biridir. Büyük ozanlar da, büyük ihtilallerin şiirlerini yazarlar. Sözü Nazım Hikmet’e bırakalım.... 26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLER İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR VE İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ'E BAKAN NEFER Saat 2.30. Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır, ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır. Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim, daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den dünyanın en yıldızlı karanlığını. Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek. Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor. Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var: Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir Akarçay Dereboğazı’ında değirmenlieri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar. Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar. Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından gündoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gider. Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri. Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular? Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlik'ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken Manisa'da geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek. Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu Paşalar: 'Üç', dediler. Sarışın bir kurda benziyordu Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı. Saat 3.30. Halimur - Ayvalı hattı üzerinde manga mevziindedir. İzmirli Ali Onbaşı (Kendisi tornacıdır) karanlıkta göz yordamıyla sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi baktı manga efradına birer birer: Sağda birinci nefer sarışındı, ikinci esmer. Üçüncü kekemeydi fakat bölükte yoktu onun üstüne şarkı söyleyen. Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı. Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam. Altıncı, inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam, memlekette toprağını ve tek öküzünü ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için kardeşleri onu mahkemeye verdiler ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için ona 'Deli Erzurumlu' derdiler. Yedinci Mehmet oğlu Osman'dı. Çanakkale'de, İnönü'nde, Sakarya'da yaralandı ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir, yine de dimdik ayakta kalabilir. Sekizinci İbrahim korkmayacaktı bu kadar bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp birbirine böyle vurmasalar. Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki: tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar. Saat: 4 Ağzıkara-Söğütlüdere mıntıkası. On ikinci Piyade Fırkası. Gözler karanlıkta, uzakta. Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde. Herkes yerli yerinde. Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı, kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır. Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı, meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı. Saat: 4.45. Sandıklı civarı. Köyler. Sarkık, siyah bıyıklı süvari, çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu. Çukurova beygiri kuyruğunu karanlığa vuruyordu: dizkapaklarında kan, kantarmasında köpük... İkinci Süvari Fırkası'ndan Dördüncü Bölük, atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor. Geride, köylerde bir horoz öttü. Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari ellerinin tersiyle yüzünü örttü. Karşı dağlar ardında, düşman elinde kalan bir başka horoz vardır: Baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu. Düşmanlar her hal onu çoktan kesip çorbasını yapmışlardır. Saat beşe on var. Kırk dakka sonra şafak sökecek. 'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak' Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde. On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci, uzunu, Darülmuallimin mezunu Nureddin Eşfak, mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor: — Bizim İstiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var, bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam, fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum. Meselâ, bakın 'Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın. 'Hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize. Onu biz, kendimiz vadettik kendimize. Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair. 'Kim bilir belki yarın...' Saat beşe beş var. Dağlar aydınlanıyor. Bir yerlerde bir şeyler yanıyor. Gün ağardı ağaracak. Kokusu tütmeğe başladı: Anadolu toprağı uyanıyor. Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp ve pırıltılar görüp ve çok uzak çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada, şahlanıp ölesi geliyordu insanın. Topçu evvel mülâzimi Hasan'ın yaşı yirmi birdi. Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa. Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa. Şimdi bir hamlede o kadar büyük. Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını ağlanacak kadar küçük buluyordu. Yüzbaşı sordu: — Saat kaç? — Beş. — Yarım saat sonra demek... 