Bekir B. Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2013 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2013 az önce 12.28 yani aptal kameraman uçakları kaybetti hareketi görmedik ya TRT'deki spiker de kameranlar da kafayı mı yemiş ne yapmış anlamadım. Saçmalıyorlar sinir oldum. Ayar oldum ya ilk kez bu kadar kötü hem spiker hem kamera yönetmeni mi sorumlu artık o işten kimse o. Gösterinin yarısı boşa gidiyor şu anda. Balkondan canlı izleme şansım oldu, tek kelimeyle harikaydı....... 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Aydın Baran Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2013 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2013 30 Ağustos Türkiye CUMHURİYET'i devleti tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır, bu zaferi Türk milletine hediye eden M.Kemal ve silah arkadaşlarına ve pek tabii tüm şehitlerimize şükran ve minnet duygumuz büyüktür. Bugün yapılacak resepsiyon için davetiye yayınlayan reisi cumhur kendi makamı için Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yazmaktan utanmış, yazıklar olsun. 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Murat U. Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2013 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2013 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hüseyin koç Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2013 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2013 30 Ağustos Zefer Bayramımız Kutlu Olsun M.Kemal ve silah arkadaşlarinin ruhlari şad olsun 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Kutluhan A. Yanıtlama zamanı: Ağustos 29, 2014 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 29, 2014 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Mete Turfan Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 Herkese hayırlı sabahlar 30 ağustos Zafer Bayramınız Kutlu Olsun Şehitlerimize allahtan rahmet diliyorum "Ha ekmeğini yemişim ha uğrunda bir kurşun" 2 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Serdar Eryürekli Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Yusuf Çavuş Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 30 Ağustos zafer bayramımız kutlu olsun. Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Doğan Kurban Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 Esas bayram Cumhuriyet düşmanlarına karşı kazanacağımız ikinci savaştan sonra olacak. 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Serkan Sümer Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 Rabbim birdaha ecdadımızı tekrar savaşmak zorunda bırakmasın. Zorunda olursak da nice nice zaferler nasip etsin. Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Cem Boneval Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 26 Ağustos… Yunan ve Türk orduları karşılıklı mevzilenmiştir. Yunan mevzileri, İngilizlerin de desteği ile güçlendirilmiştir. İngilizlerin deyişi ile “Türkler burayı 6 ayda geçebilirlerse, 1 günde geçtikleri şeklinde övünebilirler” şeklindedir. Taarruz öncesi Mustafa Kemal, komutanları ile stratejisini paylaşır. Düşman hatlarına eldeki tüm güçle sol kanattan, süvari hücumu ile saldırılacak, kanat yarılıp, merkez ve diğer kanat arkadan kuşatılacaktır. Bu, savaşlarda hiç kullanılmamış bir stratejidir ve çok risklidir. Aynı zamanda Harp Okulunda hoca da olan bir General itiraz eder. Çünkü bu şekilde hücumda, saldırı başarılamazsa, merkez zayıf bırakıldığından, geri çekilme şansı kalmamakta ve bozgun kaçınılmaz olmaktadır. Diğer komutanlar da benzer düşünmektedir. Kocatepe sırtlarında, Başkomutan ile aynı zamanda hocası da olan komutan arasında ciddi fikir ayrılığı ve tartışma yaşanır. Tartışma, Başkomutanın Mustafa Kemal, “Sarı Paşa”nın, sertçe söylediği “Başkomutan benim, benim emrim uygulanacak” sözleri ile kesilir. Gerçekte, geleneksel olduğu gibi, göbekten saldırı durumunda, Türk Ordusu’nun, İngilizlerin dediği gibi, Yunanlıları yarıp geçme ve bozguna uğratma şansı neredeyse yok denecek kadar azdır. Top, tüfek ve mermi sayısı son derece azdır. Yunanlılar da, bu geleneksel stratejiye göre mevzilenmiştir. Türk Orduları, sabaha karşı, Yunanlıların sol kanadına süvari hücumu saldırır ve mevzileri yarar geçer. Beklemediği bu saldırı karşısında paniğe de kapılan Yunan ordusuna arkasından saldırarak, tüm düzenini bozar ve Ege’ye kadar kovalar. Büyük komutanlar her zaman başkalarını alamadığı riskleri alan ve kendi savaş stratejilerini özgün olarak yaratanlardır .. Atatürk, insanlık tarihinin büyük komutanlarından biridir. Büyük ozanlar da, büyük ihtilallerin şiirlerini yazarlar. Sözü Nazım Hikmet’e bırakalım.... 26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLER İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR VE İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ'E BAKAN NEFER Saat 2.30. Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır, ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır. Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim, daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den dünyanın en yıldızlı karanlığını. Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek. Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor. Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var: Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir Akarçay Dereboğazı’ında değirmenlieri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar. Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar. Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından gündoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gider. Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri. Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular? Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlik'ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken Manisa'da geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek. Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu Paşalar: 'Üç', dediler. Sarışın bir kurda benziyordu Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı. Saat 3.30. Halimur - Ayvalı hattı üzerinde manga mevziindedir. İzmirli Ali Onbaşı (Kendisi tornacıdır) karanlıkta göz yordamıyla sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi baktı manga efradına birer birer: Sağda birinci nefer sarışındı, ikinci esmer. Üçüncü kekemeydi fakat bölükte yoktu onun üstüne şarkı söyleyen. Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı. Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam. Altıncı, inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam, memlekette toprağını ve tek öküzünü ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için kardeşleri onu mahkemeye verdiler ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için ona 'Deli Erzurumlu' derdiler. Yedinci Mehmet oğlu Osman'dı. Çanakkale'de, İnönü'nde, Sakarya'da yaralandı ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir, yine de dimdik ayakta kalabilir. Sekizinci İbrahim korkmayacaktı bu kadar bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp birbirine böyle vurmasalar. Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki: tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar. Saat: 4 Ağzıkara-Söğütlüdere mıntıkası. On ikinci Piyade Fırkası. Gözler karanlıkta, uzakta. Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde. Herkes yerli yerinde. Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı, kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır. Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı, meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı. Saat: 4.45. Sandıklı civarı. Köyler. Sarkık, siyah bıyıklı süvari, çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu. Çukurova beygiri kuyruğunu karanlığa vuruyordu: dizkapaklarında kan, kantarmasında köpük... İkinci Süvari Fırkası'ndan Dördüncü Bölük, atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor. Geride, köylerde bir horoz öttü. Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari ellerinin tersiyle yüzünü örttü. Karşı dağlar ardında, düşman elinde kalan bir başka horoz vardır: Baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu. Düşmanlar her hal onu çoktan kesip çorbasını yapmışlardır. Saat beşe on var. Kırk dakka sonra şafak sökecek. 'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak' Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde. On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci, uzunu, Darülmuallimin mezunu Nureddin Eşfak, mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor: — Bizim İstiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var, bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam, fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum. Meselâ, bakın 'Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın. 'Hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize. Onu biz, kendimiz vadettik kendimize. Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair. 'Kim bilir belki yarın...' Saat beşe beş var. Dağlar aydınlanıyor. Bir yerlerde bir şeyler yanıyor. Gün ağardı ağaracak. Kokusu tütmeğe başladı: Anadolu toprağı uyanıyor. Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp ve pırıltılar görüp ve çok uzak çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada, şahlanıp ölesi geliyordu insanın. Topçu evvel mülâzimi Hasan'ın yaşı yirmi birdi. Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa. Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa. Şimdi bir hamlede o kadar büyük. Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını ağlanacak kadar küçük buluyordu. Yüzbaşı sordu: — Saat kaç? — Beş. — Yarım saat sonra demek... 98956 tüfek ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar, bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu'lar baskına hazırdılar. Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık, siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına. Nureddin Eşfak baktı saatına: — Beş otuz... Ve başladı topçu ateşiyle ve fecirle birlikte büyük taarruz... Sonra. Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü. Bunlar: Karahisar güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler. Sonra. Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihata ettik Aslıhanlar civarında 30 Ağustosa kadar. Sonra. Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu. Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı... Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak'ın ayağı. Nureddin dedi ki: 'Teselyalı Çoban Mihail,' Nureddin dedi ki: 'Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni...' Sonra. Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız İzmir'e doğru yürürken serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu. Devrildi. Kürek kemikleri altında toprağı duydu. Baktı yukarı, baktı karşıya. Gözleri hayretle yandılar: önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları her seferkinden kocamandılar. Ve bu postallar daha bir hayli zaman üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler. Sonra. Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden ve Deli Erzurumlu ölürken kederinden yüzlerini toprağa döndüler. Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı, Kan içindeydi yüzü gözü. Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala. Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da. Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı ardarda çakan aydınlık bir bütündü. Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu: 'Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim...' Sonra. Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten, Ümitten ağlıya ağlıya, Güneyden Kuzeye, Doğudan Batıya, Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i. Ve biz de burda bitirdik destanımızı. Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap, Türk halkı bağışlasın bizi, onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar, korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, kitabımızda yalnız onların maceraları vardır... Kuvayi Milliye/Destan Nazım Hikmet Ran 6 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Doğan Kurban Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 26 Ağustos… Yunan ve Türk orduları karşılıklı mevzilenmiştir. Yunan mevzileri, İngilizlerin de desteği ile güçlendirilmiştir. İngilizlerin deyişi ile “Türkler burayı 6 ayda geçebilirlerse, 1 günde geçtikleri şeklinde övünebilirler” şeklindedir. Taarruz öncesi Mustafa Kemal, komutanları ile stratejisini paylaşır. Düşman hatlarına eldeki tüm güçle sol kanattan, süvari hücumu ile saldırılacak, kanat yarılıp, merkez ve diğer kanat arkadan kuşatılacaktır. Bu, savaşlarda hiç kullanılmamış bir stratejidir ve çok risklidir. Aynı zamanda Harp Okulunda hoca da olan bir General itiraz eder. Çünkü bu şekilde hücumda, saldırı başarılamazsa, merkez zayıf bırakıldığından, geri çekilme şansı kalmamakta ve bozgun kaçınılmaz olmaktadır. Diğer komutanlar da benzer düşünmektedir. Kocatepe sırtlarında, Başkomutan ile aynı zamanda hocası da olan komutan arasında ciddi fikir ayrılığı ve tartışma yaşanır. Tartışma, Başkomutanın Mustafa Kemal, “Sarı Paşa”nın, sertçe söylediği “Başkomutan benim, benim emrim uygulanacak” sözleri ile kesilir. Gerçekte, geleneksel olduğu gibi, göbekten saldırı durumunda, Türk Ordusu’nun, İngilizlerin dediği gibi, Yunanlıları yarıp geçme ve bozguna uğratma şansı neredeyse yok denecek kadar azdır. Top, tüfek ve mermi sayısı son derece azdır. Yunanlılar da, bu geleneksel stratejiye göre mevzilenmiştir. Türk Orduları, sabaha karşı, Yunanlıların sol kanadına süvari hücumu saldırır ve mevzileri yarar geçer. Beklemediği bu saldırı karşısında paniğe de kapılan Yunan ordusuna arkasından saldırarak, tüm düzenini bozar ve Ege’ye kadar kovalar. Büyük komutanlar her zaman başkalarını alamadığı riskleri alan ve kendi savaş stratejilerini özgün olarak yaratanlardır .. Atatürk, insanlık tarihinin büyük komutanlarından biridir. Büyük ozanlar da, büyük ihtilallerin şiirlerini yazarlar. Sözü Nazım Hikmet’e bırakalım.... 26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLER İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR VE İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ'E BAKAN NEFER Saat 2.30. Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır, ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır. Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim, daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den dünyanın en yıldızlı karanlığını. Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek. Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor. Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var: Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir Akarçay Dereboğazı’ında değirmenlieri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar. Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar. Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından gündoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp, gider. Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri. Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular? Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlik'ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken Manisa'da geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek. Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu Paşalar: 'Üç', dediler. Sarışın bir kurda benziyordu Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı. Saat 3.30. Halimur - Ayvalı hattı üzerinde manga mevziindedir. İzmirli Ali Onbaşı (Kendisi tornacıdır) karanlıkta göz yordamıyla sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi baktı manga efradına birer birer: Sağda birinci nefer sarışındı, ikinci esmer. Üçüncü kekemeydi fakat bölükte yoktu onun üstüne şarkı söyleyen. Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı. Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam. Altıncı, inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam, memlekette toprağını ve tek öküzünü ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için kardeşleri onu mahkemeye verdiler ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için ona 'Deli Erzurumlu' derdiler. Yedinci Mehmet oğlu Osman'dı. Çanakkale'de, İnönü'nde, Sakarya'da yaralandı ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir, yine de dimdik ayakta kalabilir. Sekizinci İbrahim korkmayacaktı bu kadar bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp birbirine böyle vurmasalar. Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki: tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar. Saat: 4 Ağzıkara-Söğütlüdere mıntıkası. On ikinci Piyade Fırkası. Gözler karanlıkta, uzakta. Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde. Herkes yerli yerinde. Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı, kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır. Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı, meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı. Saat: 4.45. Sandıklı civarı. Köyler. Sarkık, siyah bıyıklı süvari, çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu. Çukurova beygiri kuyruğunu karanlığa vuruyordu: dizkapaklarında kan, kantarmasında köpük... İkinci Süvari Fırkası'ndan Dördüncü Bölük, atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor. Geride, köylerde bir horoz öttü. Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari ellerinin tersiyle yüzünü örttü. Karşı dağlar ardında, düşman elinde kalan bir başka horoz vardır: Baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu. Düşmanlar her hal onu çoktan kesip çorbasını yapmışlardır. Saat beşe on var. Kırk dakka sonra şafak sökecek. 'Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak' Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde. On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci, uzunu, Darülmuallimin mezunu Nureddin Eşfak, mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor: — Bizim İstiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var, bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam, fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum. Meselâ, bakın 'Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın. 'Hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize. Onu biz, kendimiz vadettik kendimize. Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair. 'Kim bilir belki yarın...' Saat beşe beş var. Dağlar aydınlanıyor. Bir yerlerde bir şeyler yanıyor. Gün ağardı ağaracak. Kokusu tütmeğe başladı: Anadolu toprağı uyanıyor. Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp ve pırıltılar görüp ve çok uzak çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada, şahlanıp ölesi geliyordu insanın. Topçu evvel mülâzimi Hasan'ın yaşı yirmi birdi. Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa. Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa. Şimdi bir hamlede o kadar büyük. Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını ağlanacak kadar küçük buluyordu. Yüzbaşı sordu: — Saat kaç? — Beş. — Yarım saat sonra demek... 98956 tüfek ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar, bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu'lar baskına hazırdılar. Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık, siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına. Nureddin Eşfak baktı saatına: — Beş otuz... Ve başladı topçu ateşiyle ve fecirle birlikte büyük taarruz... Sonra. Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü. Bunlar: Karahisar güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler. Sonra. Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihata ettik Aslıhanlar civarında 30 Ağustosa kadar. Sonra. Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu. Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı... Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak'ın ayağı. Nureddin dedi ki: 'Teselyalı Çoban Mihail,' Nureddin dedi ki: 'Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni...' Sonra. Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız İzmir'e doğru yürürken serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu. Devrildi. Kürek kemikleri altında toprağı duydu. Baktı yukarı, baktı karşıya. Gözleri hayretle yandılar: önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları her seferkinden kocamandılar. Ve bu postallar daha bir hayli zaman üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler. Sonra. Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden ve Deli Erzurumlu ölürken kederinden yüzlerini toprağa döndüler. Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı, Kan içindeydi yüzü gözü. Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala. Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da. Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı ardarda çakan aydınlık bir bütündü. Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu: 'Dörtnala gelip uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim...' Sonra. Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten, Ümitten ağlıya ağlıya, Güneyden Kuzeye, Doğudan Batıya, Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i. Ve biz de burda bitirdik destanımızı. Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap, Türk halkı bağışlasın bizi, onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar, korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar ve kahreden yaratan ki onlardır, kitabımızda yalnız onların maceraları vardır... Kuvayi Milliye/Destan Nazım Hikmet Ran Eline sağlık abi. Bu yazıyı paylaşman bile eli öpülesi bir Abimiz olduğunun kanıtıdır. Keşke bu devirde rahatça yaşayıp bir ömür süreceğime kurtuluş savaşında savaşıp 20 yaşında vatan için canımı verebilseydim. Bu Vatan için canını veren her insanımızı saygıyla anıp minnnetimi dua olarak sunuyorum. 2 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Ahmet Dursun Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2014 Zafer Bayramımız kutlu olsun... Nice bağımsız, parlementer, demokratik ve özgür bayramlara... 1 Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Yakup Ç. A. Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2016 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2016 Kutlu Olsun Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Teoman S. Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2016 Raporla Share Yanıtlama zamanı: Ağustos 30, 2016 Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmetle ve saygıyla anıyorum. Bayramımız kutlu olsun... Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Hesap oluşturun veya yorum yazmak için oturum açın
Yorum yapmak için üye olmanız gerekiyor
Hesap oluştur
Hesap oluşturmak ve bize katılmak çok kolay.
Hesap OluşturGiriş yap
Zaten bir hesabınız var mı? Buradan giriş yapın.
Giriş Yap