Tevfik Oluşturma zamanı: Mart 20, 2012 Raporla Share Oluşturma zamanı: Mart 20, 2012 Sen Karanlıktayken SEN KARANLIKTAYKEN BEN, GECEYİ SEVİYORUM, Senin olmadığın akşamlarda Ömrüm kısalıyor sanki. Onun için bu defa Az kararttım geceyi. Şimdi ne varlığın, Ne yokluğun belli. Bu bulanık siyah hava, Seni gizlemek Ve duymak için yeterli. Sana dokunamadığım akşamlarda Bedenim eriyor sanki. Kendime yüklüyorum Bu açlığın kabahatini. Sanki varmışsın da "Kızgınmışsın" biraz bana, O bahaneyle uzak duruyormuşsun. İstemiyorum Saçlarının savrulmasını Rüzgarda. Bu sevdadan benim payıma düşen, Zaten fazla. Senin olmadığın akşamları Takvimden siliyorum. Ömür haneme niye yazsınlar ki Ykademedıklarımı? Senin olmadığın akşamlarda Fersiz yanıyor sokak lambaları. Ve o geceler, Topluyorlar dilencileri... Ve her kahkaha meyhanelerden yükselen, "Anama sÖver" gibi... Bir, İstanbul değil, Sensiz akşamlarda sanki Bütün kentlerin tutuluyor dili. Öyle gecelerde GÖrmezlikten geliyorum çÖp kamyonlarının kenti kirlettiğini... Cinsiyetler kalkıyor, yüzler seçilmiyor, Herkes, çarşı iznindeki "Tek tip er" gibi. Bir yakalasam yaka paça, Zamanı durduracağım. Işıklandırılmış vitrin camları Ayna olup yüzüme çarpıyor. Anladım; Ben sensiz gecelerde yaşlanıyorum. En ihtiyarı oluyorum bu kentin. En bilgesi, en ağırbaşlısı... Aşkın olgunlaştırdığı Suskun bir dervişim şimdi. Bir sorsalar rezil olacağım. Ben senden başkasını bilmem ki. Senin olmadığın akşamlarda, Ben yapmışım sanki tüm dünyanın işini. Yoruluyorum, Sabaha çıkmayacakmışım gibi. KÖr olmak için yarı yarıya, GÖzümü arabaların farlarına dikiyorum. Her kadını biraz Sen zannediyorum. Senin olmadığın akşamlarda ben, O an adını anmıyorsam şayet, Koskocaman susuyorum. Senin olmadığın akşamlarda ben, Siyaha boyayıp yüzümü, Maske yapıp gecenin karanlığını, Bir Affan Dede bulup "Satın almak" istiyorum "çocukluğumu." Senin olmadığın akşamlarda Geceler uzun sürüyor... "Az karanlığım" gün ağarırken kapkara oluyor. GÖzlerimi kapıyorum, Düşlerime emanet ediyorum seni... Senin olmadığın akşamlarda Daha uzun kalıyorsun bende bÖylece. Senin olmadığın gecelerden uyandığımda Dilimde hep aynı cümle: Senin Olduğun Karanlığı, Sensiz Aydınlıktan Daha çok seviyorum... Tayfun Talipoğlu... (bu sabah okuduğum edebiyatta yankı dergisinin eski bir sayısından....) 4 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Tevfik Yanıtlama zamanı: Mart 20, 2012 Yazar Raporla Share Yanıtlama zamanı: Mart 20, 2012 nihayet şiirden anlayan biri Alperen cansın...teşekkürler... Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Alperen G. Yanıtlama zamanı: Mart 20, 2012 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Mart 20, 2012 Rica ederim abi... Her ne kadar bu aralar okuyamasam da şiir okumayı çok severim..Gerçi son dönem şairleri beni pek sarmıyor ama yine de okuduğum zaman gerçekten derinlere dokunan şiirler görüyorum.. Paylaştığın için teşekkürler.. 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Tevfik Yanıtlama zamanı: Mart 21, 2012 Yazar Raporla Share Yanıtlama zamanı: Mart 21, 2012 Haberin var mı? Ya da el salladığım trenlerin Zamana kaç umutsuz yolladığını biliyor musun? Sen,son tren,son istasyondun.... Bense,uzak denizlerin Fırtınasıydım.... Sana doğru koşan.... Sahi..yaban gecelerde Aşina kokulu yastıgının yamacına Ağladın mı hiç? 5 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Alperen G. Yanıtlama zamanı: Mart 21, 2012 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Mart 21, 2012 Haberin var mı? Ya da el salladığım trenlerin Zamana kaç umutsuz yolladığını biliyor musun? Sen,son tren,son istasyondun.... Bense,uzak denizlerin Fırtınasıydım.... Sana doğru koşan.... Sahi..yaban gecelerde Aşina kokulu yastıgının yamacına Ağladın mı hiç? çOK GÜZEL... 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Tevfik Yanıtlama zamanı: Mart 22, 2012 Yazar Raporla Share Yanıtlama zamanı: Mart 22, 2012 Kadınlar gittiğinde... KADINLAR gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar. Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde "yetim-öksüz" kalan çok olur: Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler... Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar. Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların. Sık sık boynunu büker "sarıkız". O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının. Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz. * Bir kadın gittiğinde... Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci... Bir anne gider... Bir dost... Bir arkadaş... Bir sevgili... Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde. 4 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Tevfik Yanıtlama zamanı: Mart 22, 2012 Yazar Raporla Share Yanıtlama zamanı: Mart 22, 2012 (düzenlendi) “Bir erkek gidince Kentin tüm yolları çökmüş, Dağları yan yatmış gibi olur. Bir erkek gidince Raflarda kalır dizi dizi kitaplar, çekmecede dosyalanmış evraklar, ödenmiş senet koçanları, su, elektrik faturaları, banka dekontları, maaş ekstreleri, taksit tarihleri, kalın bir defter içinde doğum günleri, baş başa çekilmiş gülen resimler, telefonlar, görüşme günleri, araba anahtarı, cep telefonu, dizüstü bilgisayar, Boynunu büker kalır. Bir erkek gidince; Susar dış kapının gürültüsü, Kahvaltı için ekmek almaya, gazete getirmeye giden olmaz. Gelince ne gerekli?' diye telefon eden,'Hazırlan, akşam gidiyoruz' diyen,'Boyunbağım nerede?''çoraplarım yıkanmamış mı?', 'Hani beyaz gömleğim?','Anahtarımı unuttum!','Sahi, saatim evde mi kalmış!''Evlenme yıldönümümüz dün müydü?' Sesleri eksilir.. Bir erkek gidince; Ev kapanmaz ama ışıkları söner, karanlığa gömülür. Bir erkek gidince bir evden; Bir dede, bir baba, bir oğul, bir ağabey, bir dayı, bir amca, bir kuzen, bir yeğen, bir torun, bir delikanlı, bir sevgili, bir yiğit, bir savaşçı, bir barışsever, göklerden bir kartal, ormandan bir aslan, bir günün aydınlık kısmı, beynin yarısı, mevsimlerden yaz olanı, kolun iş göreni, ayağın adım atanı kesilir… Kısacası Bir erkek gidince yatağın yarısı buz kesilir.. Mart 22, 2012 Tevfik tarafından düzenlendi 3 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Cem Boneval Yanıtlama zamanı: Mart 27, 2012 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Mart 27, 2012 Baharda Istanbul sevdam depreşir, Istanbul deyince de Kız Kulesi ve Salacağın ayrı bir yeri vardır. Nazım Hikmet ve Kız Kulesi İnce ve donuk görüntü. Kuru fotoğraflar… Yasaklanmış türküler… Yakılmış romanlar… Romantik bir tablo Dışarıda bırakılmışlığım, İçerde yoksulluğum! Siyah kağıda, beyaz cümlelerimi yazıyorum. Tenime tebeşir kokusu siniyor. Kara önlüğüme sen … Koca suskunluğum Yokluğunda serzenişler biriktirmişim. Yokluğunda yorgunluğumu … Deniz mavi, ufuk beyaz. Cam kristal bakışlarım Kamaşıyor gözlerim… Duruyorum, sise takılmış gemi gibi… Yokluğun buz mavisi… Dibinde kalmış sevmelerin, içinde mavi kala kalmış gözlerinde saklı. “"Su”" Derinine karış, serinine ekle… Gözlerimden kız kulesi geçiyor. Gel de… Sıyrılsın tenimden yalnızlığım, Gel de… Senin rüzgarın değsin yanağıma. Gel de… İstanbul kavuşmanın ne olduğunu görsün, sende bende Gözbebeğim ; Dinlesene beni Ruhum şimdi, kız kulesinin düş tarlasında Elini sürüyor, gövdene Yeşeriyor ve çatlıyor çiçeğin adı belli… Kimyası belli… Tanesi belli… Aşk-ı Nar ..... 