Jump to content
2019 Temmuz ve 2023 Mart arası tüm içerik ve üyelikler silinmiştir. Lütfen yeniden kayıt yapınız ×

Cem Boneval

Blogger
  • Toplam İleti

    16.803
  • Katılım

  • Son ziyaret

  • Kazandığı Gün

    714

Cem Boneval tarafından yazılan her şey

  1. Tercihi öncelikleriniz belirler... En dolusundan Fiesta dizel 95 PS motorla 50.000 civarında geliyor. Sony radyosundan anahtarsız girişe herşey var oluyor üstünde, özünde de kullanması zevkli, göreceli tasarruflu, ama küçük bir arabanız oluyor. Biraz altında fiyata Focus Style donanım 1.0 EB motorla alabiliyorsunuz 125 PS olarak, dizel almaya kalkarsanız biraz daha üstüne çıkıyor fiyat. Bence Style donanım düzeyinde de olmazsa olmaz donanımlar var, CC, ESP, otomatik sensörler falan. Ayrıca bir üst sınıf araç ve kullanımda çok daha oturaklı ve rahat, bu fark özellikle uzun yolda kendini gösteriyor. Düşünülmesi gereken bir konu da ikinci elde ekstra donanıma ödediğiniz onca paranın karşılığını alamayacak olmanızdır. Sonuçta bir veya iki kişi kullanıyorsanız, hemen daima şehir içinde kullanacaksanız, nadir uzun yol yapıyorsanız, ve donanım saplantılı iseniz Fiesta olabilir, ama benim için illaki Focus tercih edilecek modeldir.
  2. Aslında dikkatli bakmadığın sürece blok bir siyahlık görünüyor, yolda giderken karşıdan veya aynadan bakan böyle görecek. Sadece yanına geldiğinde inceleyen durumu görecek, o zaman da zaten aradaki bağlantıların çakma boyalı olduğu foyası ortaya çıkacağı için mat veya parlak olmasının mahcubiyet katsayısına etkisi olmaz, ya da ihmal edilebilir. Plasti Dip ile yaparsan göreceli kolay geri dönüş mümkün. Dene bak beğenmezsen eski haline çevir.
  3. Aklıma gelen bir iki noktayı aşağıya yazdım.... Ben de kolay arkadaş edinir, zor dost bulurum... Ben de muhabettine katılsam da alkolden çok hoşlanmam ve aramam, ama içki sofrasında içmesem de içmiş kadar olurum Belki de onlara neler yapmaları gerektiğini anlatarak kendini doğru ve haklı buluyor ve güçlü hissediyorsun, yani psikolojinin temelinde bu bakış açısı yatmaz. Ya da diğer bir deyişle gösterme kendi kendilerine bulmalarını sağla... Çetin Altan ozanı tanımlarken şu ifadeyi kullanır: Herkes pencereden bakarken dama çıkıp etrafı seyredebilen adam. Güzel değil mi? İnsan bencilliğinin, özünü ve soyunu koruma içgüdüsünün somutlaşması, ya da kısa tabiriyle erk savaşının somutlaşmış alanlarıdır, siyaset ve para. Kötü olan ne siyaset ne para kötü olan bencilliktir. Tekerleme ne diyor: Ne komünizm, ne sosyalizm, ne kapitalizm, varsa yoksa egoizm, insanlığı bitiren bu.... Benim de nefret ettiğim siyasete alet edilen din/dindarlıktır, not düşelim. Önemi var mı gerçekten??? İnsan öleceğini bildiği halde ölmeyecekmiş gibi yaşayan tek canlı. Bu öykü küçük değişikliklerle öykü sahibinin bile bir kez daha olmak üzere herhangi birimizin başına gelebilir. Süreç genelde daha önce alınıtıladığım Kübler-Ross evreler modeline göre yaşanır: 1. İnkar - "Yok canım, doğru değildir, mutlaka bir hata vardır, bana bir şeycik olmaz, vız gelir tırıs gider" 2. Kızgınlık - "Neden başıma geldi bu? O kadar da dikkatliydim..." 3. Pazarlık - "Kötü alışkanlıklarımı bırakacağım, tedaviye de uyacağım, biraz daha yaşarım değil mi" 4. Depresyon - "Bittim ben bittim, hayat sona eriyor, herşey boş...." 5. Kabullenme - "İlahi adalet, her faninin başına gelen bir durum, benim ne ayrıcalığım var ki, hem ölümden sonra yaşam da var...!?"