98956 tüfek ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar, bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu'lar baskına hazırdılar. Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık, siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına. Nureddin Eşfak baktı saatına: — Beş otuz... Ve başladı topçu ateşiyle ve fecirle birlikte büyük taarruz... Sonra. Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü. Bunlar: Karahisar güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler. Sonra. Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihata ettik Aslıhanlar civarında 30 Ağustosa kadar. Sonra. Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu. Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı... Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak'ın ayağı. Nureddin dedi ki: 'Teselyalı Çoban Mihail,' Nureddin dedi ki: 'Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni...' Sonra. Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız İzmir'e doğru yürürken serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu. Devrildi. Kürek kemikleri altında toprağı duydu. Baktı yukarı, baktı karşıya. Gözleri hayretle yandılar: önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları her seferkinden kocamandılar. Ve bu postallar daha bir hayli zaman üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler. Sonra. Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden ve Deli Erzurumlu ölürken kederinden yüzlerini toprağa döndüler. Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı, Kan içindeydi yüzü gözü. Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala. Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da. Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı ardarda çakan aydınlık bir bütündü. Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu: 'Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim...' Sonra. Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten, Ümitten ağlıya ağlıya, Güneyden Kuzeye, Doğudan Batıya, Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i. Ve biz de burda bitirdik destanımızı. Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap, Türk halkı bağışlasın bizi, onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar, korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, kitabımızda yalnız onların maceraları vardır... Kuvayi Milliye/Destan Nazım Hikmet Ran
  6. Bence iki nedeni var... Az sayıda araç var SS kullanan ve onlar da hala nispeten yeni sayılır. İhtiyaç olmamıştır. Olur mu demeyin, Otosan'da herşey olur, iyi yönde de kötü yönde de... İkincisi kimse piyasada yarı fiyatına benzer aküler varken o fiyattan servisten akü almaz, bu da gene birinci nedene götürür. Bu arada geçmiş olsun! Neyse ne, bence iyi bir özellik, tüm diğer arabalarınki Antalya yazında stop ederken benim SS ile aptal gibi çalışır motorla duruyor olmam sinirime dokunuyor, nedeni neyse bulursanız ben de öğreneyim, hemen uygulayayım. Tahmin: Isı göstergesi ile SS sistemi iletişimi bozuk. Ford'un ki güvenlik bahanesiyle bile olsa çok netameli bir sistem, kullanıcı şikayeti çok! Mesela araba 4-5 gün otoparkta yatsın, çalışır hale gelmesi için aynı gün sayısı kullanmam gerekiyor. Bu kadar Volt manyağı olmasına gerek yok...
  7. Bu tür kullanıcı hatasına bağlanabilecek sorunlarda servisle arayı bozmadan tatı - sert diretmek lazım. Gerekirse Otosan ile de yazışıp bir şekilde mutsuzluğunuzu, hiçbir nedeni olmadan böyle bir sorunun geliştiğinini, bunun markaya ve özellikle servislere olan güveni ciddi şekilde zedelediğini, her ortamdan bunu dile getirmekten kaçınmayacağınızı, bu şartlarla nasıl müşteri memnuniyeti beklediklerini uygun bir şekilde ve inatla dillendirmek lazım.
  8. Bu öznel bir ifade olarak doğru olabilir. Ancak fotoğrafa bakarak karar vermemek lazım. Çünkü fotpğraf makinesi otomatik ayarda doğru olduğunu varsaydığı pozlamayı sağlamak için ışığı diyafram ve perde hızı değerleri ile oynayarak manipüle eder ve elde ettiğiniz sonuç farın aydınlatma düzeyi ile ilgili nesnel bir sonuç vermez. Nesnel olabilecek tek şey aynı anda iki farklı ampulun birlikte fotoğraflanması olurdu. Ya da profesyonel bir makine alınarak yine kıyaslamalı ama manüel ve sabit poz ayarı ile çekim sonrası değerlendirirdik. Bunları usül açısından yazdım. Yoksa Doğan "yeterli" değerlendirmesine güveniyorum...
  9. Yakıt fiyatlarının sürekli değiştiği düşünülürse tüketim değerlerini L/100 km olarak vermek daha mantıklı... Kaba bir hesapla 6,7L/100 km ediyor ki bence pek de düşük sayılmaz.
  10. Kutluyorum, ancak Ahmet Hakan'ın şu yazısında sorduğu sorulara da katılmadan edemiyorum...
  11. Hayırlısı olsun... Modele dikkat etmemişim, benim aküö 65 Ah olunca doğrudan o bağlantıyı verdim. Sonuçta demek istediğim Mutlu ve İnci gibi yerli markaların da ürün gamında uygun aküler var, söz gelimi mutlu 70 Ah start stoplu var, 270 TL burada, isterseniz hemen göndertebilirim. Yetkili servise mahkum değilsiniz. Neyse ki ilgilenmişler... Bu arada start stoplu dizel gelmemişti fazla, sizinki öyle mi?