1827 yılında Almanya'nın Brandenburg kentinde Karl adında bir çocuk dünyaya gelir. Babası müzik öğretmeni olan Karl, aile içinde baş gösteren huzursuzluklardan dolayı bir Fransız yetimhanesine gönderilir. Daha sonra gemilerde miço olarak çalışır. Hamburg'tan kalkan bir gemiyle İstanbul'a giderken henüz 12 yaşındadır. Gemi İstanbul'a geldiğinde denize atlayan Karl, Kız Kulesi'ne yüzerek kaçar. Kendisini kurtaran Kız Kulesi'nin bekçisine gemiye geri dönmek istemediğini söyler. İki ülke arasında küçük bir politik sorun yaşanır. Ama Osmanlı sadrazamı Ali Paşa sorunu çözer ve Karl'ı korumasına alır. Karl Mehmet Ali adını alır. Mehmet Ali, Kırım, Bosna ve Karadağ savaşlarından sonra 2. Abdülhamit döneminde paşa unvanını alır. Mehmet Ali Paşa, 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşması'nda Osmanlı'yı temsil eden üç kişiden biri olur. Almanca, Fransızca, Yunanca, Farsça ve Arapça dillerinde şiirler yazan Mehmet Ali Paşa'nın dört kızı olur. Paşa'nın Leyla adındaki kızının da bir kızı olur; Celile. Celile bir erkek çocuk doğurur: Şair Nâzım Hikmet! Görüldüğü gibi Karl'dan Nazım'a uzanan hikâyenin gösterdiği gibi, Kız Kulesi'nin her zaman hikâyeleri vardır. Eğer Kız Kulesi Karl'ı kurtarmasaydı, Nazım olmayacaktı. 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Alperen G. Yanıtlama zamanı: Mart 27, 2012 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Mart 27, 2012 Nazım Hikmet'in en sevdiğim şiiri.. kesinlikle favorim.. Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim.... Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim... 3 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Tevfik Yanıtlama zamanı: Mart 31, 2012 Yazar Raporla Share Yanıtlama zamanı: Mart 31, 2012 Farkında Olmalı İnsan Farkında Olmalı İnsan… Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı. Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen… Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını Fark Etmeli. Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını Ve En Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını Fark Etmeli. Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahirete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu Fark Etmeli. Henüz Bebekken ‘Dünya Benim!’ Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların ‘Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum İşte!’ Dercesine Apaçık Kaldığını Fark Etmeli. Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli. Baskın Yeteneğini Fark Etmeli Sonra. Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini, Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini Fark Etmeli İnsan Ve Ölmeden E vvel Ölebilmeli. Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini Fark Etmeli. Eşref-İ Mahlukat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu Fark Etmeli. Ve Ona Göre Yaşamalı. Gülün Hemen Dibindeki Dikeni, Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü Fark Etmeli. Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını Fark Etmeli. Eşine ‘Seni Çok Seviyorum!’ Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü Fark Etmeli. Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini, Ama Arka Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu Fark Etmeli. Zenginliğin Ve Bereketin, Sofradayken Önünde Biriken Ekmek Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini Fark Etmeli. FARK ETMELİ. Ömür Dediğin Üç Gündür, Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür, O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür. Can Babadan........... 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Tevfik Yanıtlama zamanı: Mart 31, 2012 Yazar Raporla Share Yanıtlama zamanı: Mart 31, 2012 Boşver Be Yaşı Başı gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?.. şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan, sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver? koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını, gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna. Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda, ama aklını kaybedecek bir aşk varsa avuçlarında, bırak aksın yollarına. yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın. sen inan yüreğine, hem ona geçmezse kime geçer sözün?.. büyü büyü… bak ellerin ayakların kocaman. aklın da maaşallah yerinde, e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye. akıllı ol, yüreğin gelir peşinden, boşver yaşı başı, aşk var mı aşk, sen ondan haber ver? takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere. o çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün, atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü, öl gitsin… parayı pulu savurup, bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır isteğin, savrul gitsin… Boş ver be yaşı başı, kim tutar seni kim, kendi yüreğinden başka kim?. Aklını al da öyle git, ister bir duvara, ister bir od aya, ister kıra bayıra vur da git. Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle bırakmadıkça birine. O biri de gelir gerçekten istediğin oysa, seveceksen ve öleceksen uğruna… yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa… yaş 70′e gelse bile, hayat daha bitmemiş. sen mi biteceksin? çekeceksen bile bayrağı, yaşadım ulan dibine kadar diyemiycek misin? Can Babadan............. 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Alperen G. Yanıtlama zamanı: Nisan 5, 2012 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Nisan 5, 2012 (düzenlendi) Ben melamet hırkasını Kendim giydim eğnime Ar ü namus şişesini Taşa çaldım kime ne Haydar Haydar taşa çaldım kime ne Sofular haram demişler Bu aşkın badesine Ben doldurur ben içerim Günah benim kime ne Haydar Haydar günah benim kime ne Gah çıkarım gökyüzüne Seyrederim alemi Gah inerim yeryüzüne Seyreder alem beni Haydar Haydar seyreder alem beni Gah giderim medreseye Ders okurum Hak için Gah giderim meygedeye Dem çekerim aşk için Haydar Haydar dem çekerim aşk için Nesimi'ye sormuşlar Yarin ilen hoş musun Hoş olayım olmayayım O yar benim kime ne Haydar Haydar o yar benim kime ne... Bu nefes, Kul Nesimiye ait olup, birçok sanatçı tarafından icra edilmiştir. Kanımca en doğru icra eden üstad Neşet Ertaş'tır. Maalesef, içinde barındırdığı derin tasavvufi öğeleri anlamayan çevrelerce içki sofralarına alet edilmekte, ilk mısrası "ben ne lanet hırkasını" şeklinde söylenmektedir. Anlamının araştırılıp ders alınabilmesi umuduyla.. Nisan 5, 2012 Alperen G. tarafından düzenlendi Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Cem Boneval Yanıtlama zamanı: Nisan 8, 2012 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Nisan 8, 2012 Bahara yakışır, Nazım'dan... Çömeldim bakıyorum toprağa otlara bakıyorum böceklere bakıyorum mavi mavi çiçek açmış onlara bakıyorum sen bahar toprağı gibisin sevgilim sana bakıyorum Sırtüstü uzandım görüyorum gökyüzünü ağacın dallarını görüyorum uçan leylekleri görüyorum göz açık rüya görüyorum sen bahar mevsiminin gökyüzü gibisin seni görüyorum Gece kırda ateş yaktım ateşe dokunuyorum suya dokunuyorum kumaşa dokunuyorum gümüşe dokunuyorum sen yıldızlar altında yakılan ateş gibisin sana dokunuyorum İnsanların içindeyim seviyorum insanları hareketi seviyorum düşünceyi seviyorum kavgamı seviyorum sen bahar içinde bir insansın sevgilim seni seviyorum 3 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Tevfik Yanıtlama zamanı: Nisan 8, 2012 Yazar Raporla Share Yanıtlama zamanı: Nisan 8, 2012 Sana Dair... En Uzun Gecenin Bİttİği Zamanın Dönenceler Arasında Kaybolduğu Bİr Yerdeyİm... Arkamdan Okunan Onca Lanet Ve Bedduadan Sonra Bİr İntikam Irmağının Ortasında Yüzüyorum... Tut Elİmİ Tut Ki Tanrının Eli Olduğunu Anlayabileyİm. En Uzun Günün Başladığı Yere Varabilmeyi Ne Çok İsterdim... Bak Bana Bak Ki Tanrının Gözü Olduğunu Anlayabileyim. Sev Ki Sana Dair Tanrının Da Sevebİıeceğine Dair Masallar Anlatabileyim... Tevfik Bardakçı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Engin Uzunoğlu Yanıtlama zamanı: Nisan 8, 2012 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Nisan 8, 2012 Akşam akşam çok fenasınız, Hayat bir gündür, o da bugündür. Duymamıştım daha önce. Ne kadar basit ve ne kadar doğru. 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın
Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor
Hesap oluştur
Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.
Hesap OluşturGiriş yap
Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.
Giriş Yap