  4. Kendini çok güzel anlatmışsın, çok yakın hissettim. Moderatöre vekaleten beni yoran durumu da ortaya koymalıyım: Çekingen,-zor arkadaş edinen-(yanlışı,-doğruyu fazla terazilerim),-az konuşurum,-espiriliyim,-kendi kendime bile aklıma gelen birşeye sinsi sinsi gülebilir ve çevremdekilerin dikkatini çekebilirim, ''n oluyoz niye sırıtıyon" gibisinden,-siz deli-de diyebilirsiniz ,-hayatı mutlulukları ve mutsuzluklarıyla bir arada kabullenirim.-Titizimdir,-aile bağlarını ve milliyetçiliği önemserim.-Kalabalık ortamlarda bulunmaktansa,-dağ bayır gezmeyi tercih ederim. Taklitlerinden sakınınız Benim doğduğum mevsim... Severim, değişimin coşkusu ile sonbaharın hüzünü dengelenir... Kaçırdığın başka bir şeyi ben yukarıda düzelttim vekaleten. Mahmut yaz.... Yazı dilin çok hoş!
  5. VW yenilikçiliği bile muhafazakar bir kabukta sunar. Tasarımda makul iyileştirmeler dışında bir şey beklememek lazım. Teknolojide ise üretim maliyetini düşürme, verimliliği arttırma ve çevre koruma öne çıkan temel hedefler. Başarılı bir araç olacak, yazılı basın göklere çıkaracak, ama bu zaten yıllardır bildik ve alışılagelmiş bir durum. Yineliyorum tarzı bana hitap etmiyor, zaten markanın tercümesi bildiğiniz üzere "halk arabası", kim şimdi halktan sıradan biri olmak ister?
  6. Öncelikle belirtmeliyim ki konunun bu şekilde gelişmesi çok güzel oldu. Aydın aklı ile bin yaşasın ki benim önerimi ayrı bir başlığa taşımış. Hepimizin zaman zaman kendimizi anlatma derdi oluyor, bu anlatımlar yanı zamanda bir öz değerlendirme niteliği taşıyor.. Birbirimizi daha iyi tanımamız açısından da çok önemli elbette. Ayrıca forumdaşların buraya kendilerini yazıyor olmaları forumu ne kadar benimsedikleri, güvendikleri ve samimi bulduklarının bir kanıtıdır, aferin bize...! Doktorlara gelince.... Öyle insanüstü özellikler yüklemeye gerek yok, hayal kırıklığına neden olabilir. Farklı ve yoğun bir eğitimden geçiyor ve aldığımız eğitim ne gerektiriyorsa onu yapıyoruz. İşimizi iyi yaparsak insanlara en zor dönemlerinde yardımcı olmuş oluyoruz. Doktor olmak "adam" olmak demek olmuyor çoğunlukla, ancak tıp eğitimini seçenler özellikle ülkemiz şartlarında elenerek bu noktaya geldiklerinden zaten alt yapı olarak sıra dışı bir konumda oluyorlar. Bana gelince... Engin'in de yazdığı gibi bizi şekillendiren önemli ölçüde eğitimimiz. Bu aileden başlıyor, okulla sürüyor. Eğitimle elde ettiklerimizi nasıl kullandığımız ise önemli ölçüde duygu durumu ile ilgili, aile içinde sevgi gören, sorumluluk verilen, başarısı ödüllendirilen kişi uyumlu, dengeli, paylaşımcı ve yapıcı oluyor, horlanan ise mütecaviz, bazen pısırık, bazen aşırı hükümran, hep banacı ve tatminsiz! Yani insan davranışlarının arkasında da mutlaka nesnel bir sebep-sonuç ilişkisi yatıyor. Ben şanslı bir çocukluk geçirdim. 10 yaşına kadar ailenin tek çocuğu olarak el üstünde tutuldum, ama daima görev ve sorumluklar çerçevesinde yaşadım/yaşatıldım. 