  12. http://www.hepsiburada.com/liste/inci-aku-nanogold-start-stop-ela-12v-65ah-620cca/productDetails.aspx?productId=otincia1006065&categoryId=60003762
  13. Gene ukalalık etmiş olacağım ama konum belirtilirken dakika değil sadece saatlerin yeri kullanılır genelde... En azından benim gibi huysuz, inatçı ve yaşlı keçiler bunu böyle bilir ve idrak yolları tıkanıklığı yaşar farklı durumlarda. Doğru tutuşa örnek
  14. Bu nasıl bir pozisyon, elim elimin üstünde mi?
  15. Neyse silah zoru olmamasına sevindim. Ani bir manevra gereksinimi halinde iki parmaktan iki ele geçme süresi yüksek hızlarda kullanıcı için ölümcül olabilir. Konu dışına kaçmak istemesem de çok kısa belirteyim, son yıllarda tüm öğretilerde sürüş pozisyonu direksiyonun saat 09-15 hizasından iki elle tutulması şeklinde revize edilmiştir. Nedenleri: 1. 180 derecelik dönmeye kadar el bırakmadan ani manevralara izin vermesi 2. Simetrik ve kontrollu dönüş açılarını sağlaması 3. Ellerin pozisyonu ile tekerleklerin dönüş açısının simüle edilmesi ve gerekli düzeltmeleri kolaylaştırması 4. Hava yastığı patladığında ele hasar vermemesi ve pasif olarak el-kolun savrulmasıyla kafada yaralanmaların engellenmesi (kendini yumruklamak gibi) Bu bilgi bireysel deneyime değil, sigorta şirketleri ve güvenlik güçleri kaza kayıtlarının incelenmesi, bilimsel araştırma ünitelerinin çalışmaları, sürüş teknikleri eğitmenlerinin uygulama sonuçları değerlendirilerek elde edilen verilere dayandırılarak sağlanmakta yetkili kurumlarca önerilmektedir. Size mükemmel tekniğinizle başarılar dilerim... Bu arada 40 yıllık ehliyetli 46 yıllık sürücüyüm, uzun yolda vites değiştirmediğim sürece hemen daima çift elle araba kullandım, kesintisiz 14 saat kullanmışlığım da oldu, bugüne kadar yorgunluk hissetmedim.
  16. Gençliğinize veriyorum, tüm dünyanın kabul ettiği güvenli sürüş tekniklerindeki standart öğreti olan tutma pozisyonuna alternatif iki parmakla yüksek hızda kontrol etme önerisini getirmek felakete davetiye çıkarmak ve insanları yanlış yönlendirmektir. Bence hem önermekten hem de uygulamaktan hızla vazgeçin, kendi iyiliğiniz için...!
  17. Bu hem doğru hem yanlış. Doğru kısmı arka sis lambası için, yanlış kısmı ise önler için. Ön sis lambaları yere ve kenara doğru güçlü ışık veren çok kısa hüzmeli farlardır. Amacı da şiddetli yağmur, tipi veya sis gibi normal farların yansıma yaparak görüşü kötüleştireceği ortamlarda "yavaş" seyir halindeyken alttan ve yandan aydınlatarak yol çizgilerini ve yol kenarlarını daha kolay görmenizi sağlamaktır. Yani sis farı olumsuz görüş şartlarında ana farlar kapatılarak kullanılır. Yavaş sürüş durumunu bir kez daha vurgulamak isterim, zaten kısa görüş mesafesi hıza izin vermeyecektir. Sarı, sarı-beyaz ton görüşü olumlu etkiler, xenon ve mavi ışık ise olumsuz. Performans ampullerine gelince, gerçek bir xenon farla değiştirmediğiniz sürece elde edeceğiniz kazanç harcadığınız emek, para ve zamana değer mi emin değilim... Halojenlerin tonu özellikle olumsuz hava koşullarında çok gerekli ve önemli. Xenon parlaklığı ile bunu telafi ediyor kısmen. Geçmiş deneyimlerime dayanarak asla beyaz ışık veya daha fazla performans için ampul değiştirmeye uğraşmazdım.
  18. Bence boşuna uğraş olur, ama kuşkusuz haksız çıkmak isterim. Kolay gelsin...
  19. Hayırlı olsun, gayet makul fiyatlar. Yetkili serviste 850-900 TL altında olmazdı. Uyan artık ahali...
  20. Yapma sevgili kardeşim, bir bilişimci olarak bakımlı bir araçta bunun gerçekleşme olasılığının günlük yaşantımızda kötü sonlanabilecek onlarca farklı senaryoya eşdeğer olduğunu hesaplıyorsundur eminim, kaldırımda yürürken kafana bir şey düşmesi gibi mesela... Okuyan da vahşi bir adam sanacak beni, halbuki tarfikte genelde temkinli ve saygılıyımdır. (Aaaa gene burnum uzadı) Sanırım Oktay dağlarda yanıma oturursa benimle tüm selamı sabahı keser. Latifeden takılıyorum, kimseyi canavarlaştırmak gibi bir arzum yok. Gokart, pist etkinlikleri, slalom yarışları vb. etkinlikler kurt dökmek için ideal. Caddeleri rahat bırakalım...