6 yaşında tek kelime bile anlamadığım halde Almanya'da "Kindergaten" ile başladı okul eğitim yaşamım. Sonrasında hemen hep Alman ekolü ile devam etti. Bu nedenle de maddeci (bunu para/mal tutkunu olarak algılamayın) bir yapım olduğu gibi sistem adamıyımdır, yani sistemi kurup kusursuz çalışmasını sağlamaya programlanmışımdır. Ayrıca liderlik yapabilsem de birinci adam olmaktan hoşlanmam. Rekabeti de sevmem. Rekabet yarışma demektir, yarışmada da hep bir kaybeden olur. Kaybeden olmaktan çok kaybeden birinin olmasından mutsuz olurum. İnsan doğası kazananın kontolsüz güç uygulamasına yol açıyor olması nedeniyle iş çoğunlukla çığırından çıkar. Bu nedenle ortaklaşmayı ve paylaşmayı ön planda tutmaya çalışırım. Hayat görüşüme gelince: Varoluşumuzun nedeni türün sürmesi için kullanılan bir genetik programlama sonuçta. Duygusal bakmayın olaya, doğa bilimci gözüyle incelediniz mi farklı bir neden bulmak zor. Herhangi birimizi yer yüzünden çekip alsalar dünya bunun farkına bile varmaz. Yani bir işe yaradığımızı veya hayatımızın birine veya bir şeylere hizmet ettiğini söylemek yine doğa bilimci gözüyle olanaksız. Hal böyle olunca hayatın anlamı "ne yüklersen o" oluyor. Ben keyif almak ve mutlu olmak istiyorum. Bunu yaparken de hem doğal çevremi hem diğer insanları da gözetmem gerektiğini düşünüyorum, evrensel iş bölümüne inanıyor ve birbirimize yardımcı olursak hayata daha kolay asılabileceğimizi , daha net anlamlandırabileceğimizi ve daha çok keyif alabileceğimizi düşünüyorum. Halk arasında kullanılan "birlikten güç doğar" sözünün farklı bir tanımlaması bu... Ayrıca kendimi doğanın bir parçası olarak görüyorum, merkezi değil. Kendimle barışık sayılırım, şişman bir çocukluğun aşağılık duygusunun uzun vadede farklı açılımlarla dengeleyerek üstesinden geldiğime inanıyorum. Bu arada aşağılık duygusu bana has bir durum değil, hepimizi geliştiren veya batıran itici güç (mesela ilk defa masaya oturtulan ve baş hizasında masa kenarı, önkolu uzunluğunda çatalı ve gövdesi büyüklüğünde tabağı görüp bunları kullanması istenen çocuğun yaşadığı duygudur bu). Maddeselleştirmem size ulaşabilmenin bir yolu, tek tek anlam bütünlüğü olan maddelerin hem anlaşılması hem de akılda kalması daha kolay oluyor. Hayatı merak ederim, başkaları nasıl anlamlandırmış diye incelerim, bu bağlamda ben de kötü bir gözlemci sayılmam. Taklitçi ve şekilci olmamaya çalışırım, kendi tarzımı bulmak ve tanımlamak önemlidir benim için de. Ayrıca hayatı bir keşif olarak algılarım, her gün yeni şeylere gebedir, her an farklı bir bakış açısı yakalanabilir. Keşiflerinizde vardığınız nokta ne kadar cesur olduğunuz ile ilgilidir. Ve yine vardığınız nokta her zaman hoşunuza gitmeyebilir. Hayat beynimizde şekillenir, aynı mekan ve ortamda bir gün çok mutlu, bir gün çok sıkkın olabiliyoruz. Bu da mutluluğun akıl işi olduğunun bir kanıtıdır. Yazacak çok şey var, kitap bile olur, ama işe gitmek lazım, geç bile kaldım. Bir de ek: Başak burcuyum, yükselenim dahil. Ve başak burcunun bütün özelliklerini eksiksiz taşıyorum, merak eden incelesin beni okur Yine Einstein'dan bir alıntı ile bitireyim: Hayatı yaşamanın iki yolu vardır: Biri hiçbirşeyin mucize olmadığını düşünmek, diğeri herşeyin mucize olduğunu düşünmek." Ben sanırım ilkini yapıyorum, ikincisi daha kolay olurdu belki. Cemil Bozkır ne yapardı bilemem, onu ona sormak lazım, çünkü benim yaşadıklarım beni Cem Boneval yaptı...
  7. Avamla aristokrasiyi aynı bedende barındırmayı becerebilen (Türkçe'si ota da konan ..oka da ), hayat ona sille atmaya yeltendiğinde eğilip kurtulan sonra da hayata okkalı bir karşılık veren, yeterince güçlü, hatta belki yeterinden fazla güçlü olduğu halde hala zaman zaman "en" olduğunu duyma ihtiyacında olan, sevgiye kolay giderilmeyen bir açlığı olan, dünyanın karmaşasını anlamış ve çözmüş gibi dursa da ruhunun derinliklerinde küçük de olsa türbulanslara düşen, ürettiklerini paylaşarak dünyanın daha çekilir ve anlaşılır olmasına katkıda bulunan, genelinde olağanüstü ama özünde zor bir "adam"... Olmuş mu?
  8. Aydın'ı görmedim ama izlenimim şu Tom Hanks daha yakışıklı olabilir ama Aydın daha artist
  9. Hayatı noktayla ayrılmamış cümleler gibi hızlı ve akıcı ve karışık yaşamayı seviyorsun sanırım...
  10. Bakalım daha ne kadar kaçacaksın kendini tarif etmekten, biz seni tanıyoruz da sen kendini ne kadar tanıyorsun, mesele burada...
  11. Bundan bende de tavan çıtasında var, belki arasam başka yerlerden de çıkar...
  12. Yahu o kadar tedirginseniz arabayı sarıp sarmalayıp salonun bir köşesine yerleştirin. Aşınacak elbette, eskiyecek, sonra başkalarına yar olacak vs.vs. Bu kadar kasmaya gerek yok. İki çizik var diye parça değiştirmeye de gerek yok, sanılandan pahalıdır ve yeni takılanın iki gün sonra aynı duruma gelemeyeceği ne malum. Bu mereti kullanmak için almıyor muyuz zaten... Şimdi aklıma geldi: Geçen yıllarda bir site toplantısında arabalara koruyucu sundurma yapılması gündeme gelmişti, aynı paraya çocuk parkının revizyonu mümkün oluyordu, her gün bir çocuk bir yerini yaralıyordu, paslı demir aksam ciddi tehlike arz ediyordu. Önceliği yine de sundurmaya vermek istedi insanlar, ben ve birkaç arkadaş kabul etmedik, önce park dedik, inattan ikisini de yapmadılar. Konu ile alakası, koruyacağınız şeyleri iyi seçin, ilk öncelik de araba değil!!
  13. Günaydın arkadaşlar.. Alperen yazınca aklıma geldi, bugünün konusu da "nasıl bir insanım" olsun mu? Mesela ben 1.90 boyunda sırım gibi, sarışın mavi gözlü, üçgen vücutlu, karakteri güçlü, yardımsever, cömert, çalışkan, iyi niyetli ve iyi huylu bir insanım. Kimieri Brad Pitt'e kimileri de Robert Redford'a benzetir. Haydi bakalım sıra sizde.
  14. Dolaylı bir süre, diyelim akü bitti vurdurarak çalıştıracaksaın, düğme iş görüyor mu bu durumda?
  15. Ben beğenmedim. Zevk meselesi. Ben olsam yan uçgenlerle ana panjur arasındaki direkleri siyah yapardım, yekpare pancur havası versin diye.
  16. Hayırlı olsun, motor ne??? Yok, neden olarak da güvenlik bahane ediliyor (kaza anında içeride kapalı kalma durumu) Bende sorun yok. Kontak açıkken ses sistemini açıp kapatınca, ya da radyo veya CD'ye geçip dönünce ne oluyor? Var ama ışığı yok, alarmı da yok, hele ki çalan türünden hiç yok. Uyarısı yok, ama dile takılı olup tam kapanmadığı için sallantı ve ses yapıyor biraz hızlanınca, yeterli uyarı etkisi oluyor.
  17. Zarar veren su mu yoksa zamanında bir şeyler sürttü, taş, çalı çırpı vb. yıkama esnasında ortaya mı çıktı...?
  18. Üstime alınmamalıyım değil mi? Ben bu düşünceye kapıldığımda hemen şunu düşünürüm: Bize de aynı duygularla katlanmak zorunda olanlar var mutlaka...! Tabii bir de şu var: "Sadece iki şey sınırsızdır, evren ve insanoğlunun ahmaklığı, ilkinden o kadar da emin değilim." A. Einstein