  21. Daha önce de yazmıştım, DPF üniteleri külle tıkanmasın diye sülfat külü, fosfor ve sülfür (SAPS) artıklarından fakir yağ kullanımı önerilir. Bu yağlar da ACEA C grubunda tanımlanır. Bu yağların temel özelliği TBN (Total Base Number) değerinin daha düşük olması. TBN alkali rezervleri tanımlar, motoru temizleyen alkali özellikli deterjanlar ve yanma sürecinde oluşan asitleri nötrleştirecek alkali rezervlerinin olması motorun yıpranmasını azaltacak özelliklerdir. Diğer bir deyişle C serisi yağlar DPF'yi koruma ile motoru koruma arasında bir denge sağlamaya çalışırlarken, A/B serisi motor koruma önceliklidir. Olasıdır ki Ford daha etkin bir rejenerasyon sistemi kullandığı ve motorları genelde yağ yakmadığı/eksiltmediği için kül artıklarından çekinmiyor. Sonuç olarak soruya dönersek: C serisi yağ kullandığınızda teorik olarak motor aşınması göreceli fazla olur, ama bu görecelilik bence pratikte fark edilir düzeyde olmaz. Üreticinin tavsiyesine uymak, en azından garanti süresi içerisinde en doğrusu. Bu bilgileri kaç servis yetkilisi bilir onu araştırmak da size düşsün...
  22. Tabii uygun... Kullanılabilir. Arkadaşlar yağlar mucize yaratmıyor, standartı karşılasın yeter.
  23. Bu sözlere haliyle katılıyorum. İleri ve güvenli sürüş teknikleri konusunda bilgi ve deneyim sahibi olmadan performanslı araç direksiyonuna geçmek intiharın hafif şeklidir. Bir dönem 205 GTI, sonra 106 GTI furyası vardı gençler arasında. Kazasızı yoktur neredeyse piyasada, fazla güçlü ve hafif araçlar, fiyatı da uygun olunca gençlerin oyuncğı olmuştu, duvardan kazınanı çoktur. Bir S-Max sürücüsü olarak empati yapmanızı beklemek çok doğru olmayabilir. Ancak sürüş tekniğine hakim ve güvenlikten ciddi ödün vermeden aracının limitlerini zorlamayı sevenler için performans arttırımı önemlidir. Elbette her zaman daha hızlı olabilecek bir araçla karşılaşabilirsiniz, ve ne kadar modifiye etseniz de daha güçlü araçlar olacaktır. Ama maddi gücünüzün yettiği sınırlarda olabildiğince performanslı bir araç sahibi olma isteği bunu hobi edinmiş bir kişi için son derece doğaldır, ve bu süreçte motor gücünü arttırıcı program değişiklikleri de ödenen bedele karşı kazanılan güç açısından oldukça verimlidir. Ayrıca araç modifiyesine bütüncül yaklaşılmalıdır, motor gücü artan arabanın daha güçlü yaylara, amortisörlere, viraj denge çubuklarına ve fren sistemine ihtiyacı olacaktır. Ve elbette modifiye yaptıran kişinin önce kullanma becerilerini artırmak için çaba göstermesi gerekir. Hız ve güvenlik arasındaki dengeyi yakalamak ise işin en zor kısmı sanırım. Burada zeka, öngörü, dikkat, bilgi, yetenek vb. pek çok soyut faktör devreye giriyor. Herşeye rağmen bilinçli bir şekilde sınırların zorlanmasına karşı değilim. Söz gelimi benim kavgam hemen hep yol ile olmuştur, bir virajı güvenli olarak en yüksek hızda dönmeye çalışırken bulurum kendimi hep. Bunu becerebilirsem de başka araçlar ve sürücülerden hızlı olabilirim. O da bonus zevktir. Ama çoğumuzun içinde ilkel bir savaşçının gizlendiği ve kazanmak için savaşmaya hazır olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek lazım.
  24. Caner Bey tam sentetik olması cazip gelse de Edge serisi Ford özelliklerini karşılamıyor. Castrol alacaksanız da Magnatec 5W-30 A1 olarak geçen ürüne yönelmenizi öneririm.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.