  19. Bu sefer ozanlardan seçmeler, biraz da uzun, ama paylaşmaya değer... Bertolt Brecht Galileo Galilei oyununu 1937-1939 yıllarında yazmıştır. Oyun bir bilim insanının baskılar karşısındaki çaresizliğini ele alır. Bilim aşkı ile yanan bir insan, baskılar karşısında çekinir, geri adım atar, siner, kabuğuna çekilir. Ancak gizliden gizliye çalışmalarını sürdürür. Engizisyonda sözlerini geri alır ama çalışma notlarını saklar ve sonunda “Dünya güneşin etrafında dönüyor” yargısının kanıtları olan notlarını “bilim dünyası”na gönderir. Galile engizisyon karşısında düşüncelerini inkar ettikten sonra öğrencisi ile arasında bir konuşma geçer, konuşma mealen şu şekildedir: ANDREA : Yazık o ülkeye ki kahramanları yoktur! GALİLEO : Yazık o ülkeye ki kahramanlara ihtiyaç duyar Bu da Rudyard Kipling'den (çeviri Emre Kongar'a ait) Eğer herkes çıldırmış seni suçlarken... Sen başını dik tutabilirsen, Eğer herkes senden kuşkulanırken... Sen kendine güvenebilirsen, Ama bu kuşkulara da hoşgörülü davranırsan, Eğer bekleyebilir ve beklemekten bıkmazsan, Veya hakkında yalan söylenirken... Sen yalan söylemezsen, Ya da senden nefret edilirken... Sen nefret etmezsen, Ve yine de insanlara tepeden bakmaz... Ukalalık etmezsen: Eğer düş kurabilir... Ve düşlerinin tutsağı olmazsan, Eğer düşünebilir... Ve düşünceleri ihtirasın haline getirmezsen; Eğer hem Zaferi hem de Felaketi göğüsleyebilir Ve bu iki sahtekâra da eşit davranabilirsen; Eğer söylediğin gerçeklerin... Üçkağıtçılar tarafından... Aptalları tuzağa düşürmek için çarpıtıldığını... Duymaya dayanabilirsen, Ya da yaşamını adadığın eserler yıkıldığında... İşe koyulup yıpranmış araç gereçlerinle, Onları yeniden yaratabilirsen: Bütün kazanımlarından bir yığın oluşturabilsen Ve hepsini bir yazı-turayla riske atabilsen, Ve kaybettiğinde yeniden baştan başlayabilsen Ve kayıpların hakkında tek bir söz bile etmesen; Eğer yüreğini, beynini ve kaslarını... Bütün yıpranmışlıklarından sonra bile Yeniden dönüş için zorlayabiliyorsan, Ve içinde, onlara "Dayan!" diyen... İradenden başka hiçbir şey kalmamışken... Dayanabiliyorsan Eğer erdemlerini koruyarak kalabalıklarla konuşabiliyorsan, Ya da insanlığını unutmadan krallarla birlikte yürüyebiliyorsan, Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitebiliyorsa; Eğer herkes sana güvenebiliyor ama yapamayacağın şeyleri beklemiyorsa, Eğer sen acımasızca geçen her dakikanın her saniyesini... Uzun bir maratonda gibi koşabilirsen, İşte o zaman Dünya ve içindeki her şey senindir, Ve daha önemlisi-sen artık Adam olmuşsundur oğlum!
  20. Ben olacağı söyleyeyim, ön sipariş almadan ithal ederler ve bu fiyatlardan satmaya çalışırlarsa Kasım sonu Aralık başı çok cazip indirimler olur. Daha doğrusu (b)indirim normale iner, biz garipler de seviniriz ucuzladı diye. Otosan'ın tarihinde bu kadar belirsiz bir model/donanım/fiyat politikası hatırlamıyorum (en azından son 12 senede), bu da bir ustalık işi...
  21. Bu da gitar severlere son paylaşımım... Tanıtmaya gerek yok herhalde! http://youtu.be/BRyVWTGIB40
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgi

Bu siteyi kullanarak, forum Gizlilik Politikasını kabul etmiş olursunuz.